Bursa kentinin en önemli sorunu ulaşım sorunudur.
Bursa kenti
trafiği yönetilmeyen,araçların rekabetine terkedilmiş, gelişi güzel işleyen ve
kendine özgü sorunları bulunan bir ulaşım karmaşasına sahiptir. Ulaşım sorununu
doğru olarak ele alabilmek için önce bir sınıflandırmaya gitmek ve ulaşımı kent içi ulaşım ve kent dışı ulaşım
olarak ayırmak gereklidir. Ayrıca yine bir ayırıma giderek ulaşım sorununu
altyapı ve toplu ulaşım olarak da ayırmak gereklidir.
Kent dışı ulaşım ile
ilgili olarak söylenebilecek ilk iş bu konuda 1950’li yıllarda bu ülkenin
yaptığı tercihlerin bu ülke halkını her
yıl bir savaşta yitirilebilecek sayıda kayıp verme noktasına taşıdığıdır.
Ulusal ulaşım sistemi % 95’i karayoluna dayalı sakat bir yapıda gelişmiştir ve
bu gelişmeye bu gün bile dur denilmemektedir. Klasik olarak tanımlanan
kara,hava,deniz ve demiryolu bağlantılarının sağlandığı bütünleşik bir ULUSAL
ULAŞIM MASTER PLANI hazırlanmalı ve
ivedilikle uygulamaya konulmalı, bu alana kaynak aktarılmalıdır. Ulusal yük ve
insan taşıma sisteminde köklü ve esaslı bir değişiklik gerçekleştirmeden kent
içi ulaşım sistemlerinde iyileştirmeler yapmak yalnızca palyatif bir takım
önlemler biçiminde gelişecektir.
Bursa özelinde konuyu ele aldığımızda bu kentin haritasını önümüze almak ve
Bursa’nın İzmir-İstanbul karayolu ile Bursa-Ankara karayolu üzerindeki
stratejik rolünü iyi saptamak gereklidir. Özellikle yük taşımacılığı ölçeğinde
Bursa kenti üzerinden geçen yükün ne denli yoğun olduğu saptanabilecektir. Ve
bu yük Bursa’da doğrudan kent içinden geçmektedir. O halde ilk olarak bunu
engellemek gereklidir. İşte bu noktada DOĞU
VE BATI ÇEVRE YOLU PROJESİ tartışılmalıdır. Bu proje hiç tartışılmamakta,
aynen kabul edilerek çözümmüş gibi gösterilmektedir. Çevre yolu projesi son 50
yılda 39 bin hektardan 20 bin hektara inen Bursa ovasının kalan kısmının da
imha planı olarak karşımıza çıkmaktadır. Aynı imha planı beraberinde demiryolu
sistemini de dışlayarak süreci hızlandırıcı bir etki üretmektedir. Oysa aynı
planla bir demiryolu sistemi düşünülse, karayolu sistemindeki gibi yol
kenarlarına ev yapma savaşları yaşanmayacak tren yolu tek bir hat halinde
geçecektir. Bunların hiç birisini tartışılmamaktadır. Bu noktada İstanbul-İzmir
yönünde Marmara’dan deniz geçişi ile Bursa limanlarına Anadolu kentlerinden
demiryolu bağlantısı acilen tasarlanması ve uygulanmasının gereken bir proje
olduğunu anımsatıyoruz.
Batı çevre yolu ise
şu anda daha az yoğun olarak görülse bile gerçekte ve potansiyel olarak
gelişme ivmesi daha yüksek olan bir bölümdür. Ülkemizin en büyük kentini ülkemizin en büyük dördüncü kentinden geçerek
en büyük üçüncü kentine bağlayan en önemli seçenek olarak karşımıza çıkmakta
insan ve yük taşımacılığının tamamı bu güzergah üzerinden yapılmaktadır. Bu
güzergah aynı zamanda çift taraflı olarak işleyen bir özelliğe de sahip
olmaktadır. Yani bir yandan İstanbul’dan Ege’ye geçiş sağlanırken diğer
taraftan da özellikle sebze ve meyve aktarımı açısından ilkbahar-güz arasında
ters yöne doğru işlemektedir. Bu
yoğunluğu çözmek üzere yapılacak birincil önlem bu yoğunluğu karayolu aleyhine
azaltmaktan geçmektedir. Daha önce de ifade edildiği gibi tüm seçeneklerin
değerlendirildiği bir ulaşım master planı bu sorunu çözmek için en önemli
adımdır. Örneğin yüklerin ve insanların İstanbul-İzmir limanları arasında
direkt olarak deniz yolu ile taşınması yada araç geçişlerinin Bandırma -
Tekirdağ vb. RO-RO sistemlerinin artışı ile sağlanması gibi yada bu Ro-Ro
seferlerinin demir yolu ile bütünleşik ve koordineli olarak tasarlanması gereklidir.
Aynı yöntem Bursa-Ankara demiryolu içinde geçerli olmaktadır. Bunun dışında
“Avrupai” anlamda otoyol yapımından da vazgeçilmelidir. Unutmayalım ki 1 km
otoyol için harcanan para ile 14 km. bölünmüş yol (gidişi ayrı-gelişi ayrı)
üretilebilmektedir.
Kent içi ulaşıma
geldiğimizde ise durum daha da vahimdir. Son yıllarda Bursa trafiği içinden
çıkılmaz bir hal almıştır. Ülkemizde zaman zaman çeşitli modalar ortaya
çıkmaktadır.1990’lı yılların sonundaki moda da METRO modasıdır. İdeolojik
olarak öyle bir lanse edilmektedir ki bu moda hemen herkes metro projeleri
üzerinde anlaşmış görünmekte, farklı siyasal eğilimlere sahip belediyeler ve
taraflarca da aynı “çözüm”(!) önerilir hale gelmiştir. Bursaray Projesi herkes
tarafından kabul görmüşcesine uygulanmıştır. Bursa kenti tarih öncesine dayanan
yerleşmesi ile böylesi bir sistem için uygun arazi yapısına sahip değildir.
Yıllardır yüksek göç alan bu kente göç yavaşlamıştır. Ancak Piccinato planı
dahil kent içine yeni yolların açılması yönünde kent planları hiç
üretilmemiştir. Bu noktada bu kentte kent planı yapan herkes sorumludur ve
hukuk önünde hesap vermelidir. Öte yandan kent içindeki araç planlaması ve
toplu taşımacılık sistemine göz attığımızda minibüslerin ve servis korkunç bir egemenliğe sahip olduğu
rahatlıkla görülecektir. Bu durum hem araç sayısı bazında hem de taşımadaki
payı ölçeğinde geçerlidir. Toplu taşıma
araçları ve bunların özellikle yerel yönetime ait olanları ancak üçüncü
büyüklüğe sahip konumdadır. Bu durum bize kentiçi trafiğinin yerel yönetimler
tarafından çözülemediğini açık olarak göstermektedir. Birde aynı su ile ilgili
olarak olduğu gibi yerel yönetim merkezi irade ile masaya oturmalı ve tüm
kentin trafiğini yönetmeye talip olmalıdır. Kentin tüm sinyalizasyon sistemi
değiştirilmeli, yaya haklarına ve hatta kentte yaşayan hayvanlara bile
gerekli özeni gösteren tarzda yeniden
planlanmalıdır. Bunun içinde bir 1997 yılında yaptırılan KENTİÇİ ULAŞIM MASTER PLANI’nı gözden geçirmeye gereksinim vardır. Yüksek İhtisas Hastanesi
Kavşağı’na yapılan bat-çık kavak bölgenin trafik sorununu çözmeyecektir. Oraya
bir kavşak yapılıp yapılmayacağının kararı tamamen siyasal olarak verilmiştir.
Teknik ve mühendislik açıdan yapılan bir ölçme yoktur. Oysa Santral Garaj ile
Kestel Kavşağı arasında trafik ışıkları sayısı 10’dan fazla olup, yine bu arada
ana yola çıkan sokakların sayısı 50 civarındadır. Öncelikle trafik ışıklarının
sayısının azaltılması ve sayılarının 5’li rakamlara indirilmesi, ana caddeye
çıkan sokakların yan yollarla toplanması ve bu sayının 10’lu rakamlara kadar
düşürülmesi ele alınmalıdır. Diğer bir ifade ile kentin doğu aksı üzerine
trafiğin düzenlenmesine gereksinim vardır.
Ayrıca domestik trafik olarak tanımlanan ulusal trafiğe akan yük de bu yol
üzerindedir. Ancak kısa süre sonra DOĞU ÇEVRE YOLU’nun tamamlanması ile
birlikte yoğunlukta düşüş olacaktır. Eğer ölçüm yapılmadan kavşak kararı
verilmemiş olsaydı, belki de kavşak yapma gereksinimi doğmayacaktı.
Son olarak ortaya çıkan
bir projede BUSKİ yada ACEMLER KAVŞAĞI olarak adlandırılan projedir. Bu
projedeki temel amaç İzmir – İstanbul
aksındaki trafik yığılmasını engellemektir. Oysa yakın batı çevre yolu projesi
bu projenin alternatifidir. Yani çevre yolu yapılacaksa bu kavşağın yapılmasına
gerek yoktur. Oysa yerel yönetim bu kavşak yapılsın mı yapılmasın mı diye
sormak yerine yonca kavşak mı olsun yoksa trompet kavşak mı olsun biçiminde
lanse ederek birilerine kazanç sağlamak
peşinde koşmaktadır. Bu proje her halükarda Paşa Çiftliği’nden önemli miktarda
toprak alacak ve Paşa Çiftliği’nin bütünlüğüne yönelik bir tehdit oluşacaktır.
Bu bağlamda trafik alt
yapısı ile ilgili sorunlar önemli olsa dahi kentin esas sorunu insanların toplu
ulaşım araçları ile bir noktadan diğerine ulaşmasıdır. Kent içi ulaşımda toplu
taşımacılık yapıldığını söylemek
olanaklı değildir. Kentin içinde yer alan 17 km’lik HRS(Hafif Raylı Sistem)
hattı sadece batı ve kuzeybatı yönünde olmakla, kentten OSB ve Beşevler KSS
tarafına işçi servislerini ortadan kaldıramamıştır. Toplam trafik yükü içinde
okul ve işçi servisleri önemli bir yük oluşturmakta bir günde ortaya çıkan yolcu yükünün yarısından
fazlasını oluşturmaktadır. Yapılan HRS hattı bunu yüklenememiştir. En önemli
handikaplarından birisi budur. Öte yandan Osmangazi ve Nilüfer İlçesinden kente
HRS kullanarak gitmek özellikle dış mahallelerden olanaksız bir hale gelmiştir.
Örneğin Doburca- Soğanlı –Yunuseli-Adalet-Minareli Çavuş-Çamlıca-Ahmet
Yesevi-Balat gibi semtlerden HRS’ye ulaşmak için ortalama 45 dakika yolculuk yapılmakta, aktarma
istasyonlarında tekrar ücret ödenerek HRS ile kente gitmek mümkün olmaktadır.
Zaman olarak 15 dakikada HRS’de geçtiğinde kuş uçuşu kent merkezine uzaklığı
3-4 km olan bir semtten kente 1 saatlik bir yolculukla
ulaşılabilinmektedir. Böyle bir yolculuk
için gidiş dönüş olarak( 1,75 YTL+1,75 YTL=3,5 YTL) 3,5 YTL ödenmekte, 22 iş günü için ayda bu tutar
77 YTL olmakta ve bu da asgari ücretin %7 sine karşılık gelmektedir. Bu yüksek
bir orandır. Diğer önemli ir sorun ise kent dışından gelenlerin gece geç ve
sabah erken saatlerde evlerine yada gidecekleri merkezlere ulaşımlarındaki güçlüklerdir. Gece saat
01.00’den sonra Bursa Şehirlerarası Otobüs Terminali’ne ulaşan bir yurttaşımız
İstanbul’dan geldiği düşünülürse Bursa-İstanbul için 15 YTL ödeme yapmışken
İvazpaşa-Maksem- Adalet-Hürriyet- Çekirge civarı vb. bir noktaya ancak taksi
kullanarak ulaşabilmekte ve bu ulaşım yaklaşık 30 YTL’ye olabilmektedir.
Benzeri bir biçimde Gemlik-İznik-Orhangazi-Kestel vb dış ilçelerden gelerek
gerek kente ve gerekse Devlet Hastanesi-SSK-Tıp Fakültesi gibi kurumlara
ulaşmak 1-2 saatlik zaman ve yüksek yol bedelleri ödemeye yol açmaktadır.
Belediye HRS ile birlikte kent içi ulaşımdan
elini eteğini çekmiş, kent içi toplu taşıma işini Halk Minibüsü adı verilen
her türlü denetimden yoksun bir ticari
sisteme havale edilmiştir.
Ulaşımda ivedilikle tek bilet yada tek biletle tüm
yolculuğu yapabilme sistemine geçilmelidir. HRS’ye paralel olan hatlar ve genel olarak Halk
Minibüsü sistemi gözden geçirilmelidir. Yeni yatırımlar yapılmadan önce hem
teknik olarak kentin trafik ölçümleri yapılmalı ve hem de kentte yaşayan
yurttaşlar, meslek kuruluşları vb. tüm taraflarla sorunlar tartışılmalı ortak
aklın gösterdiği çözümler uygulanmalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder