İkinci bin yılın bittiği ve yeni bir bin yıla giren dünya
ve dolayısıyla insanlık tarihinde, düşünenlerin yaşama katkıları daha da önemli
hale gelmiştir. Ne var ki genel olarak ülkeye ve yerelde kentimize doğru bir
perspektif ortaya konulduğunda kapitalizmin aç gözlülüğü ile vahşi iştahının
son iki yüz yılda dünyayı yaşanmaz hale getirdiğini saptamak olanaklıdır. Ozon
tabakasının delinmesi sera etkisi ve atmosferin sonucu kutupların erimeye başlamasından tutunda, kirletici gazlara, su, toprak ve
hava kirliliği dünyada yaşamı tehdit etmektedir. Bu tablonun başat aktörü ise
kar etme,rant sağlama hırsı olarak karşımıza çıkmaktadır. Gezegenimizdeki bu
gelişmeye koşut olarak 1980’li yıllardan itibaren ülkemizde de olağanüstü bir yağma ve yok etme
süreci ivmesi artarak sürmektedir. O kadar ki 21.yüzyıl kapitalizminin anayasası olarak tanımlanan Çok Taraflı
Yatırım Anlaşması(MAI-Multilateral Agreement on İnvestment)gibi bir heyulanın bile üstünde yaptırım ve
avantajlarla, ülkelerdeki sömürgenler, Anadolu topraklarının suyunu,havasını ve
toprağını doğal mirasını yok
etmektedirler. MAI denilen tekellerin
düzeni uluslararası ölçekte bir hukuksal alt yapı yaratma çabası olarak
algılanırken; ülkemizde haklarında yargı kararları olmasına karşın çevre katliamları sürmekte, tıpkı Susurluk
olayında olduğu gibi; ülkemizde süreç çevreyi yok edenleri de “kahraman ilan
etme” çelişkisini taşımaktadır.
Bu süreç Bursa’da da ülkemizin diğer kentlerinden çok daha
yoğun ve çarpıcı olarak yaşanmaktadır.
Dileğimiz bu olumsuzluğa karşı duran çalışmaların ve duyarlılığın, toplumun tüm kesimlerine
ulaşması,karşılık bulması, bu kentte yaşayan
insanları örgütlenmeye ve bu yok
edici dalgayla mücadeleye katmasıdır ki bu devasa sorunun başkaca çözümü de
yoktur.
1.ŞEHİR TEMİZLİĞİ
VE KATI ATIKLAR
Aslında bu sorun su
eldesi sorunu ile birlikte ele alınması gereken bir sorundur. Çünkü tarımsal
amaçlı suyun kirlenmesinin en önemli kollarından birisi Deliçay ve Nilüfer
çaylarının gerek evsel atıklar ve gerekse sanayi atıkları ile kirlenmesidir. Bu
nedenle Bursa’da kanalizasyon için yeni
yapılan yatırımda, evsel atıklar ile yağmur sularının ayrı ayrı toplanması yönünde doğru ve yerinde
bir yatırım yapılmıştır. Yağmur suyunu ayrıca toplamak ve arıtma masrafını düşürmek hem mantıklı bir
yaklaşımdır hem de Deliçay ve Nilüfer çayının temizlenmesi yönünde önemli bir
adımdır. Bursa için üretilen Katı
Atık Yönetimi projesi eskisine göre bir ilerlemeyi ifade etmektedir. Bursa’nın
sanayi ve tıbbi klinik atıkları ile ilgili önemli sorunlar vardır. Klinik
atıklar yeni depolama sahasına 5 m3lük
özel çukurlara gömülmekte,sanayi atıkları ise Kocaeli’nde yer alan İZAYDAŞ’a
gönderilmektedir. Tehlikeli Atıklar sınıfında yer alan diğer atıklar da yine
İZAYDAŞ’a gönderilmektedir. Eski teknolojiye sahip bu tesisin kapatılması
gerekirken yaygın hizmet vermeye başlaması düşündürücüdür. Bu konuda bölgesel
ölçekte bir çöp yok etme tesisinin planlanması ve yapılması zorunluluğu vardır.
Öte yandan çöplerin merkezinde yani üretildiği noktada ayrıştırılmasına dönük
kapsamlı bir proje başlatılmalı ve ekonomik çöp tanımı yapılarak kente kazanç
sağlama,kompostlama yöntemi ile enerji eldesine dönük proje çalışmaları
yapılmalıdır.
Yabancı ülkelerde, ilk ve orta öğrenim öğrencilerine yaz tatilleri
için yapılan bir uygulamanın ivedilikle bu kent içinde yaratılması
gerekmektedir. Bu proje de öğrencilerden yeni eğitim dönemi başlarken ülkenin
özelliğine bağlı olarak bir kavanoz reçel,10 kilo yabani meyve vb. toplaması
istenmekte bu şekilde toplanan kaynaklar okullara gelir sağlaması
sağlanmaktadır. Ülkemizde de bu proje çöp toplamaya yönelik olarak
gerçekleştirilebilir.
2.
SU KAYNAKLARININ KORUNMASI VE SU
KİRLİLİĞİNİN ÖNLENMESİ
Bursa metropolitan belediyeler içinde suyu en pahalı içen
kenttir. Üstelik Evliya Çelebi’nin “şehr-i Bursa sudan ibaret” demesine karşın.
Su konusunu 3’e ayırarak incelemek bize çözüm kolaylığı sağlayacaktır.
1. Evsel Kullanım ve İçme suyu
2. Tarımsal Kullanım
3. Sanayi suyu kullanımı
Oysa bu gün Bursa’da
asıl sorun içme ve kullanım suyu ile ilgili değildir. Çınarcık Barajı
ile Nilüfer Barajı’nın devreye girmesinden sonra Bursa kenti içme suyu
sıkıntısı çekmeyecektir. Tarımsal amaçlı sulama suyu için ağırlıklı olarak
kullanılan YAS(yeraltısuyu) rezervi günden güne iki ana tehdit altında yok
olmaktadır. Bunlarda ilki gerek OSB ve DOSAB’ın ve gerekse ovanın muhtelif
yerlerine noktasal olarak dağılan sanayi kuruluşları ile tarımsal işletme
ve/veya depo ruhsatlı tekstil işletmelerinin, su ihtiyacının YAS rezervinden
sağlanmasıdır. Bu sayede Bursa bu gün 2020’li yılların YAS rezervini kullanmaya
başlamıştır. İkinci ve daha önemli tehdit ise YAS üzerindeki kirlenme
tehdididir. Yukarıda sözü edilen sanayi
kuruluşları su sağlamak amacıyla % 90’ı
kaçak olmak üzere ovanın muhtelif noktalarında derin artezyenler açmakta ve
YAS’tan su almaktadırlar. Ancak alınan bu sular çeşitli kimyasal ve tekstil
sektörüne özgü süreçlerden geçtikten sonra, bir kısmı Deliçay ve/veya Nilüfer
çayına, bir kısmı da daha derin kuyular açarak “derin deşarj” yöntemiyle YAS
altı tabakalara gönderilmektedir. Bu ise YAS’ın kirliliğini son 20 yılda 1000
kat arttırmıştır. İşte bu kentte yetişen hububat,sebze ve meyveler, bu
kirlenmiş ve ağır metallerle yüklenmiş sularla sulanmakta ve kent halkı
tarafından da yenmektedir.
Bu Bursa kentindeki
en gizli ama en ağır çevre sorunudur. İstendiğinde YAS’ın 70 metre derinlikte
nasıl azot vb. kirliliği taşıdığı yapılacak testlerle kanıtlanabilir.
Son
olarak ise sanayiinin su kullanımı sorununu ele alırsak,bu gün için bu sorunun
nasıl çözüldüğü ortadadır. Bu kentin yerel yönetimi öncelikle merkezi irade ile
masaya oturacaktır. Başka konuların
yanında esas ve önsel olarak Bursa kentinin tüm su rejimini yönetmeye talip
olmalıdır. Kesin olarak su rejimi Belediye tarafından yönetilmek zorundadır.
Ancak bu sayede sanayiinin ham su
gereksinimi sağlanabilir. Bu noktada bir traji komik olay da anmak gerekiyor.
Halkın malı olan Bursa yer altı termal suyu bedeli ödenmeksizin birileri
tarafından kullanılmaktadır. ,en son
Polisevi için yapılan kaçak sondaj sonucu ortaya çıkan durum kentte işleyen
yöntemlerin bir kanıtıdır.
3. ENERJİ KULLANIMI
Hemen
herkes enerjiyi esas olarak elektrik
enerjisi olarak kavranmış ve Bursa ve çevresinde planlanan,proje halinde olan
veya yapılmakta olan elektrik enerjisi sistemleri ile ilgili bilgiler ele
alınmıştır. Ele alınan Orhaneli Termik
Santrali, Ovaakça DKÇS ile ilgili teknik bilgiler vardır. Özellikle Orhaneli ve
Ovaakça’da yapılan santrallere karşı Bursa’da verilen mücadele’nin altı
çizilmelidir. Çünkü bu iki santralle ilgili sorunlar vardır ve bunlar izlenmek
zorundadır. Öte yandan hidro elektrik enerjisi ve doğalgaz dışında başkaca ve
yenilenebilir enerji kaynakları yokmuş gibi davranılmış,alternatif enerji
kaynaklarının araştırılması vb. herhangi bir çalışma yapılmamıştır. Veriler,
Bursa’nın doğalgaz gibi yabancı bir kaynağa teslim olduğunun da açıkça
göstermekle birlikte gaz yokluğunun olası sonuçlarının neler olacağı
tartışılmamaktadır. Bu duruma örnek olarak ise son günlerde kamuoyunu meşgul
eden ERTUĞRULKENT projesi vardır. BOTAŞ
bölgeye gaz veremeyeceğini açıklarken,BUSKİ de su bağlanması ile ilgili
ve kanalizasyon ile ilgili problemler olduğunu belirtmiştir.
4. ÇEVRE YÖNETİMİ
Bu kentteki sorunlar ancak bu kentin halkının bu sorunlara
sahip çıkması ve bu yöndeki örgütlülüğü ile çözülebilecektir..
Kentteki çeşitli mesleki alanlara ilişkin “DENETİM
MEKANİZMALARI” oluşturulmalıdır. Bu mekanizmalarda TMMOB’ne bağlı meslek
odaları,Baro,BSMM Odası, vb. örgütlenmeler etkin olarak yer almalıdırlar. Örneğin
yapı denetiminde Mimarlar Odası,İnşaat Mühendisleri Odası,Elektrik Mühendisleri
Odası,Makina Mühendisleri Odası, asansörlere ruhsat vermek için Makina
Mühendisleri Odası bağımsız şekilde denetimde yer almalıdır.
5.
YEŞİL ALANLAR
Yeşil
Alanlar ile ilgili olarak söylenebilecek tek şey rahmetli eski belediye
başkanlarından Sn. Reşat OYAL’ın da söylediği gibi Yeşil Bursa’ya yazık
olmuştur. Bursa giderek daha fazla yeşilinden kaybetmektedir. Bu gün Kültürpark
dışında yeşili kalmayan kentimize Uludağ eteklerinden, Teleferikten
bakıldığında yeşil olarak kalan yerlerin sadece kamu kurumlarına ait arazilerin
olduğu rahatlıkla görülecektir. Aynı
zamanda son dönem Belediye projelerine bakıldığında da aynı arazilerin
yağmalanmasına yönelik proje önermelerinin bolca bulunduğu saptanabilecektir.
Bunların başlıcaları arasında İpekiş- Merinos
arazileri olduğu gibi, henüz dillendirilmeyen DSİ- Köy Hizmetleri-
Karayolları gibi kurum arazilerinin de adı “kentsel
restorasyon projesi” olacak olan ama kendisi yada işlevi Bursa’nın son
yeşilini yok etme planı olacak olan
projelerle karşılaşmaktan korkmaktayız. Böyle bir anlayış ile Çevre
Eğitimi- Çevre Yönetimi- Yeşil Alan koruması sağlamak olanaklı mıdır? Buna
çözüm olarak Bursalılar bu alanların kamu kuruluşlarınca terk edilmesinden
sonra yeşil alan olarak kullanılması için Belediye Meclisine baskı yapmalı ve
bu alanların belediyeye devrinden itibaren yeşil alan olarak ilan edilmesi için
mücadele örgütlemelidir.
6. PLANLAMA
ÇALIŞMALARI VE ŞEHİRLEŞME
Bursa kentinin yaklaşık % 25’i tarihsel ve doğal sit alanı
kapsamında değerlendirilecek bir dağılıma sahiptir. 1200 HA’lık bu alan
korunmayı bir kenara bırakalım, belki de Bursa’da en yoğun yağma ve yok edilme
ile yüz yüzedir. Artık kent içinde çocuklarımıza ve/veya gelen turistler
övünerek gösterebileceğimiz bir Osmanlı evi prototipi kalmamıştır. Sivil mimari
örneği olan bu evler bir kenara bırakalım, tarihsel özelliği dillere destan
olmuş, yüzyıllar boyu gezgin ve kaşiflerin ilgisini çekmiş,adına savaşlar
düzenlenmiş ipek yolunun otelleri ve konaklama yerleri anlamına gelen
kervansaraylar, hanlar yok edilmişlerdir. Bunun en canlı kanıtı ZAFER PLAZA
olarak tanımlanan ve o bölgedeki tarihsel doku içinde oldukça önemli bir yer
tutan Pirinç Hanı’nın sözde özel sektör-belediye işbirliği ile
güzelleştirilmiştir.(!) Bu gün için Ulucamii bile yok olma tehlikesi ile karşı
karşıyadır. Yıllardır yapılan asfaltlama çalışmaları sonucu kot yükselmesi
olacağı bilindiği halde Ulucamii’nin toprağa gömülmesine göz yumulmuştur. Kent
içinde tarihsel değeri bulunan camiler,türbelerin etraflarındaki yapılaşma
ayıklanamamış, tersine yoğun yapılaşma baskısı altında yok olmuşlardır. Diğer
açıdan bakıldığında şimdiye dek iş başına gelen yerel yönetimler, Bursa halkına
hizmet amacı ile konut alanları üretememiş,konut alanı olarak planladıkları
bölgeleri müteahhitlerin insafına terketmişlerdir. Öyle ki son 20 yıllık
süreçte belediyeler çok büyük konut kooperatifleri de dahil olmak üzere söz
konusu yapıların ne projelerini nede imalat süreçlerini denetleyebilmiştir.
Daha doğru bir ifade ile yap-satçı müteahhitlerin etkisi ile yurttaşları
kalitesiz yapılarda yaşamaya mahkum etmiştir. Eminiz ki bu işte sorumluluğu
bulunan şehir plancılarından, belediye başkanlarına kadar herkes tarih önünde
bu hesabı vereceklerdir.
Kaçak yapı sorunu bu gün için, 1970’li yıllardaki gibi bir
yapı ve içerikte değildir. İster hisseli parsel yöntemiyle, ister devlete ait
arazilere yapılsın, kaçak yapılaşmanın ilk dönemlerinde olduğu gibi ihtiyaç
gidermek amacıyla konut yapılmamaktadır. Yapılan binalar kaçak gecekondular
olmaktan kaçak apartmanlar ve giderek kaçak siteler ve kaçak şehirlere doğru
evrilmiştir. Bunun kentimizdeki en tipik örneği ise YEŞİLŞEHİR’dir.
ERTUĞRULKENT’te yapılanlar da Yeşilşehir’in bir başka versiyonudur. Bereketli
topraklar üzerinde nasıl bina üretilebileceğinin Bursa’da örnekleri
verilmektedir. Başka çare yok diyen sözde yöneticilerin Bursa’da sürdürdükleri
ve ortak oldukları bir yağmadır bu.
Bu
aynı zamanda bir dalga olarak 1980’li yıllarda yükselmeye başlayan ve Özal’la
somutlaşan üretime dayalı ekonomik düzenden,yap-satçı,yap-işlet-devretçi ve
rantiyeye dayalı ekonomik düzene doğru evrimin bir sonucu olarak büyümüştür.
1985 yılında yürürlüğe giren 3194 sayılı İmar Yasası bu yağmacılığın yasal dayanağı haline gelmiş,emlakçı,müteahhit
vb. kesimler belediye meclislerine etki ederek kirli emellerine ulaşmışlardır.
Öyle ki bu uğurda uluslar arası ilişkilere bile girilmiştir. Bu dalgaya karşı
durmak için özellikle çevre ölçeğinde herkesin hangi safta olduğuna karar vermesi
ve verdiği kararın “gereğini yerine getirmesi” gereklidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder