28 Aralık 2005 Çarşamba

BURSA’DA MEVCUT ÇEVRE YÖNETİMİ


İkinci bin yılın bittiği ve yeni bir bin yıla giren dünya ve dolayısıyla insanlık tarihinde, düşünenlerin yaşama katkıları daha da önemli hale gelmiştir. Ne var ki genel olarak ülkeye ve yerelde kentimize doğru bir perspektif ortaya konulduğunda kapitalizmin aç gözlülüğü ile vahşi iştahının son iki yüz yılda dünyayı yaşanmaz hale getirdiğini saptamak olanaklıdır. Ozon tabakasının delinmesi sera etkisi ve atmosferin   sonucu kutupların erimeye başlamasından  tutunda, kirletici gazlara, su, toprak ve hava kirliliği dünyada yaşamı tehdit etmektedir. Bu tablonun başat aktörü ise kar etme,rant sağlama hırsı olarak karşımıza çıkmaktadır. Gezegenimizdeki bu gelişmeye koşut olarak 1980’li yıllardan itibaren  ülkemizde de olağanüstü bir yağma ve yok etme süreci ivmesi artarak sürmektedir. O kadar ki 21.yüzyıl kapitalizminin  anayasası olarak tanımlanan Çok Taraflı Yatırım Anlaşması(MAI-Multilateral Agreement on İnvestment)gibi  bir heyulanın bile üstünde yaptırım ve avantajlarla, ülkelerdeki sömürgenler, Anadolu topraklarının suyunu,havasını ve toprağını doğal mirasını  yok etmektedirler. MAI denilen  tekellerin düzeni uluslararası ölçekte bir hukuksal alt yapı yaratma çabası olarak algılanırken; ülkemizde haklarında yargı kararları olmasına karşın  çevre katliamları sürmekte, tıpkı Susurluk olayında olduğu gibi; ülkemizde süreç çevreyi yok edenleri de “kahraman ilan etme” çelişkisini taşımaktadır.
Bu süreç Bursa’da da ülkemizin diğer kentlerinden çok daha yoğun ve çarpıcı olarak yaşanmaktadır.
Dileğimiz bu olumsuzluğa karşı duran çalışmaların  ve duyarlılığın, toplumun tüm kesimlerine ulaşması,karşılık bulması, bu kentte yaşayan  insanları  örgütlenmeye ve bu yok edici dalgayla mücadeleye katmasıdır ki bu devasa sorunun başkaca çözümü de yoktur.

1.ŞEHİR TEMİZLİĞİ VE KATI ATIKLAR

Aslında bu sorun  su eldesi sorunu ile birlikte ele alınması gereken bir sorundur. Çünkü tarımsal amaçlı suyun kirlenmesinin en önemli kollarından birisi Deliçay ve Nilüfer çaylarının gerek evsel atıklar ve gerekse sanayi atıkları ile kirlenmesidir. Bu nedenle  Bursa’da kanalizasyon için yeni yapılan yatırımda, evsel atıklar ile yağmur sularının  ayrı ayrı toplanması yönünde doğru ve yerinde bir yatırım yapılmıştır. Yağmur suyunu ayrıca toplamak  ve arıtma masrafını düşürmek hem mantıklı bir yaklaşımdır hem de Deliçay ve Nilüfer çayının temizlenmesi yönünde önemli bir adımdır. Bursa için üretilen Katı Atık Yönetimi projesi eskisine göre bir ilerlemeyi ifade etmektedir. Bursa’nın sanayi ve tıbbi klinik atıkları ile ilgili önemli sorunlar vardır. Klinik atıklar yeni depolama sahasına 5 m3lük özel çukurlara gömülmekte,sanayi atıkları ise Kocaeli’nde yer alan İZAYDAŞ’a gönderilmektedir. Tehlikeli Atıklar sınıfında yer alan diğer atıklar da yine İZAYDAŞ’a gönderilmektedir. Eski teknolojiye sahip bu tesisin kapatılması gerekirken yaygın hizmet vermeye başlaması düşündürücüdür. Bu konuda bölgesel ölçekte bir çöp yok etme tesisinin planlanması ve yapılması zorunluluğu vardır. Öte yandan çöplerin merkezinde yani üretildiği noktada ayrıştırılmasına dönük kapsamlı bir proje başlatılmalı ve ekonomik çöp tanımı yapılarak kente kazanç sağlama,kompostlama yöntemi ile enerji eldesine dönük proje çalışmaları yapılmalıdır.
Yabancı ülkelerde, ilk ve orta öğrenim öğrencilerine yaz tatilleri için yapılan bir uygulamanın ivedilikle bu kent içinde yaratılması gerekmektedir. Bu proje de öğrencilerden yeni eğitim dönemi başlarken ülkenin özelliğine bağlı olarak bir kavanoz reçel,10 kilo yabani meyve vb. toplaması istenmekte bu şekilde toplanan kaynaklar okullara gelir sağlaması sağlanmaktadır. Ülkemizde de bu proje çöp toplamaya yönelik olarak gerçekleştirilebilir.


2.     SU KAYNAKLARININ KORUNMASI VE SU KİRLİLİĞİNİN ÖNLENMESİ

Bursa metropolitan belediyeler içinde suyu en pahalı içen kenttir. Üstelik Evliya Çelebi’nin “şehr-i Bursa sudan ibaret” demesine karşın. Su konusunu 3’e ayırarak incelemek bize çözüm kolaylığı sağlayacaktır.
1.     Evsel Kullanım ve İçme suyu
2.     Tarımsal Kullanım
3.     Sanayi suyu kullanımı
Oysa bu gün Bursa’da  asıl sorun içme ve kullanım suyu ile ilgili değildir. Çınarcık Barajı ile Nilüfer Barajı’nın devreye girmesinden sonra Bursa kenti içme suyu sıkıntısı çekmeyecektir. Tarımsal amaçlı sulama suyu için ağırlıklı olarak kullanılan YAS(yeraltısuyu) rezervi günden güne iki ana tehdit altında yok olmaktadır. Bunlarda ilki gerek OSB ve DOSAB’ın ve gerekse ovanın muhtelif yerlerine noktasal olarak dağılan sanayi kuruluşları ile tarımsal işletme ve/veya depo ruhsatlı tekstil işletmelerinin, su ihtiyacının YAS rezervinden sağlanmasıdır. Bu sayede Bursa bu gün 2020’li yılların YAS rezervini kullanmaya başlamıştır. İkinci ve daha önemli tehdit ise YAS üzerindeki kirlenme tehdididir.  Yukarıda sözü edilen sanayi kuruluşları  su sağlamak amacıyla % 90’ı kaçak olmak üzere ovanın muhtelif noktalarında derin artezyenler açmakta ve YAS’tan su almaktadırlar. Ancak alınan bu sular çeşitli kimyasal ve tekstil sektörüne özgü süreçlerden geçtikten sonra, bir kısmı Deliçay ve/veya Nilüfer çayına, bir kısmı da daha derin kuyular açarak “derin deşarj” yöntemiyle YAS altı tabakalara gönderilmektedir. Bu ise YAS’ın kirliliğini son 20 yılda 1000 kat arttırmıştır. İşte bu kentte yetişen hububat,sebze ve meyveler, bu kirlenmiş ve ağır metallerle yüklenmiş sularla sulanmakta ve kent halkı tarafından da yenmektedir.
Bu Bursa  kentindeki en gizli ama en ağır çevre sorunudur. İstendiğinde YAS’ın 70 metre derinlikte nasıl azot vb. kirliliği taşıdığı yapılacak testlerle kanıtlanabilir.
Son olarak ise sanayiinin su kullanımı sorununu ele alırsak,bu gün için bu sorunun nasıl çözüldüğü ortadadır. Bu kentin yerel yönetimi öncelikle merkezi irade ile masaya oturacaktır. Başka  konuların yanında esas ve önsel olarak Bursa kentinin tüm su rejimini yönetmeye talip olmalıdır. Kesin olarak su rejimi Belediye tarafından yönetilmek zorundadır. Ancak bu sayede  sanayiinin ham su gereksinimi sağlanabilir. Bu noktada bir traji komik olay da anmak gerekiyor. Halkın malı olan Bursa yer altı termal suyu bedeli ödenmeksizin birileri tarafından  kullanılmaktadır. ,en son Polisevi için yapılan kaçak sondaj sonucu ortaya çıkan durum kentte işleyen yöntemlerin bir kanıtıdır.

3.     ENERJİ KULLANIMI

Hemen herkes enerjiyi  esas olarak elektrik enerjisi olarak kavranmış ve Bursa ve çevresinde planlanan,proje halinde olan veya yapılmakta olan elektrik enerjisi sistemleri ile ilgili bilgiler ele alınmıştır.  Ele alınan Orhaneli Termik Santrali, Ovaakça DKÇS ile ilgili teknik bilgiler vardır. Özellikle Orhaneli ve Ovaakça’da yapılan santrallere karşı Bursa’da verilen mücadele’nin altı çizilmelidir. Çünkü bu iki santralle ilgili sorunlar vardır ve bunlar izlenmek zorundadır. Öte yandan hidro elektrik enerjisi ve doğalgaz dışında başkaca ve yenilenebilir enerji kaynakları yokmuş gibi davranılmış,alternatif enerji kaynaklarının araştırılması vb. herhangi bir çalışma yapılmamıştır. Veriler, Bursa’nın doğalgaz gibi yabancı bir kaynağa teslim olduğunun da açıkça göstermekle birlikte gaz yokluğunun olası sonuçlarının neler olacağı tartışılmamaktadır. Bu duruma örnek olarak ise son günlerde kamuoyunu meşgul eden ERTUĞRULKENT projesi vardır. BOTAŞ  bölgeye gaz veremeyeceğini açıklarken,BUSKİ de su bağlanması ile ilgili ve kanalizasyon ile ilgili problemler olduğunu belirtmiştir.


4.     ÇEVRE YÖNETİMİ

Bu kentteki sorunlar ancak bu kentin halkının bu sorunlara sahip çıkması ve bu yöndeki örgütlülüğü ile çözülebilecektir..
Kentteki çeşitli mesleki alanlara ilişkin “DENETİM MEKANİZMALARI” oluşturulmalıdır. Bu mekanizmalarda TMMOB’ne bağlı meslek odaları,Baro,BSMM Odası, vb. örgütlenmeler etkin olarak yer almalıdırlar. Örneğin yapı denetiminde Mimarlar Odası,İnşaat Mühendisleri Odası,Elektrik Mühendisleri Odası,Makina Mühendisleri Odası, asansörlere ruhsat vermek için Makina Mühendisleri Odası bağımsız şekilde denetimde yer almalıdır.

5.    YEŞİL ALANLAR
Yeşil Alanlar ile ilgili olarak söylenebilecek tek şey rahmetli eski belediye başkanlarından Sn. Reşat OYAL’ın da söylediği gibi Yeşil Bursa’ya yazık olmuştur. Bursa giderek daha fazla yeşilinden kaybetmektedir. Bu gün Kültürpark dışında yeşili kalmayan kentimize Uludağ eteklerinden, Teleferikten bakıldığında yeşil olarak kalan yerlerin sadece kamu kurumlarına ait arazilerin olduğu rahatlıkla görülecektir. Aynı  zamanda son dönem Belediye projelerine bakıldığında da aynı arazilerin yağmalanmasına yönelik proje önermelerinin bolca bulunduğu saptanabilecektir. Bunların başlıcaları arasında İpekiş- Merinos  arazileri olduğu gibi, henüz dillendirilmeyen DSİ- Köy Hizmetleri- Karayolları gibi kurum arazilerinin de adı “kentsel restorasyon projesi” olacak olan ama kendisi yada işlevi Bursa’nın son yeşilini yok etme planı olacak olan  projelerle karşılaşmaktan korkmaktayız. Böyle bir anlayış ile Çevre Eğitimi- Çevre Yönetimi- Yeşil Alan koruması sağlamak olanaklı mıdır? Buna çözüm olarak Bursalılar bu alanların kamu kuruluşlarınca terk edilmesinden sonra yeşil alan olarak kullanılması için Belediye Meclisine baskı yapmalı ve bu alanların belediyeye devrinden itibaren yeşil alan olarak ilan edilmesi için mücadele örgütlemelidir.

6. PLANLAMA ÇALIŞMALARI VE ŞEHİRLEŞME
Bursa kentinin yaklaşık % 25’i tarihsel ve doğal sit alanı kapsamında değerlendirilecek bir dağılıma sahiptir. 1200 HA’lık bu alan korunmayı bir kenara bırakalım, belki de Bursa’da en yoğun yağma ve yok edilme ile yüz yüzedir. Artık kent içinde çocuklarımıza ve/veya gelen turistler övünerek gösterebileceğimiz bir Osmanlı evi prototipi kalmamıştır. Sivil mimari örneği olan bu evler bir kenara bırakalım, tarihsel özelliği dillere destan olmuş, yüzyıllar boyu gezgin ve kaşiflerin ilgisini çekmiş,adına savaşlar düzenlenmiş ipek yolunun otelleri ve konaklama yerleri anlamına gelen kervansaraylar, hanlar yok edilmişlerdir. Bunun en canlı kanıtı ZAFER PLAZA olarak tanımlanan ve o bölgedeki tarihsel doku içinde oldukça önemli bir yer tutan Pirinç Hanı’nın sözde özel sektör-belediye işbirliği ile güzelleştirilmiştir.(!) Bu gün için Ulucamii bile yok olma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Yıllardır yapılan asfaltlama çalışmaları sonucu kot yükselmesi olacağı bilindiği halde Ulucamii’nin toprağa gömülmesine göz yumulmuştur. Kent içinde tarihsel değeri bulunan camiler,türbelerin etraflarındaki yapılaşma ayıklanamamış, tersine yoğun yapılaşma baskısı altında yok olmuşlardır. Diğer açıdan bakıldığında şimdiye dek iş başına gelen yerel yönetimler, Bursa halkına hizmet amacı ile konut alanları üretememiş,konut alanı olarak planladıkları bölgeleri müteahhitlerin insafına terketmişlerdir. Öyle ki son 20 yıllık süreçte belediyeler çok büyük konut kooperatifleri de dahil olmak üzere söz konusu yapıların ne projelerini nede imalat süreçlerini denetleyebilmiştir. Daha doğru bir ifade ile yap-satçı müteahhitlerin etkisi ile yurttaşları kalitesiz yapılarda yaşamaya mahkum etmiştir. Eminiz ki bu işte sorumluluğu bulunan şehir plancılarından, belediye başkanlarına kadar herkes tarih önünde bu hesabı vereceklerdir.

Kaçak yapı sorunu bu gün için, 1970’li yıllardaki gibi bir yapı ve içerikte değildir. İster hisseli parsel yöntemiyle, ister devlete ait arazilere yapılsın, kaçak yapılaşmanın ilk dönemlerinde olduğu gibi ihtiyaç gidermek amacıyla konut yapılmamaktadır. Yapılan binalar kaçak gecekondular olmaktan kaçak apartmanlar ve giderek kaçak siteler ve kaçak şehirlere doğru evrilmiştir. Bunun kentimizdeki en tipik örneği ise YEŞİLŞEHİR’dir. ERTUĞRULKENT’te yapılanlar da Yeşilşehir’in bir başka versiyonudur. Bereketli topraklar üzerinde nasıl bina üretilebileceğinin Bursa’da örnekleri verilmektedir. Başka çare yok diyen sözde yöneticilerin Bursa’da sürdürdükleri ve ortak oldukları bir yağmadır bu.

Bu aynı zamanda bir dalga olarak 1980’li yıllarda yükselmeye başlayan ve Özal’la somutlaşan üretime dayalı ekonomik düzenden,yap-satçı,yap-işlet-devretçi ve rantiyeye dayalı ekonomik düzene doğru evrimin bir sonucu olarak büyümüştür. 1985 yılında yürürlüğe giren 3194 sayılı İmar Yasası bu yağmacılığın  yasal dayanağı haline gelmiş,emlakçı,müteahhit vb. kesimler belediye meclislerine etki ederek kirli emellerine ulaşmışlardır. Öyle ki bu uğurda uluslar arası ilişkilere bile girilmiştir. Bu dalgaya karşı durmak için özellikle çevre ölçeğinde herkesin hangi safta olduğuna karar vermesi ve verdiği kararın “gereğini yerine getirmesi” gereklidir.

23 Aralık 2005 Cuma

BURSA’NIN SUYU



Bursa’nın su kaynağı Uludağ’ın kendisidir. Daha doğru bir ifade ile Bursa kenti ve ovasının bu kadar verimli olması, Uludağ’a ve ondan doğan su kaynaklarına bağlıdır. 1997 yılı Bursa Su ve Kanalizasyon İdaresi(BUSKİ) verilerine göre
                    Doğancı Barajı              89.0 Milyon m3
                    Pınar Kaynaklı Sular      5.5 Milyon m3
                    Yeraltı Suları                 16.0 Milyon m3
olmak üzere toplam 110.5 milyon m3  su kullanılmaktadır. Bu mevcudun tamamı Uludağ kaynaklı olup,kentteki halkın kullanım suyundan, tarımsal amaçlı sulamaya, endüstriyel kullanıma dek tüm alanlarda Uludağ kaynaklı sular kullanılmaktadır. Doğancı Barajı rezervleri kenti beslemekte kim zaman yetersiz kalmaktadır. Bu amaçla Doğancı üzerine bir rezervuar baraj inşaatına başlanmıştır. Bu aynı zamanda bir başka gerçeğe de işaret etmektedir. Doğancı ile Uludağ’dan tuttuğumuz su bıraktığımız sudan daha azdır. Ayrıca pınar kaynaklı suları yılda 23 milyon m3  düzeyine çıkarmak olanaklıdır. BUSKİ tarafından pınar kaynaklı sulara yönelik olarak planlar yapılmış,bazı noktalardaki çalışmalar kullanıma sunulma düzeyine gelmiştir. BUSKİ 2040 ‘lı yıllar için önüne koyduğu hedefi 2020 düzeyine çekmiştir. Uludağ pınar kaynaklarından doğal cazibe ile gelen sulardan 140.000 kişinin yaralanması ve beslenmesi olanaklıdır.

Kaldı ki diğer bir kaynak olan  yer altı suları da yılda 60 milyon m3 su verir düzeye çekilebilecek durumdadır. BUSKİ bu konudaki projelerini oluşturmuş ve gerekli arıtma,pompaj istasyonlarının ihaleleri gerçekleştirilmiştir. Öte yandan bu kaynakların içerisinde en büyüklerinden birisi olan ve şu anda kentte yaşayanlardan yaklaşık 10.000 kişinin kullandığı su olan KIRKPINARLAR su kaynağı ve su toplama havzası üzerine  Uludağ 2. Gelişim Bölgesi adlı bir ucube yapılmıştır. Toplam 12 parselden oluşan bu bölgenin tamamı Kırkpınarlar su toplama havzası ve su kaynakları üzerinde yer almaktadır.
Evliya Çelebi, Bursa için “Şehr-i Bursa sudan ibaret” diye yazmıştır. Su kaynaklarımızın bolluğuna karşın Bursa kenti büyük şehirler içinde suyu en pahalı içen kent durumundadır. Musluklarından rahatça su içilebilen bir kent olmanın cezası olarak 1 m3 suyu  10 m3’e kadar 1,39 YTL(1.390.000.-TL) 10 m3’en sonra 2,56 YTL(2.560.000.-TL) ye içmekteyiz. Aşağıda BUSKİ’nin resmi sitesinden alınan fiyat tarifesinden bu durum görülmektedir. BUSKİ bu halkın cebinden almış olduğu dış kaynaklı kredileri ödemektedir. Kredi alanlarda bunu kullananlarda gerekli hesabı yapmadıklarından tüm Bursa olarak bu cezayı ödüyoruz.

KANALİZASYON VE YAĞMURSUYU ÇALIŞMALARI

Sağlıklı bir çevre, sağlıklı ve yaşanabilir bir Bursa için başlatılan altyapı çalışmalarının bir bölümü olan Kanalizasyon ve Yağmursuyu sistemlerinin ayrılması ile çevreye zarar vermeden yapılacak olan çalışmalarla, kanalizasyon sorunları çözülmüş dereleri temiz akan bir Bursa yaratmayı amaçlamaktaydı.  Bu amaçla kentte yapılan yağmursuyu ve kanalizasyon çalışmalarının son durumu  aşağıda yer almaktadır.
2004 yılı Aralık Ayı İtibarıyla :
İlçe
Kanalizasyon
(metre)       
Yağmursuyu
(metre)
Nilüfer
24.350 
17.913
Osmangazi  
44.026
28.299
Yıldırım 
49.436
32.402
Toplam : 
117.813
78.614
GENELTOPLAM: 
196.427  m  imalat yapılmıştır
 Yukarıda ilçe bazında 2004 yılı Aralık Ayı İtibarıyla yukarıda belirtilen imalat metrajına göre Bursa genelinde 110 mahallede kanalizasyon ve yağmursuyu inşaatı çalışmaları yapılmış olup aylık imalat ortalaması yaklaşık 16.369 metredir.

Planlanan yağmursuyu ve kanalizasyon imalatlarının uygulamaya dönüştürülmesi yolundaki çalışmalar çerçevesinde Bursa genelindeki atıksuların tamamını arıtma tesislerinde toplayacak 2350 km'lik Kanalizasyon hatlarının %65'ini tamamlamayı hedefleyen BUSKİ   2004 yılı Aralık Ayı İtibarıyla %63,49’lere ulaşmıştır.

24 Eylül 2005 Cumartesi

SARILDILAR


 Bir şehir vardı.

Yeller eser yerinde.
Beş şehir vardı.
Yeller eser yerinde.
Yüz şehir vardı.
Yeller eser yerinde.
Yok olan şehirlere şiirler yazılmayacak,
şair kalmayacak ki.     


Benim için bu yazıyı yazmaya başlamak çok zor oldu. Sürekli kendi kendime çeşitli bahaneler uydurarak yazmayı erteledim. Nedeni tam olarak tanımlamak mümkün değil gibi... Bu nedenle galiba güzel bir yazı olmayacak. Kuru ve ruhsuz bir yazı olmasını sağlayan şey de bu olsa gerek, belki de kendime sakladığım duygularımı ifade etmek istememem bunu sağlamış olacak.
Bulgaristan’a Ramazan Bayramı’nda hem kültürel ve gezi amaçlı ve hem de çeşitli görüşmeler yapmak için bir gezi düzenledik. 6 gün süren gezide ülkeyi boydan boya kat ettik. Sınırdan sonra doğruca Veliko Tırnova, Plevne kentlerini sonrasında ise Kırcali, Ardino (Eğridere) , Smolyan, Sofya ve Filibe’yi dolaştık, görüşmeler yaptık.
Bulgaristan çok güzel bir ülke “balkan” sözcüğü ormanlık anlamına geliyor. Kelimenin tam anlamıyla Bulgaristan balkan. Bir ülkenin bu kadar ormanlık olacağına insan inanamıyor. Ayrıca nüfus yoğunluğunun azlığı da  bu güzelliğin bozulmasını engellemiş. Gezdiğimiz yerler içinde en çok Veliko Tırnova’yı beğendiğimi söylemeliyim. Menderesler yaparak akan bir ırmağın yarattığı tepeler üzerinde kurulmuş birbirine köprülerle bağlanan zamanın olanca ağırlığı ile aktığı bizim gibi büyük ve gürültülü kentlerde yaşayanların aradığı huzuru istemeden insana sunan güzel bir kent. Aynı hissi Ardino’da da duyumsadığımı belirtmeliyim. Hani şair;
 “zaman akıp gider
   aynı kiraz dalı bir kere bile sallanmaz aynı rüzgarla”
diyor ya inanmayacaksınız ama Ardino’da aynı kiraz dalı aynı rüzgarla sallanıyor. İnsan kendini başka bir boyut ve zamandaymış gibi hissediyor. Oysa küçük bir köy kadar Ardino ama içine yerleştiği vadi ve adını aldığı eğri deresi ile zamandan ve mekandan müstesna.
Derken Rodopların güney batısından dönerek Filibe ovasına ve oradan Sofya’ya ulaşıyoruz. Ulaştığımızda geceye yakın saat ama sabredemiyorum. Bir an önce görmeliyim yaşamın nasıl ve nerelerde aktığını diyor ve soğuğa aldırmadan vuruyorum kendimi sokaklara. Hayallerimdeki Sofya değil bu geldiğim kent. Kalbine doğru yürürken kentin ellerim cebimde ağzımda  sigaramla balici-tinerci çocuklar karşılıyor beni kumarhanelerin çiğ neonlarıyla birlikte. Geçerken sokaklardan hızlı adımlarla geldiğim geniş meydan Osmanlı’dan kalma camisi, sosyalizm döneminden kalma devasa Halk Meclisi binası benimle aynı yürek burkan duygularla bakıyor caddelerde biriken çöplere ve onları ayıran yoksullara. İçerilere doğru gidiyorum, gördüğüm yoksulluk ve yoksunluk soğuk havadan daha çok üşütüyor ruhumu. Hayallerimdeki  Sofya değil bu geldiğim kent. Halk Meclisi binasının sağından, artık kumarhaneleşmiş o devasa binaları arkamda bırakarak, geniş bir alana ulaşıyorum. Solumda zamana direnerek ayakta duran Rus Ortodoks Kilisesi’nin barok sitili bakışları karşılıyor beni. Hava ayaz, saat gece yarısı, soğuğa direnerek devam ediyorum yola. Ama biliyorum ki beynimi uyuşturan şey bu korkunç soğuk değil,  o anda anlıyorum ki bu şehrin ruhu yok. Terk etmiş bedenini ve dönülmezcesine hiçliğe doğru fırlatmış zamanı, bir ayrılış olmuş sokaklarından geçen eskimiş ama inleyerek çalışan tramvayların sesleri. Vatmanları kadar mutsuz demirden bu makineler, ağır, yorgun ve ruhsuz olan bu kenti dolaşırken geriye getiremeyecekleri günleri beyhude arıyor ve yok sayıyor yaşanmışları, ruhu olmayanın düştüğü yerde kendi başına ve yalnızca tekrarlıyor bir şiiri, ah Sofya ,
Erkek kadına dedi ki:
-Seni seviyorum,
ama nasıl,avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp
parmaklarımı kanatarak
kırasıya çıldırasıya...
Erkek kadına dedi ki:
-Seni seviyorum,
ama nasıl,
kilometrelerle derin, kilometrelerle dümdüz,
yüzde yüz, yüzde bin beş yüz,
yüzde hudutsuz kere yüz...
Kadın erkeğe dedi ki:
-Baktım
dudağımla, yüreğimle, kafamla;
severek, korkarak, eğilerek,
dudağına, yüreğine, kafana.
Şimdi ne söylüyorsam
karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana..
Ve ben artık
biliyorum:
Toprağın yüzü güneşli bir ana gibi -
en son en güzel çocuğunu emzirdiğini..
Fakat neyleyim
saçlarım dolanmış
ölmekte olan parmaklarına
başımı kurtarmam kabil değil!
Sen
yürümelisin,
yeni doğan çocuğun
gözlerine bakarak..
Sen
yürümelisin,
beni bırakarak...
Kadın sustu.
SARILDILAR
Bir kitap düştü yere...
Kapandı bir pencere...
AYRILDILAR...

Ayrılıyorum ruhu olmayan bu kadersiz şehirden ve sen yoksun, ben yoksun. 

18 Eylül 2005 Pazar

ROPONY DÖNDÜ

Ropony döndü, şehrin yoğun ışıkları nedeniyle silikleşen ama buna aldırmayan güney doğu yıldızına bakarak,
- O benim işte sana oradan bakıyorum dedi. Oradan bakıyor muydu yoksa oradan bakmakla kaçmaya mı çalışıyordu, bilmiyordu.
Pragma’ya iyice sokuldu. Onun kolunu kendisininkine doladı. İçine tütün ve alkol karışımı kokusunu derince çekti. Söylediği ile her şeyi halletmiş olmayı istedi. Ama kararsızdı. Gelecek o yıldız kadar uzaktı belki de. Hafifçe doğruldu. Yüreğine yenilmiş olmamayı isterdi. Sonra boş ver dedi kendi kendine ve şu an iyi ya bunu  yaşamalıyım. Güvenlik içinde olmak batsın. Pragma,
-        Né ?dedi. Cezayirli bir Fransız’ın kırık aksanından çıkmış edasıyla.
-        Né né dedi O da.
-        Yıldızın kadar uzaktasın ve şehrin ışıkları yutuyor mu ne seni?
Cevap vermedi. Bir saat öncesini anımsadı. Meyhanede diğer grupla birlikte Ropony, Pragma ve Bubirebu birlikte içmişlerdi. Şişede kalanı almış ve kendilerini şehrin sokaklarına vurmuşlardı. Meyhanede diğerlerinin düşündüklerini anlamasından korkmuştu biraz. Biraz da alkol esrikliğinden kaygı duydu birden. Gece soğuktu, üşümüyordu ama, kıpırdandı bankın üstünde ve Pragma’ya daha sıkı sarıldı, gözlerini kapadı kafası derin düşüncelerle dolsun istese de olmuyordu, gözlerini daha sıkı yumdu, mutluluktan oracıkta uyuyabilirdi.

Bubirebu, otele dönmüştü. Uykusu gelmişti ama bir sigara yaktı. Gece soğuk ve sessizdi. Yatağa kıvrıldı. Az önce ışıklı sokakta yarı esrik ve birbirlerine sarılmış halde bıraktığı Ropony ve Pragmayı düşündü. Nasılda sıkı sıkıya birbirlerine sarılmışlardı. Birbirlerine hiç benzemediklerini gördü önce. Farklı yollardan geçmiş farklı yaşamalar sürmüşlerdi. Pragma için bu güzeller güzeli ve akıllı kıza yakışmayacak kadar yaşlı ve sorunlu diye düşündü. Konduramıyordu açıkçası, Pragma evli ve çocukluydu. Ropony bu işin sonunda çok üzülebilirdi. Öyle olsun istemediğini geçirdi içinden. Birden alkolün esrikliği geçmiş gibi oldu.  Pragmanın geçmişi yaşanmış yılların düş yorgunlukları ile doluydu ve biliyordu ki bir yanı hep eksik kalmıştı. Namlular, kör döğüşleri ve adanmışlıklarla yaşanan ve bir şeyleri değiştirmeye olan inancın onu kör ve duygusuz ettiğini hissedebiliyordu. Şimdiden bakınca çokça sorumluluk ve yük altında olduğunu ve kıvrandığını duyumsadığını hatırladı.
Yatakta döndü, leş gibi olmuş ağzına son kez götürdü sigarasını bir nefes aldı, otelin her daim temiz olan tablasında hayatı ezmek istercesine hınçla bastırdı izmariti parmaklarını kokladı alışanlık dehlizinde kaybolmuş gibi. Battaniyeyi omzuna çekti havamı yoksa yüreği mi soğumuştu karar veremedi. Umarım donmazlar ve yaşam istedikleri gibi olur dedikten hemen sonra sıkıntılı ama esrikliğin verdiği umarsızlıkla uykuya daldı. 

Ropony,
-Şimdi kollarında olmak, saçlarımı göğsüne akıtmak ve düşler sokağında kaybolmakla ilgili bir masal istiyorum, her öpüşte parlayan yeni bir yıldızla süslenecek sokak ve hiç üşümeyeceğiz dedi. Pragma hafiften ürpermişti ve onu hissettiğini hatırlatmak ister gibi. Ürperti Pragma’yı kendine getirmeye yetmemişti. Onun aklı ve yüreği uzak yıldızlarda gençliğini arıyordu. Ropony’nin nefes alışlarını dinlediğini sonra fark etti. Keşkelerden bir dünya kurdu kendine çabukça. Hiçbir bağı olmadan göklerden yıldızları toplamak, nefes nefese bir karmaşa ve kaçış planları içinde olmadan, sakin ve huzurlu olmak fikri onu Ropony’nin baş döndürücü kokusunun labirentine doğru çekiyordu. Uzak bir ülke düşledi yok olur gibi. Kendini yitirmiş hissetti bu genç ve güzel kızın koynunda, kaybolmak, yıkılamaz dediği şeyleri yıkmak ve bir ırmakta ortaklaşmaktı fikrinden akan. Ropony’nin gür ve siyah saçlarının ormanında yiteceğinden korkarak, rüzgarın yaprakları önüne katışına daldı. Gitmek ve dönmemek istiyor olduğunun farkına vardı. Ne istiyordu. Başını güneydoğu yıldızını görmek için yukarıya kaldırdı. O şimdi daha çok parlıyor, çocuksu bir sevinçle gülümsüyordu. Onu büyüklüğünü ve korkusuzluğunu yoklar gibi yutmak istedi. Ropony’nin kaygılardan arınmış görünen güzel yüzüne bakar gibi yıldıza daldı. O mu yıldızdı yoksa yıldız mı oydu bilemedi. Bilmem hangi galaksinin bilinmeyen hangi köşesinde hep bir ağızdan söylenen türkülerin ve yalansız yaşamaların olduğunu biliyordu. O anda Ropony ile yok olup-düzeltti kendi kendine- tek olup gökyüzüne doğru yükselerek yitmeyi düşledi. Esrik değildi. Duyumsuyordu ki bunlar masal değildi. Sakince bir kabullenişle doğruldu uyuyan Ropony’nin dudaklarını kendininkilere dokundurduğunda tek olmuş hissetti. Uyku muydu bu bilemedi öylece kaldı. 



Ropony, Bubirebu ve Pragma boşlukta kalmış olma hissiyle ve acelesi olmayan bir inatla  neşeli bir caddeyi geçiyorlardı. Hep birden Nazım buraları görse adını Levski Bulvarı koyalım derdi diye düşündüler. Herkes kendi rüyasındaydı aslında ama nasıl olduysa bu bir akıl oyunu gibiydi ve onları sarıyordu. Açlık duyumsamışlar gibi birbirlerine baktılar, herkes kendi rüyasına mı dönseydi. Zaten öyle değil miydi? Herkesin kendi rüyasına dönmesine gözleriyle birbirlerine bakarak karar verdiler. Bu karar hileliydi. Ropony ve Pragma Bubirebu’yu kendi rüyası ile baş başa bırakarak aynı rüyaya devam etmek üzere kendilerini geniş caddeleri ve devasa binalarıyla yitmiş bu kentin kalbine vurdular. Revaklar altında esrik inançlarla birbirlerine sarılmanın keyfini yaşayarak dolaştılar. Nefeslerinin biribirine karıştığı anların geçitlerini tüketerek gökyüzünden geçen şehrin grisi ve kızılına batmış bulutları seyrettiler. Gecenin dondurucu soğuğunu birbirlerine sokularak yenmeye çalışırken, yolda bir kafeye dalıp sıcak bir şeyler içmek istediler. İçeri girdiler, siparişlerini verdiler, dumanı tüterek gelen sıcak içecekler dışarıdaki buz gibi havayı tam unutturacakken ellerinin  fincanlara ulaşamadığını fark edip, göz göze geldiler ve mutluluk içinde birbirlerine sarılarak  derin ve tatlı bir uykuya daldılar.                        

19 Temmuz 2005 Salı

“Yaşayan Göl”ü Öldürmeyin!

Bir Organize Sanayi Bölgesi Projesi, uluslar arası sözleşmede yer alan koruma bandını nasıl yarıya indirir?

          Türkiye’nin en önemli sulak alanlarından biri olan, uluslararası öneme sahip sulak alanlar sözleşmesine  (RAMSAR) göre  korunan ve dünyada yaşayan göller listesi içerisinde yer alan ULUABAT GÖLÜ’ nün  su toplama havzası içerisine, Karacabey 75. Yıl KOBİ Organize Sanayi Bölgesi kurulması yönünde baskılar sürdürülmektedir.
         
          Organize Sanayi Bölgesi olarak düşünülen alanın büyük bir bölümü Uluabat Gölü yüzey suyu toplama havzası içerisindedir. Alan, ayrıca “Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği” hükümlerince belirlenen, sulak alan tampon bölgesi (göl kıyısından en az 5 km) sınırları içerisinde kalmaktadır.

Zarar Bilançosu

          4000 dekarlık alan; Karacabey ilçesine ait Seyran, Subaşı ve Canbaz köylerinin mera arazileri iken maliye hazinesine dönüştürülmüş ve 49 milyar gibi çok düşük (kornik) bir değere, Karacabey 75.Yıl KOBİ Kooperatifi’ne satılmıştır.
         
          Uluabat Gölü Organize Sanayi Bölgesi gibi büyük sorunlar yaratacak, göle telafisi  olmayacak büyük zararlar verecek bir girişimle karşı karşıya bulunmaktadır. Yapılması düşünülen Organize Sanayi Bölgesi’nin Uluabat Gölü’ne ve çevrede yaşayanlar üzerinde yapacağı etki ve zararlar aşağıdaki başlıklar altında özetlenebilir:

1.  Girişim, yalnız Uluabat Gölü’nün değil, Çevre ve Orman Bakanlığının yeni RAMSAR alanı ilan etmesi beklenen Kocaçay Deltasına kadar uzanan tüm doğal yapının ekolojik dengesini doğrudan etkileyecektir.Bunun sonucunda sudaki bitki,balık ,su samuru ve kuş yaşamı tehlikeye girecektir

2.  Alan, Bursa ile Karacabey ilçesinin kentsel ve sanayi gelişme yönlerinin çakışma noktasında bulunmasından dolayı baskıya açık bir konumdadır. Burada başlayacak bir yapılaşma, giderek daha geniş alanların yapılaşmaya açılması tehlikesini doğuracaktır. İlk bakışta küçük ölçekli bir sanayi bölgesi olarak başlayacağı düşünülen bu girişim, ardından tahmin edilemeyecek düzeyde bir yapılaşma, nüfus ve kirlilik baskısını beraberinde getirecektir. Bunun sonucunda sanayi ve gecekondulaşma çok kısa zamanda taban arazilere ve göl kıyısına kadar inecektir.

3.   Doğaya ve insana zarar vermeden yerel kalkınmayı sağlayacak başka seçenek ve yöntemler varken, ekolojik, toplumsal ve ekonomik taşıma kapasitesinin üzerinde sanayi alanları oluşturmak, bölgesel kalkınmaya destek olmaktansa bölgenin toplumsal ve doğal yaşamına büyük zarar verecektir. Bursa ve İlçelerinde sayısız OSB varken ve birçoğu (Mustafakemalpaşa OSB de olduğu gibi) boş ve yatırımcı beklerken, yeni bir OSB gerekli midir? Olay, yalnızca Uluabat Gölü ve havzasının sanayi kaynaklı artıklarla kirletilmesi değil, göl ve göl havzasındaki balıkçılık, tarım ve hayvancılık gibi etkinliklerle geçimini sağlayan binlerce insanın da zarara uğrayacak olmasıdır.

4. Göl, uluslararası kuş göç yollarında bulunup, Manyas Kuş Cenneti Milli Parkı, Kocaçay ve Kocaçay Deltası ile bir bütün oluşturur. Her yıl yüzbinlerce kuş alanın üzerinden göç etmekte, konaklamakta, kışlamakta  ve üremektedir. Kuşlar ayrıca  dört sulak alanlar arasında sürekli hareket halindedir. Kurulacak  sanayi bölgesinin elektrik ihtiyacını temin etmek için daha fazla gerilim hattının çekilmesine ihtiyaç duyulacaktır. Kötü hava şartlarda alçaktan uçmak zorunda kalacak olan kuşlar, hatlara çarpıp telef olacaktır.

5.  Uluabat Gölü’nden su alınarak Uluabat Sulama Projesi altında 13 köyün ve 2 beldenin arazileri sulanmaktadır. Gölde su kalitesi, çeşitli kirleticilerin etkisi ile sürekli kötüleşmiş ve sınır noktasına ulaşmıştır. Organize Sanayi Bölgesi ve onun getireceği diğer girişimler bu kirletmeyi daha da hızlandıracak, bu olay bitkisel üretim ve insan yaşamında bir tehdit oluşturacaktır.

6. Bölgede egemen olan şiddetli kuzey rüzgarı, sanayi bölgesinde ortaya çıkacak  kirli havayı  tarım arazilerine ve göle taşıyacaktır.

7. Gölü korumak için çeşitli kurum ve kuruluşlar ve gönüllü korumacılar en azından 10 yıldır uğraşmaktadır. Araştırmalar ve iyileştirme önlemleri için hem devlet hem de özel sektör ve Sivil Toplum Kuruluşları büyük paralar harcamışlardır. Söz konusu sanayi bölgesinin gerçekleşmesi halinde,bütün emek ve masraflar boşuna gitmiş olacaktır. Korumacıların şevki kırılmış olacak, bıkkınlık yaratacak, göl sahipsiz kalacaktır.

8. Uluabat Gölü, şu anda Türkiye'de olan 9 RAMSAR alanlarından biridir. Şimdiye kadar Çevre ve Orman Bakanlığı, Üniversite, Doğal Hayatı Koruma Vakfı öncülüğünde yönetim planı ve yürütme kurulu olan ve diğer alanlara örnek gösterilen tek RAMSAR alanıdır. Göl ayrıca dünyada sadece 20 gölün sahip olduğu "Yaşayan Göl" unvanına sahiptir. Her yıl uluslararası "Yaşayan Göl Konferansında" bir korumacı tarafından temsil edilmektedir. Bir zaman yeşilliği ile ünlenen ve kendisinden övgü ile söz edilen Bursa Kenti, "Avrupa Şehri" ve Dünya Sağlık Örgütüne bağlı  (WHO)  "Avrupa Sağlıklı  Şehirler Ağı’na üyedir ve 2005 yılında "Sağlıklı Kentler Zirvesine" ev sahipliği yapacaktır. Bir kentin, bu kadar önemli bir alanı önemsemeyip koruyamaması bir çelişki değil midir? Önemli bir prestij kaybına neden olmayacak mıdır?



Yukarıdaki gerekçeler ile ilerde telafi olmayacak sayısız zararları nedeniyle Uluabat Gölü havzasına yapılması planlanan Organize Sanayi Bölgesinin kurulmasına, Mera arazilerinin Maliye hazinesine dönüştürülmesine ve çok düşük bir bedelle Karacabey 75. KOBİ Organize Sanayi Bölgesi Kooperatifine satılmasına karşı olduğumuzu bildirmek istiyoruz.  
http://v3.arkitera.com/h3167-yasayan-golu-oldurmeyin.html

14 Haziran 2005 Salı

BURSA’DA KENTLEŞME ULAŞIM, SANAYİLEŞME SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ


GİRİŞ :

Ulaştırma, bir ülkenin ekonomik, toplumsal ve kültürel etkinliklerinin kilit öğesi, üretimle tüketim arasındaki en önemli halka, insanların toplumu olanaklarından yararlanabilmeleri için zorunlu bir araç, ülke kalkınmasının olmazsa olmazı niteliğinde bir hizmet türüdür. Sağlıklı bir ulaştırma sistemi geliştirmeden kalkınabilmiş bir ülke örneği vermek olanaksızdır.

Ekonomi, toplumsal ve kültürel etkinliklerle genel ilişki ve etkileşimlerinin ötesinde, ulaştırma, enerji, döviz, çevre ve elbette trafik kazaları konuları ile yakından ilgilidir. Ayrıca, kent ve ülke düzeyinde fiziksel gelişmelerin, ekonominin canlandırılması, dolayısıyla bölgelerarası dengeli kalkınmanın sağlanması da ulaştırmadan önemli ölçüde etkilenmektedir. Sonuçta, ulaştırma kendi öz amacının, yani insanlara ve mallara yer değiştirme olanağı sağlanmasının dışında, etkileri ve yansımaları bulunan ve bu nedenle değişik alanlara ve kesimlere yön verme amacı ile de kullanılabilecek bir araçtır.

Özellikle büyük kentlerde ise kentsel ulaştırma, günlük yaşamın ayrılmaz bir parçasıdır. Sabah ve akşam, iş amaçlı yolculuklarda insanların üretim gücünü  zayıflatan, egzoz, emisyonları ve gürültü yüzünden sinirleri yıpratan ve genelde insan sağlığını olumsuz etkileyen temel sorun niteliğini kazanmaktadır.  Bu durumuyla, kentsel ulaştırma, ekonomik, toplumsal ve kültürel etkinliklerinin ötesinde insanların günlük yaşamı ile ilgili bir sorundur. Bu sonucu vurgulamak üzere diyebiliriz ki ; ulaştırma her şeyden önce insanların mutluluğu sorunudur.

Ülkemizde ise ulaşım içinde çıkılmaz bir hal almış en önemli sorunlardan birisidir. Bu sorunu 1950’li yıllarda yapılan temel bir tercih ile ilişkilendirmek yanlış sayılmaz. Marshall yardımı diye bilinen ABD yardımı ile ülkemizde karayolu lehine önemli kararlar alınmış, son 75 yıldır ulaşım karayolu endeksli bir anlayış ile çözümlenmeye(!) çalışılmıştır. Günümüzde geldiğimiz noktada insan ve yük taşımacılığının %95’ini karayolu ile yapan ve 5 yılda bir Kurtuluş Savaşı’nda yitirdiğimiz insan kadar kayıplar verdiğimiz bir facia haline dönüşmüştür. Anadolu bir yarım ada olmasına karşın üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde  denizyolu taşımacılığımız yok denecek durumda ve şirket-i hayriye vapurlarından ibaret haldedir. Hava ulaşımı son yıllarda yapılan yanlış yer seçimli ve politik havaalanlarının da katkısı ile hem pahalı  ve hem de  ulaşım gereksinimlerine cevap veremez durumdadır. 1950 kararları zaten demiryolu karşısında karayolunu destekleme politikası olarak geliştirildiğinden 1950’li yıllardan sonra yapılan demiryolu ulaşımı yok denecek kadar az ve teknolojik olarak çağın gerisinde bakımsız ve kötü durumdadır. Hepimizin bildiği gibi demiryolları üzerinde kapsamlı bir yenileşme yapmadan alınacak palyatif önlemlerin ne sonuçlar doğurduğu Pamukova’daki hızlı tren (!) felaketi ile göz önüne serilmiştir.
    
Bursa kenti ise ulaşım merkezli bir bakış açısı ile değerlendirildiğinde ülkemizdeki en sorunlu kentlerden birisidir. Her ne kadar tarihi ipek yolu üzerinde yer alıyor da olsa Bursa, özellikle Cumhuriyet dönemi sonrasında ulaşım ekseninde sorunlu bir kent olmuştur. Coğrafi olarak İzmir- İstanbul aksı üzerinde Uludağ’a yaslanmış ovası ile karayolu  temelli geliştirilen ulaşımı günümüz için çözülmesi neredeyse imkansızlaşmış bir hale gelmiştir.

Diğer taraftan Bursa’nın sanayileşmesine ilişkin Osmanlı öncesi geçmişi ile ilgili bilgilerimiz sınırlıdır. Bizans ve daha önceki dönemlerde Bursa’nın nasıl bir kent olduğu toplumsal yaşamın ve ekonomik etkinliklerinin hangi düzeyde  bulunduğu hakkında bazı verilerden yoksunuz. 19.yüzyılın sonlarında ipekböcekçiliği ve ham ipek üretiminde büyük aşama gösteren kentimiz Cumhuriyetin ilk yıllarında inişli çıkışlı bir grafik çizmiş. 1970’li yıllardan sonra Türk Otomotiv sanayisinin Bursa’yı seçmesiyle otomotiv sanayisi tekstilden daha ağırlık kazandığı bir sürece girmiştir.

Ancak halen Bursa Tekstil ve Otomotiv gibi iki önemli lokomotif sektörün merkezi konumunu sürdürmektedir.

1. ULAŞIM
Bursa kentinin en önemli sorunu  ulaşım sorunudur. Bursa kenti trafiği yönetilmeyen,araçların rekabetine terkedilmiş, gelişi güzel işleyen ve kendine özgü sorunları bulunan bir ulaşım karmaşasına sahiptir. Ulaşım sorununu doğru olarak ele alabilmek için önce bir sınıflandırmaya gitmek ve  ulaşımı kent içi ulaşım ve kent dışı ulaşım olarak ayırmak gereklidir. Ayrıca yine bir ayırıma giderek ulaşım sorununu altyapı ve toplu ulaşım olarak da ayırmak gereklidir.

Kent içi ulaşımdaki genel sorunların başında “planlama” aşamasındaki sorunlar gelmektedir. Kentsel planlama ve gelişim projelerinin denetim altında olmadığı, hızlı bir kentleşme, göç ve nüfus artışı baskısı altında bulunan kentlerdeki problemler, ulaşım sistemlerine de yansımaktadır. Plansız hızlı kentleşme sonucunda ulaşım altyapı ve hizmetleri de diğer kentsel sorunlar gibi talebe ayak uyduramamaktadır. Kentsel planların uygulanamaması nedeniyle bu planları temel veri olarak alan sınırlı sayıdaki  ulaşım planlama çalışmaları da gerçekçi olamamaktadır.

Ülkemizde ulaşım planlama anlayışı daha yerleşmemiş ve uygulamada da yerini alamamıştır. Bunun temel nedeni ulaşımın planlanmak istenmemesi olmuştur. Karayolu temelli ulaşım perspektifi kentleri kendine uygun olarak biçimlemiş ve tarif etmiştir. Ülkeyi yönetenler bu sürecin salt izleyicisi olmuşlardır. Zaman zaman, “ulaşım planlaması” adıyla yapılan çalışmalar aslında belirli koridorlarda önerilen toplu taşım sistemlerinin teknik ve ekonomik gerekçelerini ortaya koymak amacıyla yapılmış sınırlı fizibiliteler niteliğinde bulunmaktadır.

Planlama çalışmaları öncesinden ilkeler, amaçlar, hedefler, projeksiyonlar ve politikalar açıkça belirlenmediğinden planlar ve uygulamalar birbirleriyle çelişen, çağdaş yaklaşımlarla ters düşen projeler ve yatırımlar içermekte, kaynaklar  ve zaman tüketilmekte, çarpık kentleşme hızlanmaktadır.

Yatırımlar da ulaşım planlarına göre değil, yapımcı firmaların yönlendirmesi ile belirlenmekte, bir projenin oluşturulmasındaki gerekli aşamalar tamamlanmadan, teknik, ekonomik  ve mali değerlendirmeler yapılmadan, çevresel, sosyal değerlere etkileri  incelenmeden uygulanmaktadır.

Ulaşım altyapısını geliştirmeye yönelik olan stratejik ulaşım planlarının  gerçekleştirilmesi, uzun sürelerde ve büyük yatırımlarla mümkündür. Bu konudaki kararlar , gelecekteki uzun bir zaman kesimine yönelik gelişme ve ulaşım talebi tahminlerine dayanır. Türkiye’de istatistik verilere ulaşmak mümkün olmadığı gibi çoğu    kez de yanıltıcı olabilmektedir.  Yanlış, hatalı ya da eksik verilerle yapılan tahminler , geriye dönüşü mümkün olmayan hatalı uygulamalara yol açabilir. Kaldı ki geniş boyutlu ve doğru verilerle yapılan tahminlerde bile yanılgı olasılığı  her zaman söz konusudur.







İdeal kent; kentli haklarını koruyan, olumlu yaşam koşulları ve yaşam biçimini sunan,ziyaretçiler, çalışanlar ve ticaret yapanlar, eğlence, kültür ve bilgiyi arayanlar ve eğitim görenler için ulaşım,yaşama,  çalışma, dinlenme gibi ihtiyaçları birarada ve uyum içinde sağlayan, demokratik olarak yönetilen, yaşayanların kentin yönetiminde söz ve karar hakkı olabildiği, şeffaf ve hesap verebilir bir sistematiği olan, yaşam yeridir. biçiminde tarif edilebilir. Kentler, aynı zamanda modern gelişme ile kent mirasını koruyabilmeli ve eskiyi tahrip etmeden  yeniyle bütünleştirebilmelidir.

Kentlerdeki karar verme  mekanizmalarına yol gösteren ulaşım planlama çalışmaları, karar verenlerin politik rant veya  önyargılarına göre belirlenmekte ulaşım kararlarını uygulamaya koyabilmesi için görüşlere bilimsellik katarak, önceden kararları verilmiş  kriterler planlara girdi olmaktadır.

Kent içi  ulaşım planlamasının amacı, insan ve araçların merkezler arasındaki yer değiştirmelerinin, hedeflere en uygun şekilde gerçekleştirilmesini sağlayan bir ulaşım sisteminin oluşturulmasıdır.

Bugün ve gelecekte  nasıl, nerede, hangi miktar ve özelliklerdeki insan ile araçların  hangi koşullarda iletilmek isteneceğinin tahmini için, geniş ve kapsamlı veriye gereksinim duyulur. Bu da ancak sürekli veri toplama ve değerlendirme işlemleri ile sağlanabilir. Kentin şu anki arazi kullanımı, çevreyi yok etme, plansızlık ya da yanlış planlama nedenleri ile ulaşım ve diğer konularda değişik sorunlara yol açabilir. Bunlar gözönüne alınarak, mevcut sorunların büyümesi engellenmeli, yeni gelişen bölgelerde çağdaş düzeyde ulaşım olanakları sağlayan bir yapının oluşması, ancak sağlıklı bir arazi kullanım planlaması ve uygulaması ile oluşturulabilir. Birçok yerde, arazi kullanım planları ulaşım planlarında girdi olarak kullanılmamaktadır. Ulaşım koridorlarının belirlenmesinde bölgeler arası ulaşım talebinin nasıl ve hangi yeterlilikte göz önüne alındığı da belirsizdir. Oysa bir bölgeden diğer bölgelere yapılacak yolcu ve yük ulaşımında yaya,   özel otomobil ve toplu taşıma araçları ile  değişik  kapasitedeki yük taşıtlarının kullanım oranları ve bunların zaman içindeki değişimleri , ulaşım koridorlarının belirlenmesinde mutlaka kullanılması gereken bilgilerdir. Ayrıca, yoğunluğu yüksek ve ulaşım altyapısı açısından  yeni kapasiteler yaratılamayacak bölgelerde, yolcu-yük üretimi ve çekimi yüksek olan   büyük aktivite merkezlerinin   kurulmasına izin verilmesi, o bölgenin ulaşım sorunlarını katlanarak arttırmaktadır.(Örneğin ; çeşitli alışveriş merkezleri – Finans merkezleri)

Hazırlanan ulaşım etütleri bilimsel temele dayalı araştırmaları içermelidir. Kentin kaderini etkileyecek büyük projeler halkın, kentlinin tartışmasına açılmalıdır. Meslek kuruluşlarının uzman kişilerin ve üniversitelerin görüşleri mutlaka alınmalıdır. Daha önce de ifade edildiği gibi tüm seçeneklerin değerlendirildiği bir ulaşım master planı bu sorunu çözmek için en önemli adımdır. Örneğin yüklerin ve insanların İstanbul-İzmir limanları arasında direkt olarak deniz yolu ile taşınması yada araç geçişlerinin Bandırma - Tekirdağ vb. RO-RO sistemlerinin artışı ile sağlanması gibi yada bu Ro-Ro seferlerinin demir yolu ile bütünleşik ve koordineli olarak tasarlanması gereklidir. Kentin tüm sinyalizasyon sistemi değiştirilmeli, yaya haklarına ve hatta kentte yaşayan hayvanlara bile gerekli  özeni gösteren tarzda yeniden planlanmalıdır. Bunun içinde bir 1997 yılında yaptırılan                                                              KENTİÇİ ULAŞIM MASTER PLANI’nı gözden geçirmeye  gereksinim vardır.

Trafik düzenlemeleri için uygulanabilir bir model değişik ulaşım politikaları uygulamalarını içerebileceği gibi, ön yargıdan uzak alternatif fizibilitelerin kullanılmasıyla  da çabuk sonuç vermelidir.

Şehir dokusunun önemli bir parçasını oluşturacak ulaşım modeli üzerine hayati etkileri olan çevre ve arazi kullanımının trafikle olan karşılıklı etkileşiminin tespiti yapılabilmelidir. Büyük ve orta boy kentlerdeki ulaşımın planlanmasında genel sorun özel araç trafiğinin toplu taşınım trafiğine dönüştürülmesidir. Bu geçişin rasyonel bir şekilde kent yönetimince algılanması ve yaratılması hayati önem taşır. Günümüzde kent içi ulaşım hep yerel yönetimlerin bir sorunu olarak görülmüş ve öyle algılanmıştır. Oysa ulaşım sorununa  kent rantının paylaşımı dışında , kentlilerin doğal ve vazgeçilmez çok önemli bir hakkı olarak bakılmalıdır. Sorunun çözümünde kaynak, planlama ve siyasi tercihler yerel yönetimlerin dışında ulusal ölçekte ele alınmalıdır. Zira ulusal anlamda planlanmayan hiçbir alt planın yaşama şansı olmamaktadır.

Kent içi ulaşım uygulamaları çağdaş yaklaşımlara rantı öncelik olmayan anlayışlara dayanmalıdır. Taşıtlara değil,insana öncelik veren toplu taşıma  politikalarını tercih eden, çevresel , kentsel, insani ve tarihi değerleri bozmayan, yatırımda ve işletmecilikte kaynakları etkin ve verimli kullanan, mevcut altyapı ve tesislerin kapasitesini en üst düzeyde kullanan ve destekleyen kentin kaderini etkileyecek büyük projelerde toplumun ilgili kesimlerini her aşamada karar süreçlerine katan, modern teknolojilerin kullanımında etkinliği gözeten projeler, yöntem ve teknikler kullanılmalıdır.

Bursa Büyükşehir Belediyesince Bursa Kentsel Geliştirme projesi etüdünde yol envanterleri-trafik sorunları-otoparklar ve park etme alışkanlıkları-trafik sinyalleri 1996 yılında incelenmiş olup bu rapora göre günlük yolcunun %34 minibüsçüler, %30 servis araçları, %18 BOİ, %11 dolmuşlarla taşındığı anketlerle tespit edilmiş olduğu bilinmektedir. Kentsel büyüme kapsamında ise son beş yıldır yıllık trafik artışının %11 civarında olduğu tespit edilmiştir.

Bu etüdde Kentsel ulaşım stratejisi olarak toplu taşıma yolculuğu tercih ettirmek-özel araç ulaşımının giderek daha az cazip hale getirmek gibi önlemler hedef olarak belirlenmişti.

1998 yılında ise hafif raylı sistemle ilgili olarak yapılan incelemede 2020 yılı projeksiyonu ise şöyle belirlenmişti. Burada yıllık %2,5 nüfus artış hızı dikkate alınmış olup Mudanya Yolu-Acemler/İzmir Yolu-Acemler güzergahlarında günlük koridor yolcu kapasiteleri 2004 yılı için organize sanayi bölgesinden 85.000 Ataevler bölgesinden 45.000 iken 2020 projeksiyonunda bu organize sanayi bölgesi için 127.000 Ataevler bölgesi için 90.000 olarak tespit edildiği bilinmektedir.

Bu da göstermektedir ki Bursa Kentsel ulaşımında hafif raylı sisteme yönelik olarak projeksiyonlar 2020 yılları için nüfus artışına da bağlı olarak oldukça önemli artışları öngörmektedir. Diğer bir deyişle yatırım yapılan hafif raylı sistemle beraber gelecekte toplu taşıma teşvik edilmek durumunda olduğu gibi özel araç sahipliliği ile özel araç ulaşımının daha az cazip hale getirilmesi sağlanacaktır. Diğer taraftan  Çevre yolunun gelecekte yapılacak olması kent içinden geçen Ankara – İzmir istikametindeki trafik yoğunluğunu % 60’ının transit trafik olduğunu ve bunun Çevre yoluna kayması nedeniyle    İzmir yolu – Acemler/ Mudanya hattı üzerindeki trafik yoğunluğunun azalacağını düşündürmektedir.

Tüm bunlar gözönüne alındığında toplu taşım kurallarına yaya trafiğine imkan vermemesine kamu yararına, kent estetiğine, Paşa çiftliğinin korunması ile, doğa sit koruması yaklaşımlarına aykırı olan Acemler Yonca tipi kavşak yatırımının uygun olmadığı gerçektir. Diğer taraftan kent içinde yapılan yonca kavşaklar özel araç trafiğini teşvik eden unsurlar olarak görülmekte arazi kullanımı açısından geniş alanlara ihtiyaç oluşturmaktadır.

Aksi halde eğer trafik yoğunluğu hafif raylı sisteme rağmen böyle devam edecek olursa yonca kavşak yaparak trafik yoğunluğu o bölge için çözülmekle birlikte Merinosa kadar olan bölge için yoksa yeni yonca kavşaklar mı yapmak gerekecektir. Bunun uygun olmadığını düşündüğümüze göre dolayısıyla trafik yoğunluğunu azaltacak toplu taşımacılığı teşvik edecek politikalarla böylesine yatırımlara kent içinde ihtiyaç olmayacaktır. Kaldı ki; Bu durumda Orhaneli kavşağı, İhtisas kavşağı, Merinos kavşağı projeleri  yukarıdaki tezi doğrular nitelikte olup ileride kent içinde yeni katlı kavşaklar gündeme gelecektir. Kestel’den  Uludağ Üniversitesi’ne kadar olan bölge yaklaşık 40 km’dir. Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin yaptığı ve planladığı kavşakların tümü gerçekleştiğinde 13 adet kavşak kenti kuzey-güney yönünde kesmiş olacaktır. Bu her 3 km’de bir kavşak anlamına gelmektedir. 2020 yılında durum ne olacaktır. Her 1 km’ye 1 kavşak mı? Kavşak yaparak çözüm bulunamayacağı açıktır. Bursa kentinin ulaşım planı yapılmalı ve bu planlama kararları ödünsüz uygulanmalıdır.


   



2025’li yıllarda, Türkiye’nin nüfusunun % 40’ının Güney Marmara’da  yaşayacağı varsayılmaktadır. Bugün, Bursa için çevresel kirlenme sınır noktasına ulaşmıştır. Bu durum kentte yaşayanları Tarım mı ? Sanayi mi ? Seçimi yapma sonucunu aşmıştır. Oysa Bursa’daki sorun Bursa’nın bir ayrıcalığı olan tarımsal varlığı ve kaynaklarının en iyi şekilde değerlendirilmesidir. Sanayileşme konusunda ise bugün dikkate alınması gereken temel değişim, Bursa’nın 1960’lı yıllardaki Bursa olmadığıdır. 07 Ocak 1995 tarihinde kurulan Bursa Kent Danışma ve Dayanışma Konseyinde de görüşüldüğü üzere Bursa sanayisi klasik üretim sistemleri dışında, bilgi ve teknoloji üretmeyi hedeflemeli, araştırma-geliştirme, bilim ve teknoloji parkları kurmayı planlamalı, “önder sanayi kenti” rolünü üstlenmelidir. Bu noktada 2020-2025 yıllarına uzanan kent planlamaları yapılmıştır.

Yapılan tüm planlamalarda olduğu gibi BURSA 2020 metropolitan planlamasının da siyasal bir boyutunun olduğunun kesin bilinmesi gerekir. Bu siyasal seçim kimden yana yapılacaktır? Bu sorunun yanıtı ise KENT DEMOKRASİ’sini gündeme getirecektir. Kentte yaşayanların ve sivil toplum örgütlerinin bu sürece katkısı, bu örgütlü güçlerin etkinlik ve güçlerinin artması, sivil toplum örgütlerine verilecek destek ve onların güçlenmesi kentte demokrasiyi güçlendirecek, işletecek ve tercihin HALK’tan yana yapılabilmesi koşullarını oluşacaktır.
Gelişmiş ülkelerin büyüme (ya da kalkınma) gibi bir dertleri yoktur. Ekonominin sarsıntısız yani enflasyon ve deflasyona  düşmeden gitmesi onlar için yeterlidir. Oysa az gelişmiş bir ülke yaşadığı koşul ve  boyutunu mutlaka değiştirme zorundadır. Bu da ancak Gelişme ya da Kalkınma dediğimiz Ekonomik  ve demokratik süreç sayesinde mümkündür. Yurttaşların yaşadığı durumlarını iyileştiremeyen bir gelişmemiş ülke, ekonomik yaşamında büyük ve gelişmiş ülkelerin gösterdiği çizgiler içinde kalır. Zamanla önce ekonomik bağımsızlığını yitirir. Bu nedenle Gelişme veya Kalkınma denilen süreç sadece halkın mutluluğu bakımından değil, ülkenin tam bağımsızlığı bakımından zorunlu bir süreçtir.


2. SANAYİLEŞME :

İnsanlar, ilkçağlardan  günümüze değin toplum içinde varolunan yaşam kendisi ortaya koyma çabası içindedirler. Birlikte yaşama zorunluluğu köyleri, kentleri oluşturmuş, sınırsız ihtiyaçları da karşılama zorunluluğu üretim oluşturmuştur. Daha hızlı üretim ise sanayileşme sürecini ortaya çıkarmıştır.

Bursa’yı tanımlarken, Bursa’ya ilişkin politikaları belirlerken, artık Güney Marmara dediğimiz (Çanakkale, Balıkesir, Yalova) bölgeyle doğrudan ve organik ilişkilendirme yapmadan ve Bursa’yı  bu bölgesel etkileşimden kopararak tek başına bir kent olarak algılamak yanlışından kurtulmalıyız. Bursa’nın Kocaeli, İstanbul, Eskişehir, Kütahya illeri etkileşimini de dikkate alarak değerlendirilmesi gerekmektedir.

Bu saptama bölgedeki yerel yönetimlerin ana ölçekte birbirleriyle etkin ilişkiler kurmaları, geleceğe dönük ortak çalışmalar yapmaları, değişimi planlamaları anlamına gelmektedir.

Somut olarak belirtmek gerekirse bu bölgedeki il ve ilçelerin 2020-2025 yıllarına uzanan planlamalarının ortak etkileşim dikkate alınarak yapılması büyük önem taşımaktadır.

Bu konuda Bursa’da çok detaylı, sayısal anlamda da verilerin ortaya konduğu dökümlerle analiz yapmak geçmiş ile bugünü kıyaslamak zorundayız. Bursa’da bugün sanayileşme politikalarının ulaştırılması ve uygulanmasında hala 1960 ve öncesindeki anlayış egemendir, oysa bu bakış açısı hızla değiştirilmelidir. Bursa’daki sanayileşmenin yapısını incelerken aşağıdaki ayrımlamaların yapılması uygun olacaktır.

§  Organize Sanayi Bölgeleri Yerleşimleri
§  Noktasal dağılımlı sanayi yerleşimleri
§  Kaçak sanayi bölgeleri yerleşimleri
§  Kaçak sanayi işletmeleri
§  Sanayi Siteleri yerleşimleri


2.1. ORGANİZE SANAYİ BÖLGELERİ YERLEŞİMLERİ

Bursa’da ilk kurulan Organize Sanayi Bölgesi modern ve çağdaş uygulamaları ile Türkiye’ye örnek olmuş bir sanayi bölgesidir. İlk planlamalarda bölgenin bataklık olması belirleyici ve etkin olmuştur. O zamanlar alan değerlendirme ve kalkınma retoriği üzerinden yapılan bu ileri adım, giderek genişleyen bölgesel bir nitelik kazanmıştır. Bu genişlemede otomotiv sanayiinin buraya kurulmuş olmasının doğal bir sonucu olarak gelişmiştir. Diğer sektörlerden farklı olarak otomotiv sektörü yatay düzlemde genişleyen bir özelliğe sahiptir. Bu nedenle ana sanayiinin yanında ve ekinde yan sanayiiler ve onların alt tedarikçilerinin gelişmesi süreci kentimizin doğal güzelliklerini tahrip edecek formda seyretmiş ve bu günkü haline ulaşmıştır.  Ancak ulusal planlamaların maalesef olmadığı veya varsa da uygulanmadığı içindir ki Bursa son yıllarda birden bire organize sanayi bölgelerinin patladığı bir kent haline gelmiştir. Bugün Bursa ile çevresinde kurulu 11 sanayi bölgesi mevcut olup yenileri de sırada beklemekte, bu durum ülke genelinde sanayinin dağılım esasına aykırı olup Bursa içinde doğru olmayan bir stratejidir. Bugün 2000 kişilik alanlarda nerede ise 7 kişi yan yana gelip bir sanayi  bölgesi oluşturma çabası içindedir.

Bu durumun dondurulup Bursa’nın mevcut sanayi karakterinin değiştirilmesi yönüne gidilmesi gereklidir. Bursa bilgi ve teknoloji üretip satan bir önder kent olmalıdır. Oysa bu gün bile OSB  kentin Nilüfer İlçesinin içine doğru genişleme ve girme planları yapmaya çalışmaktadır.

2.2. NOKTASAL DAĞILIMLI SANAYİ YERLEŞİMİ

Bu tür işletmeler bulundukları yerlerdeki yerleşim yerlerinin ekonomik ve sosyal açıdan da standart çağdaş yaşam koşullarının yaratılması yönüyle olduğu kadar; tarımsal ürünlerin değerlendirilmesine yönelik bir destekleme, hayvancılık ürünleri ve orman ürünlerine yönelik destekleme, maden sektöründe destekleme vb. türde tarım, hayvancılık, balıkçılık, maden vb. sektörleri sanayi politikaları içinde değerlendiren bir stratejilerin yatırımları olmalıdır.

Bu tür işletmelerin konuşlandırılması ve teşvikleri yerel değil bölgesel bakış açısıyla bütünsel ilişkileri dikkate alarak yaygınlaştırılmalıdır.

Bu çerçevede kurulacak işletmeleri yöre kaynaklarını değerlendiren çevre sorunları yaratmayacak biçimde üretimi destekleyen örneğin arıtma, sistemlerini barındırması gerekmektedir.  Ki bu günden bakıldığında Bursa noktasal dağılımlı sanayi yerleşimlerini teşvik edecek politikalardan uzak  durmalı, var olanların iyileştirilmesi planlanmalı ve tarım endüstrisinin gelişmesine yol açacak türde gıda ve tarımsal merkezli olarak geliştirilmeye çalışılmalıdır. MKP ve Karacabey ovası bu anlamda, Yenişehir ile birlikte yeniden değerlendirilmesi zorunlu alanlar olarak karşımıza çıkmaktadır. 


2.3. KAÇAK SANAYİ BÖLGELERİ YERLEŞİMLERİ

Bursa ve yakın çevresinde çeşitli etkenlerle organize sanayi bölgeleri dışında ; belirli alanlarda sanayi karakterli işletmelerin toplandığı alanlar oluşmuştur.

Kaçak sanayi işletmelerin toplaştığı ve sanayi bölgesine dönüştüğü yerler arasında her biri ayrı ayrı detaylarıyla incelenmesi gereken özel ürün sahalarında kalan yerler vardır ve bu işletmeler mutlaka planlı, denetimli gerçekten organize alanlara taşınmalı, noktasal konumda gerekli olabilecekler reorganize edilmeli; bir geçiş süreci tanınarak bu alanlar kaldırılmalı, sınırları kesinlikle genişletilmemelidir.

Bu tür kaçak sanayi bölgeleri arasında burada sayabileceklerin arasında yeralan Orhangazi ilçesi sanayi bölgesi İstanbul’dan taşınan işletmelerle yine tarımsal özelliği olan alanlarda kurulmuştur.

Orhangazi, Gemlik, Ovaakça, Bursa güzergahında Yeni Yalova Yolu hattı çevresinde denetimsiz sanayileşme yerleşimi bölgesel boyutta incelenmek ve denetlenmek zorundadır.

Aynı bakış açısıyla Barakfakih’ten, Ketsel, Gürsu, Nilüfer Köyü’ne kadar olan alanda bu tür işletme yığınları oluşmakta; Özlüce, Çalı, Hasanağa, Kayapa, Görükle, İrfaniye vb. yerlerde; Yenişehir, Yenice-İnegöl, Karacabey’de denetimsiz sanayi işletmeleri kaçak sanayi bölgelerini oluşturmaktadır. Bütün bu oluşumlar tarım topraklarında  yerleşme, yer altı sularını izinsiz kullanma, çevreyi zehirli atıklarıyla kirletme şeklinde önemli zararlarını  her gün sürdürmektedirler. Bu noktada Yalova, Osmaneli, Bozüyük, Bilecik, Bandırma, Gönen, Çan, Balıkesir, Kütahya, Çanakkale vb. yakın çevrede organize sanayi bölgelerini içine alan sanayi yerleşimi tasarımı yapılması zorunludur.


2.4. KAÇAK SANAYİ İŞLETMELERİ YERLEŞİMLERİ

Organize Sanayi Bölgelerinde altyapı sorunları, arıtma sistemlerinin kurulmaması vb. sorunlar sürerken, kaçak sanayi bölgelerinde daha da artan sorunlar görülürken; kaçak sanayi işletmeleri şeklinde Bursa ovasında mantar gibi biten kaçak işletmeler çevre sorunlarının artmasına neden olmaktadır.

Besi ahırı, kümes, tarımsal depo, soğuk hava deposu vb. adlarla yapım izni alan bu işletmeler gerçekte bu alanla ilgisi olmayan sanayi işletmelerine dönüştürülmektedir. Ancak burada sorulması gereken soru ; yasalara uymayanlara değil, yasaları uygulamayanlara sorulmalıdır.

Örnek vermek gerekirse Osmangazi Belediye sınırları içinde 1992-95 yılları arasında Uludağ, Ovaakça, Nilüfer, Gündoğdu, Ehmetköy, Karabalçık, Çağlayan, Dürdane, Aksungur vb. yerlerde ruhsat alan 63 tarımsal amaçlı işletmenin amacına uygun olanların sayısı yaklaşık % 10 civarındadır. Tarımsal arazide işletme yapmak için önce köylerin sınırları içinde arazi alınıp, tapusuyla Ziraat Odası’ndan çiftçilik belgesi çıkartılmakta; bu belgelerle işletme kurulmakta  ve tarımsal amaçlı tesis, işletme kurulmakta ve tarımsal amaçlı tesis, sanayi işletmesine dönüştürülmektedir. Bu durumda bu tesislere elektrik ve su sunulmaktadır.

Bursa ve yakın çevresinde ilk önlenmesi gereken olumsuzluk diyebileceğimiz bu yatırımlar içinde özellikle tekstil boyahaneleri yer almaktadır. Ayrıca bu işletmelerin çevre koruma önlemleri almadığı ve çevreye zarar verdiğini belirtmek gerekiyor.

2.5. SANAYİ SİTELERİ YERLEŞİMİ

Bursa’da çok yaygın olan, küçük ölçekli üretimi oluşturan ve sanayinin çeşitli kollarında faaliyet gösteren küçük işletmelerin şehir dışında belirli bölgelere taşınması, yeniden organizasyonu doğru bir yaklaşımdır.


3. BURSA’NIN GELECEĞİNE İLİŞKİN ÖNERİLER

Bursa’nın 2020’li yıllara  uzanan planının gerçekleştirilmesini, ancak yapılan plan ve programların toplum yaranını ön planda tutan bir yapıda uygulanmasını sağlamak gerekmektedir.

Bursa için yapılan tüm planlamaların Güney Marmara Bölgesi ölçeğinde; Çanakkale’den Kocaeli’ye kadar uzanan ve Bursa’nın komşu illerini kapsayan bir planlama çerçevesinde yapılması zorunluluktur. Bu bölgedeki tüm yerel yönetimler arasında eşgüdüm başlatılmalıdır.

Bursa’nın ulaşımından yaşanan sorunlarının aşılması için İstanbul, İzmir, Ankara yönündeki karayollarının bölünmüş yollar şeklinde ve Bursa’nın çevresinden geçirilerek yapılması gerekmektedir.,
 Ayrıca karayolunun hemen yanında yoğun trafik yükü oluşturacak ve doğrudan kara yoluna giriş-çıkış şeklinde hatalı ticari, sanayi, alışveriş merkezi vb. yapılaşmadan kaçınılmalıdır.

Bursa’da ulusal demiryolu ağı Mudanya ve Gemlik’e bağlanarak deniz yolu ve demiryolu ulaşım yükü arttırılmalıdır. Yenişehir havaalanından vazgeçilmemeli, bu havaalanının çalışması sağlanmalı,kent içindeki havaalanı sadece amatör havacılık çalışmalarına tahsis edilecek biçimde yeniden düzenlenmelidir.

Kentiçi ulaşımı ise toplu taşımacılık anlayışıyla çözümlenebilir. Bu noktada ancak hafif raylı sistem(HRS) ağı hızla genişletilmelidir. HRS tramvay sistemi biçiminde düşünülmeli, Bursaray’a dik  olarak kent içi trafiği çözecek biçimde, tüm ana cadde ve büyük sokaklar dikkate alınarak  tasarlanmalıdır. Ayrıca batı yönünde MKPaşa-Karacabey hattı için BursaRay ile bütünleşik bir banliyö sistemi de tasarım olarak ele alınmalıdır.

Bursa’nın hava kirliliği sorununda özellikle yakıtların tüketiminin azaltılması konusuna ağırlık verilmelidir. Ülkemizde tüketilen enerjinin % 40 konutlarda, % 35 endüstride, % 19’u ulaşımda, % 5’i tarımda, % 1 diğer alanlarda kullanılmaktadır. Birim hacim için Türkiye’de harcanan enerji Fransa’dan % 46, İsveç’den % 230 kat daha fazladır. O nedenle ısı yalıtım ve enerji ekonomisi konusu konutlarda ve işyerlerinde çok kapsamlı önlemler ve denetimlerle sağlanmalıdır.  Fosil kaynaklı yakıtlardan vazgeçecek bir politika zinciri oluşturulmalı, güneş, rüzgar ve biyo kütle enerjisi gibi yenilenebilir enerji kullanımına geçiş sağlanmalıdır.

Taşıtlardan kaynaklanan kirlilik hareket halindeki her taşıtın ortalama 2 kg/gün kirletici emisyon verdiği dikkate alınarak motorda yanma ayarlarına önem verilmelidir. Günlük olarak trafiğe çıkan taşıt sayısını azaltıcı özendirici önlemler alınması tartışılmalı, bisiklet gibi araçların kullanımı ve yaygınlaşması teşvik edilmeli, Avrupa’daki örneklerinde olduğu gibi public cyle –halk bisikleti uygulaması başlatılmaldır.

Hava kirliliğini yoğunlaştıran diğer bir olayda Bursa’da rüzgar koridorlarının yok edilmesidir. Özellikle son yıllarda geleneksel kat yüksekliği oldukça yükselirken ve yüksek yapılarak geçilirken yeni cadde ve yollar açılamamış; Kent havasının sirkülasyonu dikkate alınmamıştır. Bu konu dikkate alınarak kent içindeki bazı bölümlerde yeşil alan yaratma cadde ve yol genişletme programları yapılmalı; kent genişlemesi içinde yapı yükseklikleri meteorolojik faktörler dikkate alınarak dağıtılmalıdır. Yeni planlanan ve imara açılan bölgelerde kentsel planlama anlayışını değiştirilmesi için çalışmalar yapılmalı, ülkemiz insanının mekan fikrinin değiştirilmesi sağlanmalı, betonarmeye alternatif farklı yapı türlerinin geliştirilmesi sağlanmalıdır. 

Bursa’da  ve Marmara bölgesinde imal edilen yapıların proje ve uygulaması son derece kalitesiz olduğu yaşanan depremle görülmüştür. Yapı sektöründe kalitenin oluşturulması sağlanmalıdır. Tüm proje hizmetleri TMMOB bağlı odaların mesleki denetiminden geçirilmelidir. Ayrıca yapı sektöründe çalışan kalfa,sürveyan elektrikçi, tesisatçı, vb. elemanların eğitilmesi ve belgelendirilmesi, yetkili servislerin denetlenmesi vb. çalışmalar TMMOB’ye bağlı odaların da katkısıyla gerçekleştirilmelidir.

Mudanya, Çağrışan, Bademli, Gemlik, Umurbey vb. yerler civarında tepelerde çok pahalı yatırımlarla oluşturulan villa-köylerde arıtma sistemleri zorunluluğu getirilmeli, yer altı sularının en yüksek noktalardan kirlenmesi de önlenmelidir. Kirletilerek bozulan bir kentsel yerleşimi yaşanılır hale getirmek yerine, kentlerden kaçış ve yeni yerleşim yerlerine yerleşme kısır ve hatalı bir süreçtir.

Gemlik Körfezi, Nilüfer Çayı ve Göllerde yaşam koşullarını önceki haline dönüştürme hedeflenmeli; su kullanımında çağdaş yöntemler zorunlu hale getirilmelidir.

Bursa’da özellikle kültürel yatırımlara önem verilmesi gerekmektedir. Yeterli kültürel yapı ve kültürel birikim olmaması kentteki imar yağmasından çevre kirliliğine her türlü olumsuzluğun temel nedenidir. Başkabir deyişle Bursa’nın geleceğe taşınmasında yapılacak her çalışmanın dayanağı temel kültürel birikimdir. Bu konu içinde Bursa’da eğitim, öğretimin ve sporun çağdaş olanaklarla geliştirilmesi ayrıca incelenebilir. Programlar oluşturulabilir. Bursa’da kent içinde çocuklara, yaşlılara, özürlülere yönelik ; yeşil alan yemek barınma, eğitim, sağlık ve meslek edindirme işlevlerini yerine getiren çağdaş çözümlerin programları yapılarak uygulanmalıdır.

Bursa’da hava, su toprak kirlenmesi, gürültü kirlenmesi, deniz ve göl kirlenmeleri vb. alanlarda ölçüm ağı kurulmalı; bunlar Sağlık Bakanlığı ve Üniversite işbirliği ile ölçümler düzenli şekilde gerçekleştirilmelidir. Merkezi kentsel çöp depolama alanlarının ayrılması ve çöp depolanması bakımından her yerleşim yeri çöpünü bu alanlarda depolamalıdır.

Bursa’daki işletmeler, konutlar ve işyerleri, deprem, sel, patlayıcı, parlayıcı maddeler, yangın güvenliği vb. yönünden incelenerek kent riski araştırması yapılması ve önlemleri alınmalıdır.

Bursa’da en önemli sorun Kent Demokrasisinin oluşturulmasıdır. Kentte yaşayanlar yalnızca seçimlerde etkilenmekten artık uzaklaşmalıdır. Belediye eliyle halktan yana politika uygulamak için halka dayanmak gerekir. Halkın oyunu almak tek başına halka dayanmayı ifade etmez. Sivil toplum örgütleri aracılığıyla halk günlük politikaya da katkı koymalıdır. Belediye yönetimleri kentin baskı grupları karşısında bu demokratik gücü arkalarına almalıdırlar. Bu noktada Kent Konseyleri geliştirilmeli ve katılım sağlanmalıdır. Demokratik denetim kentte işlemeli yerel yönetimlere güç vermelidir.

Ülkemizin kentlerinin bunun dışında kurtuluş yolu olmadığı açıktır. Kentlerdeki sivil toplum örgütleri güçlü değilse; ya da sivil toplum örgütleri güçlendirilmeden yerel yönetimlerin halk yararına iş yapmasından söz edilemez.

Bursa’da ele alınması gereken diğer bir noktada sanayi karakterinin değiştirilmesi üzerinedir. Bu noktada ülkemizde 1985’li yıllardan beri konuşulan bilim parkı, teknoloji parkı, araştırma parkı, yenilik merkezi vb. sanayileşme kapsamındaki örgütlenme şekillerinin ülkemizde örnekleri olan ; ODTÜ-KOSGEB Teknoloji Merkezi, İTÜ KOSGEB Teknoloji Geliştirme  Merkezi, Tübitak-MAM Teknoparkı, İzmir Teknoparkı A.Ş. (İTAŞ), Anadolu Teknopark A.Ş., (ATAP), İleri Teknoloji ve Enerji Parkı, ODTÜ Teknokrat  kurumlaşmaları sürerken Bursa’daki  teknopark oluşumunun Uludağ Üniversitesi önderliğinde gerçekleştirilmesi gelecek açısından önemli bir girişimdir.

Anadolu’da ortaya çıkan sanayileşme çabalarının Bursa’da bir üst düzleme çıkartılmasını, araştırma, bilim parkları yenilik merkezi, teknoparklar ile bir sanayi kenti düşünülmesi sürecinin kaçırılmaması gereklidir. Aksi halde çağdışı üretim teknikleri ve stratejileri ile her zaman bunalım koşullarını yaşayabilecek bölgenin kaynaklarını israf eden ekonomik, sosyal, kültürel vb, sorunları arttıracak bir sanayileşme oluşumuna gidilecektir.

Bursa Anadolu’da sanayileşmenin önder bir kenti olarak sanayileşme sürecinde teknolojik önder rolünü üstlenmelidir. Bilgi ve teknoloji üretmelidir. Üniversite ve sanayisi ile bunu hedef olarak seçmeli yerel yönetim ve tüm örgütlenmeleriyle bu hedefe yönelmelidir. Bursa’da yeni sektörlerin (makine, imalat, kalıpçılık teknolojisi, ölçüm aygıtları üretimleri, tekstil, elektrik, elektronik, arıtma teknolojileri, yazılım teknolojisi vb; tıp, eğitim, sağlık vb. sektörler) belirlenmesi ve sektörlerde uzmanlaşma, dünya pazarlarına yönelme öncelikle varolan koşulların değerlendirilmesi; ancak bunun yanında uzun vadeli stratejilerin tartışılarak oluşturulması zorunludur. Bu aşamada Uludağ Üniversitesi ‘nde son dönemde yönetimsel gelişmeler ve üniversitenin başta rektör olmak üzere kadrolarının kente, üniversiteye ve ülkeye yönelik stratejik yaklaşımları ile kentle bütünleşmeleri  Bursa için önemli bir şans olup bunun faydalarının görüldüğü bir süreci yaşıyoruz.











4. SONUÇ

 1960’lı yıllardan bu yana geleneksel hale getirdiği sanayi kongrelerinde vurguladığı iki şiar olan demokratikleşme ve sanayileşme kavramlarının temel alınması yönetenlerin sivil toplum örgütlerinin ve diğerlerinin aklında tutması gereken önemli noktadır.
Diğer taraftan 1970’li yılların sonunda Bursa ve ovanın korunması için daha fazla çaba harcandığını saptamakta yarar var. Bir belge olarak 1977 yılında yapılan Tarımsal Arazilerin ve Özellikle Bursa Ovası’nın korunması hakkındaki protokolü ekte sunarken;
39.000 hektardan 19.000 hektara inen Bursa Ovasının korunması diğer taraftan da Ulaşım Master Planı ile gözden geçirilecek olan 2020 Stratejik Plan doğrultusunda Bursa sanayisinin planlanarak geliştirilmesi ve ulaşım sorunlarının çözülmesi kentteki tüm paydaşların birlikte çözümleyeceği bir görevdir. Özet olarak; Habitat II’de de ifade edildiği gibi sürdürülebilir kalkınma modelini özümseyerek Bursa’nın hem tarımsal kimliğini hem de sanayi kimliğini birlikte geliştirerek gelecek kuşaklara çağdaş yaşanabilir bir kent bırakabiliriz.

Not : Ekte yer alan belgeler 1970’li yılların sonunda Bursa için yapılmış önemli çalışmalardır. Bu açıdan bildiri ekine konulmuştur.





KAYNAKÇA :

1.     Bursa kentsel geliştirme projesi , kentsel ulaşım iyileştirme etüdü.
2.     Mühendislik haberleri TMMOB İMO yayını
3.     Hafif raylı sistem 2020 projeksiyon raporu
4.     Ankara Belediyesi (1991) toplu taşım kongresi
5.     Nukamp, P.Reichman. S (1987) Transportation planning in a changing world.
6.     Ulaşım trafik kongresi MMO yayını.
7.     TMMOB Sanayi  Kongresi 2001-Küreselleşme ve Sanayileşme Bildiriler Kitabı
8.     TMMOB –MMO Bursa Şubesi Bursa’da Sanayileşme ve Çağdaş Kentleşme Sempozyum Bildiriler Kitabı-1997
9.     Bursa Defteri , Bursa’da Sanayinin Geleceği 2002


























Ek: 1977 Ova Koruma protokolü.


- BELGE -

TARIMSAL ARAZİLERİN ÖZELLİKLE BURSA OVASININ KORUNMASI HAKKKINDA PROTOKOL
1977

AMAÇ
Sınai kalkınma süresi içindeki ülkemizde elverişli iklim koşulları altında gerek ürünlerinin çeşitliliği gerekse yüksek verimliliğine sahip Bursa Ovası’nın tüm tarımsal arazisinin korunması özel bir önem taşımaktadır.

Ayrıca sanayileşmenin genellikle beraberinde getirdiği sağlıksız kentleşme, çevre kirliliği ve benzeri tüm sosyo ekonomik olguların büyük bir sorun haline gelmeden meydana gelmiş olanların düzeltilen olanakları yitirilmeden konuya ciddi bir surette eğilmek zorunlu hale gelmiştir.

Bu nedenle amaç tarımsal araziyi korumak, bu arazinin tarıma yönelik kullanımını kolaylaştırmak ve verimliliğini arttırmak suretiyle tarımsal kullanımını cazip hale getirmektedir.

Son olarak da bu gayeyi olumsuz yönde etkileyecek her türlü yapılaşmayı “ Bursa Kent bütünü ve yakın çevresi nazım planı” gereklerine uygun olarak mevcut yasalar çerçevesi içinde Valiliğin öncülüğünde bu protokole katılan kuruluşların işbirliği ile önleyici tüm tedbirleri almaktadır.

YENİ KONUT SAHALARI AÇILMASI

1) Tüm belediyeler, nüfus artışı ve göçler sebebiyle ortaya çıkan  konut ihtiyacını karşılamak amacıyla konut sahalarını ve gecekondu önleme bölgelerini tespit edecek, bunlarla ilgili işlemleri süratle tamamlayacak, ilgili resmi kuruluşlarda izleyerek sonuçlandıracaktır.

Bu arada Nazım Planda ve İmar planlarında konut ve sanayi bölgesi olarak işaretlenen kısımların 1/5000 ve 1/1000 ölçeğindeki imar uygulama planlar sür’atle tamamlanacaktır.

Yeni konut sahalarının açılışında gerekli işlemlerin sür’atle sonuçlandırılması bakımından İl İmar Müdürlüğü, belediyelere yardımcı olacaktır.

Bu konudaki işlemlerin İmar ve İskan Bakanlığı’nca sür’atle sonuçlandırılması gerekmektedir. Özellikle Bursa Belediyesi’nin gecekondu önleme bölgesi ve sanayi bölgesi karşısındaki Yalakçayırı yerleşim yeri hakkındaki teklifleri sür’atle sonuçlandırılmalıdır.

Yeni açılan konut alanlarının alt yapı hizmetleri ilgili belediyelerce süratle sağlanacak, bu konuda, araç, gereç ve teknik bilgi gereken hallerde valilikten (ilgili yatırımcı kuruluşlardan) yardım istenecektir.

İlgili kuruluşlar,  program uygulamalarını aksatmamak şartıyla iş durumu itibariyle muhatap kalınacak zaman ve imkanları ölçüsünde bu yardımı sağlayacaklardır.

2) Devlet Su İşleri Müdürlüğü, ilgili belediyelerin, il İmar Müdürlüğü’nün ve Topraksu Bölge Müdürlüğü’nün de yardımlarıyla Nazım Plan hali hazır yerleşim alanı ve tarım koruma alanlarını içeren tek bir altlık haritayı bir ay içinde tamamlamış ve tekrar ederek bu alanlarla ilgili bulunan kuruluşlara göndermiş olacaktır.

Bu harita; ilgili kuruluşların korunacak alanlarda hangi amaçla olursa olsun, verilecek ruhsatlarla ilgili düşüncelerini belirtilirken göz önüne alınacaktır. Buna aykırı düşünce bildirilmeyecektir. Ruhsat işleminde nazım plan ve imar mevzuatına uygun olmadığı ilgili birimlerce kesin olarak belirtilecektir.

Bu haritanın Sanayi ve Teknoloji, Enerji ve Tabii Kaynaklar,  İmar İskan  ve Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlıkları ile Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığına ‘da gönderilmek suretiyle korunması gereken alanlarda ön olurlar ve teşvik belgesi gibi işlemlerin yapılmaması sağlanacaktır.


YASAL DAYANAĞI  OLYMAYAN YAPILARIN KONTROLÜ

3) Belediye sınırları ve mücavir alanlar içinde ilgili Belediyeler tarafından, diğer alanlarda İl İmar Müdürlüğü tarafından teşkil edilecek kontrol ekipleri, yaşa dışı bina, tesis, fabrika vs. yapımını sür’atle tespit edecek, inşaatın durdurulmasını sağlayacak ve yıkımı ya da yasal şekle sokulması için gereken işlemleri tamamlayacaktır.

Kontrol ekipleri, belirli alanlardan sorumlu tutulmak suretiyle, bu kontrolün  etkinliği ve devamlılığı sağlanacak, kent yolun düzenli yapılmaması halinde sorumlular hakkında soruşturma açılacaktır.

Koruma alanı içindeki köy muhtarları da, tarımsal arazinin yasa dışı kullanımını önlemek için, il İmar Müdürlüğü elemanlarıyla işbirliği yapılacaklardır.

Ova Koruma alanı içinde bulunan köylerin ve mezraların yerleşme yerlerindeki noksanlıklar İl İmar Müdürlüğünce tespit edilip yeni yerleşme verilerinin İl İdare Kurulunca tasdiki sağlanarak, bu alanlar dışında yapı yapılmasına müsaade edilmeyecektir.


YASA DIŞI YAPILARIN YIKILMASI

4) Belediyeler ve İl İmar Müdürlüğü kendi sorumluluk alanlarındaki yasa dışı yapıları yıktırılması için gereken her türlü çabayı göstereceklerdir. Bunu sağlamak için evvela mevcut duruma ilave olarak yeni yapılan ya da yapılmakta olan yasa dışı yapıları durdurup yıkacak, sonra da dış sınırlardan içe doğru gelmek suretiyle tespit edeceği her türlü yasa dışı yapılanmayı ve kentleşmeyi önleyecektir.

Belediye encümenleri ve İl İdare Kurulu yasa dışı yapıların yıkılmasına ilişkin konuları süratle ele almak ve titizlikle inceleyerek sonuca bağlamalıdır.

Yıkım kararlarının uygulanmasında makine parkında araç ve gereci bulunan tüm yatırımcı daireler, valilikçe tespit edilecek bir düzen içinde ilgili belediyelere ve il imar müdürlüğüne yardımcı olacaklardır.  Belediye sınırları ve mücavir alanlar dışında, İl İdare Kurumunca verilecek yıkım kararları, yapı sahipleri tarafından uygulanmadığı takdirde, ilgili kuruluşların, da yardımıyla özel idare tarafından yerine getirilecek ve bedeli yapı sahibinden tahsil edilecektir.

Yıkım kararlarının yerine getirilmesinde, gerektiği takdirde kolluk kuvvetleri yardımcı olacaklardır.


HİSSELİ TAPU SATIŞLARININ ÖNLENMESİ
5) Korunması gereken tarım arazilerinin ve yeşil alanların büyük birbölümü, arsa komisyoncuları tarafından yasan geçerliliği bulunmayan özel parselasyonlara ayrılmak e pay tapusu olarak ihtiyaç sahiplerine satılmaktadır. Verimli ovaların tahribine ve sağlıksız kentleşmeye yol açan bu yasa dışı uygulamayı önlemek için;

a)     Yukarıdaki maddelerde belirtildiği gibi imar mevzuatı titizlikle uygulanacaktır.
b)     Pay tapulu satışların yasa dışı olduğu, bu türlü arsalar üzerinde yapı yapılmasına yasal olarak bulunmadığı kentte ve köylerde devamlı olarak ilan edilecek ve vatandaşların kandırılması önlenecektir. Bu ilanlar Belediye ve  İl İmar Müdürlüğünce ortaklaşa hazırlanacak ve her iki kuruluş işbirliği ile yayınlanacaktır.
c)     Yasal geçerliliği olmayan satışlara ilişkin ilan verenler veya yol boylarına ilan asanlar hakkında yasal kovuşturma yapılacaktır. Bu türlü ilanların yasa dışı nitelikleri taşıdığı belediye ve İl İmar Müdürlüğü yetkilileri tarafından tespit edildikten sonra konu ile ilgili zabıtaya intikal ettirilecektir.
Hisseli satışların sağlıksız kentleşmedeki rolü belirtilmek sureti ile konu İmar ve İskan Bakanlığına intikal ettirilecek ve bu tür satışların kanun yoluyla önlenmesi sağlanacaktır.

HER ÇEŞİT BİNA RUHSATI VERİLDİĞİNDE DİKKAT EDİLECEK HUSUSLAR

6) Arazilerin çeşitli amaçlarla kullanımı için çeşitli kamu kuruluşlarından, yasalara ve kamu yararına uygunluk bakımından , düşünceleri sorulmaktadır. İlgili her kuruluş düşüncesi sorulan konularda cevap verirken bu hususlara dikkat edecektir.

a)     Arazi kullanımında yasalar ve özellikle imar yasaları, nazım plan ve imar planları  ve protokol esasları daima göz önünde bulundurulacaktır.
b)     Cevaplar müphem olmayacak, sorulan kullanım şekli için uygunluk ya da uygunsuzluk, gerekçesiyle birlikte açık ve kesin olarak belirtilecektir.
c)     Tuğla ve taşocakları açılması için yapılan müracaatlar incelenirken, arazinin tarımsal değerinde bu tür kullanışın zararlı olup olmayacağı titizlikle incelenecek, bu tür kullanımlar için istekler tarımsal değeri olmayan arazilere kaydırılacak, arazinin ruhsat hilafına ve zararlı kullanımını önlemek için etkin bir kontrol sürdürülecektir.
d)     Karayolları Bölge Müdürlüğü, trafik kanununun 12. maddesini uygularken müracaatçıdan istediği yapı için imar durumunun verilip verilmediğini kontrol edecek, imar durumu istediği yapı için uygun görülmüşse  ve karayolları açısından da uygunsa ruhsat verecektir.
e)     Türkiye Elektrik Kurumu ilgilileri İmar ve İskan Bakanlığı ile TEK arasında imzalanan 151 sayılı protokole aynen uyacak ve yasa dışı yapılan ruhsatsız yapılarak enerji verilmeyecektir.
f)       Köy muhtarları imar ruhsatı alınmamış sınai kuruluşları TEK’in bilgisi dışında 20 Khv. Güçten azda olsa elektrik bağlanmamasını sağlayacaktır.


OVANIN KORUNMASINDA SORUMLULUĞU OLANLARIN AYDINLATILMASI VE SORUNUN KAMUYA MAL EDİLMESİ
7) Bursa ovasının ve tüm tarımsal alanların korunmasında, konunun kamu oyunca benimsenmesindeki yarar göz önünde tutularak şu önlemler alınacaktır.
a)     Valilikçe bir basın toplantısı yapılarak konunun önemi ve alınan  önlemler açıklanacaktır.
b)     Konu ile ilgili Belediye Başkanları diğer ilgili kuruluşlar ve köy muhtarları ile bir toplantı düzenlenecek ve her kuruluşun görevi anlatılacaktır.b
c)     Her fırsattan yararlanarak konunun önemi hakkında yayınlar yapılacaktır.
d)     Alınan tedbirler ve bu protokol tüm ilçe kaymakamlıklarına ve belediye başkanlıklarına gönderilmek suretiyle, Bursa ovasının korunmasıyla başlayan hareketin, tüm tarımsal arazilerinin korunması ve imar mevzuatında yasaların hakim kılınması yolunda genişlemesi sağlanacaktır.

Bu görevlerin ifasında İl İmar Müdürlüğü Valiliğe yardımcı olacaktır.













YASAL DAYANAKLAR

8) T.C. Anayasası, 7116 sayılı İmar İskan Bakanlığı Kuruluş ve Vazifeler hakkında kanun, 6785 sayılı İmar Kanunu ile bu konunun bazı maddelerini değiştiren 1605 sayılı Belediye Kanunu , 7269 sayılı Tabi Afetler Kanunu 1593 sayılı Umumi  Hıfsıssıha Kanunu 6200 sayılı Devlet su İşleri Teşkilat Kanunu , 831 ve de 2659 sayılı sular hakkında kanun, 6085 sayılı Karayolu Trafik kanunu  çıkartılan yönetmelik, bu yönetmeliğin uygulanış şekline ilişkin 68,69,70,80,82 ve 151 sayılı İmar İskan Bakanlığı Genelgeleri ve 5442 sayılı İl İdare Kanunu.

9) İş bu protokol aşağıda belirtilen kuruluşlarla birlikte tanzim ve müştereken imza edilmiştir.


Bursa Valisi                            Belediye Başkanı                               Karayolları 14.Bölge Müd.
(İmza)                                     (İmza)                                                             (İmza)

Devlet Su İşleri Böl.Müd.        Sağlık Müdürü                                    Teknik Ziraat Müdürü
(İmza)                                     (İmza)                                                             (İmza) 


TEK Köy Elektrifikasyonu                   TEK Şeb.Tesis                       B.Ü.İktisadi sosyal
3.Böl.Müd.                                          4.Grup. Müd.Yar.                    Bilgiler Fakültesi
                                                                                                          Dr.Ercan DÜLGEROĞLU
(İmza)                                                             (İmza)                         (İmza)


Ticaret ve Sanayi Odası Müd.            Topraksu 16 Bölge Müd.        Orman Baş Müdürü
                                                           Ayhan EKMENOL
(İmza)                                                             (İmza)                                     (İmza)


Veteriner Müdürü                               Müze Müdürü-Altan AKAT     Defterdarlık – İhsan Engin
(İmza)                                                             (İmza)                         (İmza)


Emniyet Müdürü                                 İl Jandarma Alay                    Ziraat Odası Başkanı
                                                           Komutanı       
(İmza)                                                 (İmza)                                     (İmza)



Nazım Plan Bürosu Md.                     Özel İdare Müdürü                 İl İmar Müdürü
Işın ÇUBUKÇU                                                                     
(İmza)                                                             (İmza)                         (İmza)












-BELGE-

BURSA OVASI KORUMA PROTOKOLÜ

İmar ve İskan Bakanlığı’nca 28.12.1976’da tasdik edilen 1/25.00 ölçekli Bursa Kent Bütünü ve Yakın çevresi Nazım planında ova koruma lejand ile gösterilen alanların tarım dışı amaçlar için hiçbir şekilde kullanılamayacağı öngörülmüştür. Adı geçen alanlarda kentsel kullanımlar için başvurular ile karşılaşılmaktadır.

Ülke tarım potansiyelini olumsuz yönde etkileyen bu tür yapılanma talepleri Bursa Ovası içinde sorunlar yaratmaktadır. Ekli 1/25.000 ölçekli Bursa Nazım Planında sınırlar belirlenmiş  olan “”Ova Koruma “ alanıdır. Bu alan içinde tarım dışı, hiçbir kullanış getirilen hiçbir yapı yapılamaz.

 Ayrıca ova koruma alanının tarım amaçlı kullanımı kolaylaştırmak, tarımsal kullanım ekonomik rantını arttırmak ve tarımsal kullanımı cazip hale sokmak gayesiyle ilgili kamu kuruluşları arasında geliştirilecek bir çalışma proje ile “Ova Koruma, Sulama ve Geliştirme “ planlamalarının hazırlanması öngörülmektedir. Ekli haritada sınırları belirlenen Bursa Ovasının korunmasını amaçlayan bu protokol aşağıda isimleri belirtilmiş bulunan kuruluşlar arasında imzalanmıştır.

Bu protokol ile birlikte yürürlüktedir. Ağustos 1977.




Bursa Valisi                                                                           İmar ve İskan Bakanlığı A.
(İmza)                                                                                    Planlama ve İmar Genel Md.Y.
                                                                                              (imza)


D.S.İ. 1. Bölge Müd.                                                              Orman Baş Müdürü
(İmza)                                                                                    (İmza)



TEK Şebeke Tesis Bölge Müd.                                             Karayolları Bölge Müd.
(İmza)                                                                                    (İmza)


Toprak-Su Bölge Müd.                                                          Ziraat Odası Başkanı
(İmza)                                                                                    (İmza)


Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı
(İmza)





NOT : Tarım dışı kullanış: Tarımsal amaçlı araç, hayvan ve konut için yapılacak KAKS – 0.0 Top. İnşaat alanı 250 m2’yi geçmeyen yapıların dışındaki kullanışlar.