Ropony döndü,
şehrin yoğun ışıkları nedeniyle silikleşen ama buna aldırmayan güney doğu
yıldızına bakarak,
- O benim
işte sana oradan bakıyorum dedi. Oradan bakıyor muydu yoksa oradan bakmakla
kaçmaya mı çalışıyordu, bilmiyordu.
Pragma’ya
iyice sokuldu. Onun kolunu kendisininkine doladı. İçine tütün ve alkol karışımı
kokusunu derince çekti. Söylediği ile her şeyi halletmiş olmayı istedi. Ama
kararsızdı. Gelecek o yıldız kadar uzaktı belki de. Hafifçe doğruldu. Yüreğine
yenilmiş olmamayı isterdi. Sonra boş ver dedi kendi kendine ve şu an iyi ya
bunu yaşamalıyım. Güvenlik içinde olmak
batsın. Pragma,
-
Né
?dedi. Cezayirli bir Fransız’ın kırık aksanından çıkmış edasıyla.
-
Né né
dedi O da.
-
Yıldızın
kadar uzaktasın ve şehrin ışıkları yutuyor mu ne seni?
Cevap vermedi.
Bir saat öncesini anımsadı. Meyhanede diğer grupla birlikte Ropony, Pragma ve
Bubirebu birlikte içmişlerdi. Şişede kalanı almış ve kendilerini şehrin
sokaklarına vurmuşlardı. Meyhanede diğerlerinin düşündüklerini anlamasından
korkmuştu biraz. Biraz da alkol esrikliğinden kaygı duydu birden. Gece soğuktu,
üşümüyordu ama, kıpırdandı bankın üstünde ve Pragma’ya daha sıkı sarıldı,
gözlerini kapadı kafası derin düşüncelerle dolsun istese de olmuyordu,
gözlerini daha sıkı yumdu, mutluluktan oracıkta uyuyabilirdi.
Bubirebu,
otele dönmüştü. Uykusu gelmişti ama bir sigara yaktı. Gece soğuk ve sessizdi.
Yatağa kıvrıldı. Az önce ışıklı sokakta yarı esrik ve birbirlerine sarılmış
halde bıraktığı Ropony ve Pragmayı düşündü. Nasılda sıkı sıkıya birbirlerine
sarılmışlardı. Birbirlerine hiç benzemediklerini gördü önce. Farklı yollardan
geçmiş farklı yaşamalar sürmüşlerdi. Pragma için bu güzeller güzeli ve akıllı
kıza yakışmayacak kadar yaşlı ve sorunlu diye düşündü. Konduramıyordu açıkçası,
Pragma evli ve çocukluydu. Ropony bu işin sonunda çok üzülebilirdi. Öyle olsun
istemediğini geçirdi içinden. Birden alkolün esrikliği geçmiş gibi oldu. Pragmanın geçmişi yaşanmış yılların düş
yorgunlukları ile doluydu ve biliyordu ki bir yanı hep eksik kalmıştı.
Namlular, kör döğüşleri ve adanmışlıklarla yaşanan ve bir şeyleri değiştirmeye
olan inancın onu kör ve duygusuz ettiğini hissedebiliyordu. Şimdiden bakınca
çokça sorumluluk ve yük altında olduğunu ve kıvrandığını duyumsadığını
hatırladı.
Yatakta
döndü, leş gibi olmuş ağzına son kez götürdü sigarasını bir nefes aldı, otelin
her daim temiz olan tablasında hayatı ezmek istercesine hınçla bastırdı
izmariti parmaklarını kokladı alışanlık dehlizinde kaybolmuş gibi. Battaniyeyi
omzuna çekti havamı yoksa yüreği mi soğumuştu karar veremedi. Umarım donmazlar
ve yaşam istedikleri gibi olur dedikten hemen sonra sıkıntılı ama esrikliğin
verdiği umarsızlıkla uykuya daldı.
Ropony,
-Şimdi
kollarında olmak, saçlarımı göğsüne akıtmak ve düşler sokağında kaybolmakla
ilgili bir masal istiyorum, her öpüşte parlayan yeni bir yıldızla süslenecek
sokak ve hiç üşümeyeceğiz dedi. Pragma hafiften ürpermişti ve onu hissettiğini
hatırlatmak ister gibi. Ürperti Pragma’yı kendine getirmeye yetmemişti. Onun
aklı ve yüreği uzak yıldızlarda gençliğini arıyordu. Ropony’nin nefes
alışlarını dinlediğini sonra fark etti. Keşkelerden bir dünya kurdu kendine
çabukça. Hiçbir bağı olmadan göklerden yıldızları toplamak, nefes nefese bir
karmaşa ve kaçış planları içinde olmadan, sakin ve huzurlu olmak fikri onu Ropony’nin
baş döndürücü kokusunun labirentine doğru çekiyordu. Uzak bir ülke düşledi yok
olur gibi. Kendini yitirmiş hissetti bu genç ve güzel kızın koynunda,
kaybolmak, yıkılamaz dediği şeyleri yıkmak ve bir ırmakta ortaklaşmaktı
fikrinden akan. Ropony’nin gür ve siyah saçlarının ormanında yiteceğinden
korkarak, rüzgarın yaprakları önüne katışına daldı. Gitmek ve dönmemek istiyor
olduğunun farkına vardı. Ne istiyordu. Başını güneydoğu yıldızını görmek için
yukarıya kaldırdı. O şimdi daha çok parlıyor, çocuksu bir sevinçle
gülümsüyordu. Onu büyüklüğünü ve korkusuzluğunu yoklar gibi yutmak istedi.
Ropony’nin kaygılardan arınmış görünen güzel yüzüne bakar gibi yıldıza daldı. O
mu yıldızdı yoksa yıldız mı oydu bilemedi. Bilmem hangi galaksinin bilinmeyen
hangi köşesinde hep bir ağızdan söylenen türkülerin ve yalansız yaşamaların
olduğunu biliyordu. O anda Ropony ile yok olup-düzeltti kendi kendine- tek olup
gökyüzüne doğru yükselerek yitmeyi düşledi. Esrik değildi. Duyumsuyordu ki
bunlar masal değildi. Sakince bir kabullenişle doğruldu uyuyan Ropony’nin
dudaklarını kendininkilere dokundurduğunda tek olmuş hissetti. Uyku muydu bu
bilemedi öylece kaldı.
Ropony,
Bubirebu ve Pragma boşlukta kalmış olma hissiyle ve acelesi olmayan bir
inatla neşeli bir caddeyi geçiyorlardı.
Hep birden Nazım buraları görse adını Levski Bulvarı koyalım derdi diye
düşündüler. Herkes kendi rüyasındaydı aslında ama nasıl olduysa bu bir akıl
oyunu gibiydi ve onları sarıyordu. Açlık duyumsamışlar gibi birbirlerine
baktılar, herkes kendi rüyasına mı dönseydi. Zaten öyle değil miydi? Herkesin
kendi rüyasına dönmesine gözleriyle birbirlerine bakarak karar verdiler. Bu
karar hileliydi. Ropony ve Pragma Bubirebu’yu kendi rüyası ile baş başa
bırakarak aynı rüyaya devam etmek üzere kendilerini geniş caddeleri ve devasa
binalarıyla yitmiş bu kentin kalbine vurdular. Revaklar altında esrik
inançlarla birbirlerine sarılmanın keyfini yaşayarak dolaştılar. Nefeslerinin
biribirine karıştığı anların geçitlerini tüketerek gökyüzünden geçen şehrin
grisi ve kızılına batmış bulutları seyrettiler. Gecenin dondurucu soğuğunu
birbirlerine sokularak yenmeye çalışırken, yolda bir kafeye dalıp sıcak bir
şeyler içmek istediler. İçeri girdiler, siparişlerini verdiler, dumanı tüterek
gelen sıcak içecekler dışarıdaki buz gibi havayı tam unutturacakken
ellerinin fincanlara ulaşamadığını fark
edip, göz göze geldiler ve mutluluk içinde birbirlerine sarılarak derin ve tatlı bir uykuya daldılar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder