28 Aralık 2005 Çarşamba

BURSA’DA MEVCUT ÇEVRE YÖNETİMİ


İkinci bin yılın bittiği ve yeni bir bin yıla giren dünya ve dolayısıyla insanlık tarihinde, düşünenlerin yaşama katkıları daha da önemli hale gelmiştir. Ne var ki genel olarak ülkeye ve yerelde kentimize doğru bir perspektif ortaya konulduğunda kapitalizmin aç gözlülüğü ile vahşi iştahının son iki yüz yılda dünyayı yaşanmaz hale getirdiğini saptamak olanaklıdır. Ozon tabakasının delinmesi sera etkisi ve atmosferin   sonucu kutupların erimeye başlamasından  tutunda, kirletici gazlara, su, toprak ve hava kirliliği dünyada yaşamı tehdit etmektedir. Bu tablonun başat aktörü ise kar etme,rant sağlama hırsı olarak karşımıza çıkmaktadır. Gezegenimizdeki bu gelişmeye koşut olarak 1980’li yıllardan itibaren  ülkemizde de olağanüstü bir yağma ve yok etme süreci ivmesi artarak sürmektedir. O kadar ki 21.yüzyıl kapitalizminin  anayasası olarak tanımlanan Çok Taraflı Yatırım Anlaşması(MAI-Multilateral Agreement on İnvestment)gibi  bir heyulanın bile üstünde yaptırım ve avantajlarla, ülkelerdeki sömürgenler, Anadolu topraklarının suyunu,havasını ve toprağını doğal mirasını  yok etmektedirler. MAI denilen  tekellerin düzeni uluslararası ölçekte bir hukuksal alt yapı yaratma çabası olarak algılanırken; ülkemizde haklarında yargı kararları olmasına karşın  çevre katliamları sürmekte, tıpkı Susurluk olayında olduğu gibi; ülkemizde süreç çevreyi yok edenleri de “kahraman ilan etme” çelişkisini taşımaktadır.
Bu süreç Bursa’da da ülkemizin diğer kentlerinden çok daha yoğun ve çarpıcı olarak yaşanmaktadır.
Dileğimiz bu olumsuzluğa karşı duran çalışmaların  ve duyarlılığın, toplumun tüm kesimlerine ulaşması,karşılık bulması, bu kentte yaşayan  insanları  örgütlenmeye ve bu yok edici dalgayla mücadeleye katmasıdır ki bu devasa sorunun başkaca çözümü de yoktur.

1.ŞEHİR TEMİZLİĞİ VE KATI ATIKLAR

Aslında bu sorun  su eldesi sorunu ile birlikte ele alınması gereken bir sorundur. Çünkü tarımsal amaçlı suyun kirlenmesinin en önemli kollarından birisi Deliçay ve Nilüfer çaylarının gerek evsel atıklar ve gerekse sanayi atıkları ile kirlenmesidir. Bu nedenle  Bursa’da kanalizasyon için yeni yapılan yatırımda, evsel atıklar ile yağmur sularının  ayrı ayrı toplanması yönünde doğru ve yerinde bir yatırım yapılmıştır. Yağmur suyunu ayrıca toplamak  ve arıtma masrafını düşürmek hem mantıklı bir yaklaşımdır hem de Deliçay ve Nilüfer çayının temizlenmesi yönünde önemli bir adımdır. Bursa için üretilen Katı Atık Yönetimi projesi eskisine göre bir ilerlemeyi ifade etmektedir. Bursa’nın sanayi ve tıbbi klinik atıkları ile ilgili önemli sorunlar vardır. Klinik atıklar yeni depolama sahasına 5 m3lük özel çukurlara gömülmekte,sanayi atıkları ise Kocaeli’nde yer alan İZAYDAŞ’a gönderilmektedir. Tehlikeli Atıklar sınıfında yer alan diğer atıklar da yine İZAYDAŞ’a gönderilmektedir. Eski teknolojiye sahip bu tesisin kapatılması gerekirken yaygın hizmet vermeye başlaması düşündürücüdür. Bu konuda bölgesel ölçekte bir çöp yok etme tesisinin planlanması ve yapılması zorunluluğu vardır. Öte yandan çöplerin merkezinde yani üretildiği noktada ayrıştırılmasına dönük kapsamlı bir proje başlatılmalı ve ekonomik çöp tanımı yapılarak kente kazanç sağlama,kompostlama yöntemi ile enerji eldesine dönük proje çalışmaları yapılmalıdır.
Yabancı ülkelerde, ilk ve orta öğrenim öğrencilerine yaz tatilleri için yapılan bir uygulamanın ivedilikle bu kent içinde yaratılması gerekmektedir. Bu proje de öğrencilerden yeni eğitim dönemi başlarken ülkenin özelliğine bağlı olarak bir kavanoz reçel,10 kilo yabani meyve vb. toplaması istenmekte bu şekilde toplanan kaynaklar okullara gelir sağlaması sağlanmaktadır. Ülkemizde de bu proje çöp toplamaya yönelik olarak gerçekleştirilebilir.


2.     SU KAYNAKLARININ KORUNMASI VE SU KİRLİLİĞİNİN ÖNLENMESİ

Bursa metropolitan belediyeler içinde suyu en pahalı içen kenttir. Üstelik Evliya Çelebi’nin “şehr-i Bursa sudan ibaret” demesine karşın. Su konusunu 3’e ayırarak incelemek bize çözüm kolaylığı sağlayacaktır.
1.     Evsel Kullanım ve İçme suyu
2.     Tarımsal Kullanım
3.     Sanayi suyu kullanımı
Oysa bu gün Bursa’da  asıl sorun içme ve kullanım suyu ile ilgili değildir. Çınarcık Barajı ile Nilüfer Barajı’nın devreye girmesinden sonra Bursa kenti içme suyu sıkıntısı çekmeyecektir. Tarımsal amaçlı sulama suyu için ağırlıklı olarak kullanılan YAS(yeraltısuyu) rezervi günden güne iki ana tehdit altında yok olmaktadır. Bunlarda ilki gerek OSB ve DOSAB’ın ve gerekse ovanın muhtelif yerlerine noktasal olarak dağılan sanayi kuruluşları ile tarımsal işletme ve/veya depo ruhsatlı tekstil işletmelerinin, su ihtiyacının YAS rezervinden sağlanmasıdır. Bu sayede Bursa bu gün 2020’li yılların YAS rezervini kullanmaya başlamıştır. İkinci ve daha önemli tehdit ise YAS üzerindeki kirlenme tehdididir.  Yukarıda sözü edilen sanayi kuruluşları  su sağlamak amacıyla % 90’ı kaçak olmak üzere ovanın muhtelif noktalarında derin artezyenler açmakta ve YAS’tan su almaktadırlar. Ancak alınan bu sular çeşitli kimyasal ve tekstil sektörüne özgü süreçlerden geçtikten sonra, bir kısmı Deliçay ve/veya Nilüfer çayına, bir kısmı da daha derin kuyular açarak “derin deşarj” yöntemiyle YAS altı tabakalara gönderilmektedir. Bu ise YAS’ın kirliliğini son 20 yılda 1000 kat arttırmıştır. İşte bu kentte yetişen hububat,sebze ve meyveler, bu kirlenmiş ve ağır metallerle yüklenmiş sularla sulanmakta ve kent halkı tarafından da yenmektedir.
Bu Bursa  kentindeki en gizli ama en ağır çevre sorunudur. İstendiğinde YAS’ın 70 metre derinlikte nasıl azot vb. kirliliği taşıdığı yapılacak testlerle kanıtlanabilir.
Son olarak ise sanayiinin su kullanımı sorununu ele alırsak,bu gün için bu sorunun nasıl çözüldüğü ortadadır. Bu kentin yerel yönetimi öncelikle merkezi irade ile masaya oturacaktır. Başka  konuların yanında esas ve önsel olarak Bursa kentinin tüm su rejimini yönetmeye talip olmalıdır. Kesin olarak su rejimi Belediye tarafından yönetilmek zorundadır. Ancak bu sayede  sanayiinin ham su gereksinimi sağlanabilir. Bu noktada bir traji komik olay da anmak gerekiyor. Halkın malı olan Bursa yer altı termal suyu bedeli ödenmeksizin birileri tarafından  kullanılmaktadır. ,en son Polisevi için yapılan kaçak sondaj sonucu ortaya çıkan durum kentte işleyen yöntemlerin bir kanıtıdır.

3.     ENERJİ KULLANIMI

Hemen herkes enerjiyi  esas olarak elektrik enerjisi olarak kavranmış ve Bursa ve çevresinde planlanan,proje halinde olan veya yapılmakta olan elektrik enerjisi sistemleri ile ilgili bilgiler ele alınmıştır.  Ele alınan Orhaneli Termik Santrali, Ovaakça DKÇS ile ilgili teknik bilgiler vardır. Özellikle Orhaneli ve Ovaakça’da yapılan santrallere karşı Bursa’da verilen mücadele’nin altı çizilmelidir. Çünkü bu iki santralle ilgili sorunlar vardır ve bunlar izlenmek zorundadır. Öte yandan hidro elektrik enerjisi ve doğalgaz dışında başkaca ve yenilenebilir enerji kaynakları yokmuş gibi davranılmış,alternatif enerji kaynaklarının araştırılması vb. herhangi bir çalışma yapılmamıştır. Veriler, Bursa’nın doğalgaz gibi yabancı bir kaynağa teslim olduğunun da açıkça göstermekle birlikte gaz yokluğunun olası sonuçlarının neler olacağı tartışılmamaktadır. Bu duruma örnek olarak ise son günlerde kamuoyunu meşgul eden ERTUĞRULKENT projesi vardır. BOTAŞ  bölgeye gaz veremeyeceğini açıklarken,BUSKİ de su bağlanması ile ilgili ve kanalizasyon ile ilgili problemler olduğunu belirtmiştir.


4.     ÇEVRE YÖNETİMİ

Bu kentteki sorunlar ancak bu kentin halkının bu sorunlara sahip çıkması ve bu yöndeki örgütlülüğü ile çözülebilecektir..
Kentteki çeşitli mesleki alanlara ilişkin “DENETİM MEKANİZMALARI” oluşturulmalıdır. Bu mekanizmalarda TMMOB’ne bağlı meslek odaları,Baro,BSMM Odası, vb. örgütlenmeler etkin olarak yer almalıdırlar. Örneğin yapı denetiminde Mimarlar Odası,İnşaat Mühendisleri Odası,Elektrik Mühendisleri Odası,Makina Mühendisleri Odası, asansörlere ruhsat vermek için Makina Mühendisleri Odası bağımsız şekilde denetimde yer almalıdır.

5.    YEŞİL ALANLAR
Yeşil Alanlar ile ilgili olarak söylenebilecek tek şey rahmetli eski belediye başkanlarından Sn. Reşat OYAL’ın da söylediği gibi Yeşil Bursa’ya yazık olmuştur. Bursa giderek daha fazla yeşilinden kaybetmektedir. Bu gün Kültürpark dışında yeşili kalmayan kentimize Uludağ eteklerinden, Teleferikten bakıldığında yeşil olarak kalan yerlerin sadece kamu kurumlarına ait arazilerin olduğu rahatlıkla görülecektir. Aynı  zamanda son dönem Belediye projelerine bakıldığında da aynı arazilerin yağmalanmasına yönelik proje önermelerinin bolca bulunduğu saptanabilecektir. Bunların başlıcaları arasında İpekiş- Merinos  arazileri olduğu gibi, henüz dillendirilmeyen DSİ- Köy Hizmetleri- Karayolları gibi kurum arazilerinin de adı “kentsel restorasyon projesi” olacak olan ama kendisi yada işlevi Bursa’nın son yeşilini yok etme planı olacak olan  projelerle karşılaşmaktan korkmaktayız. Böyle bir anlayış ile Çevre Eğitimi- Çevre Yönetimi- Yeşil Alan koruması sağlamak olanaklı mıdır? Buna çözüm olarak Bursalılar bu alanların kamu kuruluşlarınca terk edilmesinden sonra yeşil alan olarak kullanılması için Belediye Meclisine baskı yapmalı ve bu alanların belediyeye devrinden itibaren yeşil alan olarak ilan edilmesi için mücadele örgütlemelidir.

6. PLANLAMA ÇALIŞMALARI VE ŞEHİRLEŞME
Bursa kentinin yaklaşık % 25’i tarihsel ve doğal sit alanı kapsamında değerlendirilecek bir dağılıma sahiptir. 1200 HA’lık bu alan korunmayı bir kenara bırakalım, belki de Bursa’da en yoğun yağma ve yok edilme ile yüz yüzedir. Artık kent içinde çocuklarımıza ve/veya gelen turistler övünerek gösterebileceğimiz bir Osmanlı evi prototipi kalmamıştır. Sivil mimari örneği olan bu evler bir kenara bırakalım, tarihsel özelliği dillere destan olmuş, yüzyıllar boyu gezgin ve kaşiflerin ilgisini çekmiş,adına savaşlar düzenlenmiş ipek yolunun otelleri ve konaklama yerleri anlamına gelen kervansaraylar, hanlar yok edilmişlerdir. Bunun en canlı kanıtı ZAFER PLAZA olarak tanımlanan ve o bölgedeki tarihsel doku içinde oldukça önemli bir yer tutan Pirinç Hanı’nın sözde özel sektör-belediye işbirliği ile güzelleştirilmiştir.(!) Bu gün için Ulucamii bile yok olma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Yıllardır yapılan asfaltlama çalışmaları sonucu kot yükselmesi olacağı bilindiği halde Ulucamii’nin toprağa gömülmesine göz yumulmuştur. Kent içinde tarihsel değeri bulunan camiler,türbelerin etraflarındaki yapılaşma ayıklanamamış, tersine yoğun yapılaşma baskısı altında yok olmuşlardır. Diğer açıdan bakıldığında şimdiye dek iş başına gelen yerel yönetimler, Bursa halkına hizmet amacı ile konut alanları üretememiş,konut alanı olarak planladıkları bölgeleri müteahhitlerin insafına terketmişlerdir. Öyle ki son 20 yıllık süreçte belediyeler çok büyük konut kooperatifleri de dahil olmak üzere söz konusu yapıların ne projelerini nede imalat süreçlerini denetleyebilmiştir. Daha doğru bir ifade ile yap-satçı müteahhitlerin etkisi ile yurttaşları kalitesiz yapılarda yaşamaya mahkum etmiştir. Eminiz ki bu işte sorumluluğu bulunan şehir plancılarından, belediye başkanlarına kadar herkes tarih önünde bu hesabı vereceklerdir.

Kaçak yapı sorunu bu gün için, 1970’li yıllardaki gibi bir yapı ve içerikte değildir. İster hisseli parsel yöntemiyle, ister devlete ait arazilere yapılsın, kaçak yapılaşmanın ilk dönemlerinde olduğu gibi ihtiyaç gidermek amacıyla konut yapılmamaktadır. Yapılan binalar kaçak gecekondular olmaktan kaçak apartmanlar ve giderek kaçak siteler ve kaçak şehirlere doğru evrilmiştir. Bunun kentimizdeki en tipik örneği ise YEŞİLŞEHİR’dir. ERTUĞRULKENT’te yapılanlar da Yeşilşehir’in bir başka versiyonudur. Bereketli topraklar üzerinde nasıl bina üretilebileceğinin Bursa’da örnekleri verilmektedir. Başka çare yok diyen sözde yöneticilerin Bursa’da sürdürdükleri ve ortak oldukları bir yağmadır bu.

Bu aynı zamanda bir dalga olarak 1980’li yıllarda yükselmeye başlayan ve Özal’la somutlaşan üretime dayalı ekonomik düzenden,yap-satçı,yap-işlet-devretçi ve rantiyeye dayalı ekonomik düzene doğru evrimin bir sonucu olarak büyümüştür. 1985 yılında yürürlüğe giren 3194 sayılı İmar Yasası bu yağmacılığın  yasal dayanağı haline gelmiş,emlakçı,müteahhit vb. kesimler belediye meclislerine etki ederek kirli emellerine ulaşmışlardır. Öyle ki bu uğurda uluslar arası ilişkilere bile girilmiştir. Bu dalgaya karşı durmak için özellikle çevre ölçeğinde herkesin hangi safta olduğuna karar vermesi ve verdiği kararın “gereğini yerine getirmesi” gereklidir.

23 Aralık 2005 Cuma

BURSA’NIN SUYU



Bursa’nın su kaynağı Uludağ’ın kendisidir. Daha doğru bir ifade ile Bursa kenti ve ovasının bu kadar verimli olması, Uludağ’a ve ondan doğan su kaynaklarına bağlıdır. 1997 yılı Bursa Su ve Kanalizasyon İdaresi(BUSKİ) verilerine göre
                    Doğancı Barajı              89.0 Milyon m3
                    Pınar Kaynaklı Sular      5.5 Milyon m3
                    Yeraltı Suları                 16.0 Milyon m3
olmak üzere toplam 110.5 milyon m3  su kullanılmaktadır. Bu mevcudun tamamı Uludağ kaynaklı olup,kentteki halkın kullanım suyundan, tarımsal amaçlı sulamaya, endüstriyel kullanıma dek tüm alanlarda Uludağ kaynaklı sular kullanılmaktadır. Doğancı Barajı rezervleri kenti beslemekte kim zaman yetersiz kalmaktadır. Bu amaçla Doğancı üzerine bir rezervuar baraj inşaatına başlanmıştır. Bu aynı zamanda bir başka gerçeğe de işaret etmektedir. Doğancı ile Uludağ’dan tuttuğumuz su bıraktığımız sudan daha azdır. Ayrıca pınar kaynaklı suları yılda 23 milyon m3  düzeyine çıkarmak olanaklıdır. BUSKİ tarafından pınar kaynaklı sulara yönelik olarak planlar yapılmış,bazı noktalardaki çalışmalar kullanıma sunulma düzeyine gelmiştir. BUSKİ 2040 ‘lı yıllar için önüne koyduğu hedefi 2020 düzeyine çekmiştir. Uludağ pınar kaynaklarından doğal cazibe ile gelen sulardan 140.000 kişinin yaralanması ve beslenmesi olanaklıdır.

Kaldı ki diğer bir kaynak olan  yer altı suları da yılda 60 milyon m3 su verir düzeye çekilebilecek durumdadır. BUSKİ bu konudaki projelerini oluşturmuş ve gerekli arıtma,pompaj istasyonlarının ihaleleri gerçekleştirilmiştir. Öte yandan bu kaynakların içerisinde en büyüklerinden birisi olan ve şu anda kentte yaşayanlardan yaklaşık 10.000 kişinin kullandığı su olan KIRKPINARLAR su kaynağı ve su toplama havzası üzerine  Uludağ 2. Gelişim Bölgesi adlı bir ucube yapılmıştır. Toplam 12 parselden oluşan bu bölgenin tamamı Kırkpınarlar su toplama havzası ve su kaynakları üzerinde yer almaktadır.
Evliya Çelebi, Bursa için “Şehr-i Bursa sudan ibaret” diye yazmıştır. Su kaynaklarımızın bolluğuna karşın Bursa kenti büyük şehirler içinde suyu en pahalı içen kent durumundadır. Musluklarından rahatça su içilebilen bir kent olmanın cezası olarak 1 m3 suyu  10 m3’e kadar 1,39 YTL(1.390.000.-TL) 10 m3’en sonra 2,56 YTL(2.560.000.-TL) ye içmekteyiz. Aşağıda BUSKİ’nin resmi sitesinden alınan fiyat tarifesinden bu durum görülmektedir. BUSKİ bu halkın cebinden almış olduğu dış kaynaklı kredileri ödemektedir. Kredi alanlarda bunu kullananlarda gerekli hesabı yapmadıklarından tüm Bursa olarak bu cezayı ödüyoruz.

KANALİZASYON VE YAĞMURSUYU ÇALIŞMALARI

Sağlıklı bir çevre, sağlıklı ve yaşanabilir bir Bursa için başlatılan altyapı çalışmalarının bir bölümü olan Kanalizasyon ve Yağmursuyu sistemlerinin ayrılması ile çevreye zarar vermeden yapılacak olan çalışmalarla, kanalizasyon sorunları çözülmüş dereleri temiz akan bir Bursa yaratmayı amaçlamaktaydı.  Bu amaçla kentte yapılan yağmursuyu ve kanalizasyon çalışmalarının son durumu  aşağıda yer almaktadır.
2004 yılı Aralık Ayı İtibarıyla :
İlçe
Kanalizasyon
(metre)       
Yağmursuyu
(metre)
Nilüfer
24.350 
17.913
Osmangazi  
44.026
28.299
Yıldırım 
49.436
32.402
Toplam : 
117.813
78.614
GENELTOPLAM: 
196.427  m  imalat yapılmıştır
 Yukarıda ilçe bazında 2004 yılı Aralık Ayı İtibarıyla yukarıda belirtilen imalat metrajına göre Bursa genelinde 110 mahallede kanalizasyon ve yağmursuyu inşaatı çalışmaları yapılmış olup aylık imalat ortalaması yaklaşık 16.369 metredir.

Planlanan yağmursuyu ve kanalizasyon imalatlarının uygulamaya dönüştürülmesi yolundaki çalışmalar çerçevesinde Bursa genelindeki atıksuların tamamını arıtma tesislerinde toplayacak 2350 km'lik Kanalizasyon hatlarının %65'ini tamamlamayı hedefleyen BUSKİ   2004 yılı Aralık Ayı İtibarıyla %63,49’lere ulaşmıştır.