HAYVANLAR
TOPLANTISI
Berfin Zelal Karadağ
asminberfin@hotmail.com
ADIYAMAN İ.M.K.B İlköğretim
Okulu
7. Sınıf Öğrencisi
Yeryüzü büyük bir tehlikeyle karşı karşıyaydı.
Doğal hayat ve ekosistem bozulmuştu. Hatta dünyada birçok bitki ve hayvan
türlerinin soyu büyük bir risk altındaydı. İnsanlardı doğal hayatı bozan. Bazı
insanlar bu konuyu düşünüyor, ama birkaç kişiyle çözülemeyeceğini biliyorlardı.
Bu konu üzerine Birleşmiş Bölgeler Hayvanlar Konseyi seçilen bir yerde
dünyadaki tüm bölgelerden gelen çeşitli hayvanlarla toplantı yapmaya karar
verdi. Toplantı için en uygun bölge, içinde birçok hayvanın soyunun tükendiği
Madagaskar adasıydı. Dünyanın her bölgesinden gelen hayvan elçiler Madagaskar
adasına gelmişti. Toplantı başladı.
İlk
olarak Çin’den gelen panda söz aldı:
Durumumuz belli. Hepimiz aynı
sorunları yaşıyoruz. Mademki insanlar bir çözüm bulamıyor. O zaman bir de biz düşünelim.
Dedi.
Pandanın
bu sözü üzerine şempanze söz aldı:
—
İnsanlara
en çok benzeyen hayvan türü bizleriz. Ama hiç anlamıyorum. Durmadan kendi
ırklarını yok etmek için savaş yapıyorlar. Bir de biz hayvanlara vahşi derler.
Çok komik, biz besin zincirini korumaya çalışıyoruz vahşi oluyoruz, insanlarda
birbirlerini öldürüp akıllı hatta dünyanın en zeki yaratıkları oluyor. Sizce de
çok saçma değimli?
Gergedan:
—
Doğru
hatta kendilerini öldürmekle kalmayıp yasaklanmış olmasına rağmen illegal
yollarla yapılan boynuz ticareti yüzünden dünyada sayılır duruma geldik. Hep
kendi çıkarlarını düşünüyorlar. Tabi bizleri düşünen yumuşak yürekli insanlar
bu konu konferans veriyorlar ama onları da dinleyen yok ki.
Ormanda büyük bir alkış
koptu ve timsah söz aldı:
—
Yazın
Mısırdan çıkarak bütün Akdeniz’i dolaştım. Gördüğüm manzarayı düşünmek bile
korkutucu. Denize açılan kanallar vardı. Bu kanalların içinde fabrika atıkları,
tenekeler, ayakkabılar her şey vardı. Bir ben yoktum. Sanırım bundan dolayı
denizdeki çoğu balığın vücudunda yaralar olduğu için iki gün aç kaldım.
Toplantının
en ilginç hayvanı Bayan Van kedisiydi. Çünkü bir gözü yaramaz bir çocuk
tarafından çıkarılmıştı. Tek gözü vardı oda yeşildi. Bu yüzden bir aralar
kendisinin Van Kedisi olduğunu diğer elçilere bir türlü anlatamamıştı.
—
Sağ
gözümü parkta çöplerin arasında dolanırken yaramaz, iriyarı bir çocuk çıkardı.
Siz beni bırakın. Size gördüklerimi anlatayım. Dedi
—
Bir
gün, bir düğünün içinde halay çeken insanları gördüm ve ‘ne güzel bir kültüre sahipler.’
dedim. Ama bir adam halaydan ayrılıp meydanda zevk için bilinçsizce havaya ateş
ediyordu. Çok korkmuştum. Hemen yanımdaki ağaca çıkıp etrafı izlemeye başladım.
Mermilerden birisi yanlışlıkla masum bir insana isabet etti. Adamcağız oracıkta
yere yığıldı. Neyse ki hemen hastaneye kaldırdılar.
Toplantı tüm hızıyla devam ederken
Madagaskar adasının yerlilerinden olan Lemur söz aldı:
—
Gerçekten
Van kedisinin anlattığı olay korkutucu. Ne kadar doğru bir davranış olmasa bile
sonuçta bir kaza. Birde benim soyumu düşünün. Doğamız gereği sadece bu adada yaşayabiliyoruz.
Buradaki bazı turistler sırf spor olsun diye beni ve diğer hayvanları avlamaya
çalışıyorlar. Benim bildiğim spor insan sağlığına iyi gelir. Bizi avlamaları
kendi sağlıklarına nasıl iyi geliyor hiç anlamıyorum. Madem bizimle
ilgileniyorlar; o zaman bizim fotoğrafımızı çeksinler. Sonra fotoğrafları da
çeşitli dergilere satarlar. Hem biz ünlü oluruz, hem de onlar para kazanırlar.
Değil mi?
Afrika’dan gelen leoparın
vücudundaki desenler çok dikkat çekiciydi. Tüyleri de pırıl pırıl parlıyordu.
Sözü leopar aldı:
—
Bağzı
insanlarda derimizi beğeniyorlar. Bu güzel bir şey, ama bazıları var ki sadece
güzel görünmek için derimizden çanda, ayakkabı, kürkler yapıyorlar. Hatta ve
hatta bunu da moda yapıyorlar. Yok, neymiş 2007–2008 sonbahar – kış modasında
hayvan derilerinden yapılmış elbiseler modaymış. Bence çok vahşice. Biz hiç
onları öldürüp kendimize elbise yapıyor muyuz? Değil insanlar hayvanları bile
öldürüp bu şekilde kullanmıyoruz. Benimle birlikte birkaç yılan arkadaşımda
aynı durumda. Herkes çok gergindi. Kendi aralarında çözüm arıyorlardı.
Somali’den gelen akbaba kendi başından geçen olayı anlattı:
—
Ülkemde
açlık var. İnsanlar da yiyecek bulamıyor. Bulsalar yaprak bile yiyecekler ama
dengesizlikten dolayı çöl çekirgeleri tüm yaprakları yiyorlar. Bu sırada zürafa
sordu:
Ama nasıl olur? Somali’de Pirinç
bitkisi bolca yetişmekte.
Akbaba:
—tüm pirinç tarlalarını kabile
reisleri halktan zorla aldı. Hem artık eskisi kadar yağmur yağmadığı için
kuraklık var.
Bir gün açlıktan kıvranırken bir çadır gördüm.
İnsanca bildiğim için çadırın üstündeki yazıyı okuyabildim. ‘United Nation’
yani ‘Birleşmiş Milletler’ yazıyordu. Çadırdan yaklaşık 1km uzakta bir çocuk
yerde zorla sürünerek çadıra ulaşmaya çalışıyordu. O kadar zayıftı ki yukardan
bile kaburga kemiklerini bile sayabildim. Tam tamına 12 tane sayabildim. İstemesem
de belki ölür bende onu yerim diye yanına kondum. Bu sırada yanımıza bir adam
geldi. Büyük bir ihtimal gazeteciydi. Sonra çocuğun resmini çekip gitti. İnsan
bir kere der yardım edeyim, yazıktır. Ama adam öylece baş başa bıraktı bizi.
Bende zaten yemedim. Zaten yaklaşık 3 ay sonra kuşlar arasımda geçen bir
dedikoduda duydum o adam çocuğa yardım etmediği için depresyona girmiş ve
intihar etmiş.
Toplantı filin sözüyle kapandı:
— O zaman bizlerde bölgelerimizdeki
hayvanlarla beraber bu tür yardım kuruluşlarının kampanyalarını destekleyelim.
Çevremizdeki insanların bizlere ve dünyaya zarar vermelerine izin vermeyelim.
Bu çevre dostu olan insanlar bizlerin tek ümidi. Dedi.
DOĞAL HAYAT, DOĞAL KALSIN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder