19 Eylül 2012 Çarşamba

AFET mi AFFET mi? Yoksa İFFET mi?


Aslına bakarsanız epeyce düşündüm, yazmalı mıyım kararını vermeden önce hükümet kentsel dönüşüm için bir dizi yasal düzenleme yaptı.
Bunların başında Yeni Afet Yasası geliyor. Yeni yasa depreme dayanıksız olan yapıları riskli yapı ve deprem tehdidi altındaki bölgeleri de riskli bölgeler olarak belirleyerek hükümete yasa gücüyle kentsel dönüşüm yapma imkânı verdi.  
Kentsel dönüşümde belediyeleri de önemli ölçüde devre dışı bırakıp, tüm yetkileri TOKİ(doğrudan Başbakanlığa bağlı), Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve Bakanlar Kurulu’na veren düzenlemeler yapıldı.
Artık yasaya göre, devlet 3 tanesi bakanlık yetkililerinden ve 4 tanesi ise bakanlığın üniversitelerden talep edeceği 7 kişilik bir kurulun kararıyla kentlerdeki riskli bölgeleri belirleyebilecektir. Riskli olarak belirlenen binalar ve bölgeler yıkılacak ve TOKİ aracılığıyla afetlere dayanıklı kentsel projeler hayata geçirilecektir.
Pekâlâ, bakanlık hangi yetkileri ele aldı. Yine yasaya göre hükümet planlama, projelendirme, arazi ve arsa düzenleme, toplulaştırma yapabilir. Riskli olduğu düşünülen alanlarda bulunan taşınmazları alabilir, satabilir, dönüştürebilir, yeniden yerleştirme ve yıkma ya da ön alım hakkını kullanmaya karar verebilir, trampa, taşınmaz mülkiyetini veya imar haklarını -başka bir alana aktarmaya karar verebilir.
Hükümet bir inşaat firması gibi çalışıp inşaat yapabilir, yaptırabilir, kimseye sormadan arsa paylarını belirleyebilir ve belki de en önemlisi kent tasarımları hazırlama konularında yetkilidir.  Elbette hükümet bunları yapabilmek için bu planları engelleyen ve sınırlayıcı hükümler içeren çok sayıda yasayı da devre dışı bırakmış durumdadır. Öte yandan aynı hükumet ACELE KAMULAŞTIRMA adı altında yine temel yurttaşlık haklarını yok sayarak faaliyete geçmiştir ki bu ayrı bir yazı konusu olmaya adaydır.
Hükumet Afet riskli bölgelerde, meralarda, kıyılarda, nehir boylarında, boğaz içlerinde, orman vasfını yitirmiş arazilerde, yerleşim yerlerinde, kültür ve tabiat varlıklarının bulunduğu alanlarda, tarım arazilerinde, zeytinliklerde ve de diğer özel alanlarda projeler yapabilir duruma gelmiştir.
Bunu alt alta yazdığınızda Türkiye Cumhuriyeti topraklarında geriye ne kalıyor ona da siz karar verin. Yani uzun lafın kısası bu Muhafazakâr Müslüman Liberaller ülkeyi parsel parsel satacaklar.
 İşin asıl önemli kısmı ise yurttaşlar açısından ortaya çıkacak sorunlar mesela neler????
Bu yeni düzenlemeler ile yurttaşlar yıkımı engelleyemiyor. Afet riski nedeniyle yıkım kararı verilen bölgede mülk sahiplerinin bu karara itiraz etme hakları yok. Çünkü yeni yasada yürütmeyi durdurma başvurusunu engelleyen hükümler de var. Yurttaşa tek hak tanınmış arazi ya da mülk bedeli üzerinden dava açıp fiyat yükseltme şansı olacakmış…
Böyle bir durumda yurttaşlar yıkım masraflarını kendileri karşılayacaklar. Devlet mülk sahipleri ile ilk önce anlaşma/uzlaşma yoluna gidecekmiş. Eğer anlaşma sağlanamazsa yıkım kararı uygulanacak ve yurttaş yıkımı 60 gün içinde yaptırmazsa, yıkımı bakanlık yapıyor ve masraflarını vatandaştan alacakmış. Afet açısından riskli ilan edilen bölgedeki binaların kullanımı yasaklanıyor,  yıkım kararı verilen bölgelerdeki binaların mülk sahipleri binaların satışını yapamadığı gibi kiraya da veremiyorlar. Ayrıca bu binaların su, elektrik ve doğalgaz abonelikleri iptal ediliyor. Tapulara da ipotek konuluyor. Hani, Mahkemelerde yargıçların oturduğu masanın ardında “ADALET MÜLKÜN TEMELİDİR”  yazar ya adalette koruyamıyor artık yurttaşı……
Ayrıca yeni binalar ve SİT alanları bile afet yasası kapsamına alınıyor. Yasa bölgesel bütünlük açısından riskli bölgelerde bulunan depreme dayanıklı olan binalarla ilgili yıkım kararı verebiliyor. Riskli bölgede SİT alanları (Kültür bakanlığının izniyle) ve kamu binaları da yeni Afet yasasıyla yıkılabiliyor.  Yani bunun Türkçesi şu M.Ö. 10. yüzyılda Akalar tarafından kurulmuş Aspendos’u,  Cilalı Taş Devrinden kalma M.Ö. 6000 yıllarına dayanan Efes’i, binlerce yıllık  Nemrut’u (Kommagene) ve daha binlercesini sayabileceğim tarihi yıkma hakkı…….
Tabi ki iş bununla da kalmıyor bir belediye isen kentsel dönüşüm projeleri yapabilirsin, ancak bu projeleri ilk önce Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve sonrasında Bakanlar Kurulu onaylamak zorundadır. Dolayısıyla Belediyeler bypass ediliyor.
Yapılanların yurttaşlar üzerindeki etkileri bununla sınırlı kalmayacak kentsel dönüşüm denen şey; kenti sadece fiziksel bir mekâna dönüştürmüş olacaktır. Kentsel dönüşüm projeleri ile kent estetiğinden ve kentteki mevcut mimarı yapıdan kopuk,  kentin kimliğini, karakterini ve ruhunu yansıtmayan, farklı toplumsal grupların ihtiyaçlarını dikkate almayan, zenginle yoksulu birbirlerinden ayrıştıran ve yoksulları kentin cazibe alanlarından uzaklaştırmayı hedefleyen ve zaten sosyal, ekonomik ve çevresel faktörler göz ardı edilmiş bir çalışmadır bu.
Söz konusu yasal düzenlemeler demokratik zeminde yapılmış çalışmalar değildir. Hatta bu konu hakkında AKP milletvekillerinin bile yeterince bilgi sahibi olmadığı, konun içeriğinden bihaber oldukları görülmektedir. Kendi milletvekillerinin bile yeterince bilgi sahibi olmadıkları bu konuda yurttaş ne yapsın.
Yapacak bir şey var tabi ki bu hükumetin çıkardığı yasaları önce yargıya sonra anayasa mahkemesine ve daha sonrada AHİM’e götürmek gerek.
AFET’i, AFFETmek yerine bunları İFFET’e çağırmak gerek.
Çünkü İFFET: "İnsanın arzularını, tutkularını aklının ve inancının kontrolünde tutarak, Allah ve insanlar nezdinde kendisini küçük düşürecek davranışlardan sakınmasını sağlayan bir erdem" anlamındaki iffet kavramının Kur'ân-ı Kerîm'de, "hayâ, vakar, kişinin kendi şahsiyet ve onurunu koruması" şeklinde yorumlanabilecek bir konumda kullanıldığı görülmektedir (el-Bakara 2/273). Diğer bazı âyetlerde ise "insanın, kendisine ait olmayan bir mala el uzatmaması" (en-Nisâ 4/6), "edepli ve hayâlı olması" (en-Nûr 24/33, 60) anlamında kullanılmıştır. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder