18 Mart 2011 Cuma

Nükleer sorular, nükleer cevaplar???


“Roma İmparatorluğu’nun nükleer santrali olsaydı biz bugün hala onların ortaya çıkardığı atıkların yarattığı radyoaktivitenin sonuçlarını ortadan kaldırmakla uğraşıyor olacaktık”
Japonya’da yaşanan 9 büyüklüğündeki deprem, sonrasındaki patlama ve yangınların yaşandığı Fukuşima nükleer santralindeki durum dünyayı bir nükleer krize doğru sürüklüyor.
Bir nükleer santralin 30-40 yıllık yakıtını bir odaya sığdırmak mümkün ve bu boya depolar gibi depolanabilir. Öncelikle dünyada bulunan uranyum rezervi çok sınırlıdır. Nükleer santrallerde kullanılan başlıca hammadde uranyumdur. Dünyada bilinen uranyum rezervinin 6 milyon ton olduğu ileri sürülüyor. Türkiye’nin rezervi ise 9-10 bin ton civarında.  Yani bu haliyle bile nükleer yabancı bir kaynak. Ayrıca uranyumun zenginleştirilmesi ile kirli süreç başlıyor. Çünkü radyoaktivite açığa çıkıyor ve bundan kurtuluş yok. Kolay anlaşılsın diye bir örnek vermek gerekirse, eğer Roma İmparatorluğu’nun nükleer santrali olsaydı biz bu gün hala onların ortaya çıkardığı atıkların yarattığı radyoaktivitenin sonuçlarını ortadan kaldırmakla uğraşıyor olacaktık. Eğer fosil yakıtlar dünyamızı ve geleceğimizi tehdit ediyor diye onlardan vazgeçiyorsak binlerce yıl sonrasını ipotek altına alan nükleere neden evet demeli ki. Nükleer santrallerin en ciddi sorunu atık sorunudur. Konuyla ilgili çalışmalar devam etse de nükleer atığa kesin bir çözüm bulunmuş değil.
Reaktörler ise su - gaz ve sıvı metal soğutmalı olarak 3 farklı biçimde çalıştırılmaktadır. Sinop veya Akkuyu seçiminin temel nedeni deniz suyu ile soğutma yapmayı planlamakla ilgilidir. Kuzey Anadolu Fayı ya da Güney Anadolu Fayı üzerinde deniz suyunu kullanacağız diye nükleer santral kurmak büyük bir hatadır. Afrika ve Arap Levhası ile Asya Levhası arasına sıkışan “kısrak başı gibi” bu ülke her yıl batıya doğru gitmek istemekte ve Yunanistan’a doğru her yıl düzenli olarak ilerleme gücü biriktirmekte ve bu yıkıcı birçok deprem doğurmaktadır. Sadece bu nedenle bile Türkiye topraklarına nükleer santral kurulması sakıncalıdır. Nükleer santralin su-gaz veya sıvı metalle soğutulması ise çok fark etmiyor. “Çin Sendromu” adı verilen nükleer çekirdek erimesi riski tüm dünyayı patlamaya hazır bir nükleer bomba haline getirmeye yetiyor. Gelişmiş bilgisayar teknolojileri bunu engellemeye yetmiyor. Nükleer kazalar olma olasılığı düşük ama olduğunda ise en ciddi felaketleri doğurmaya yetecek nitelikte kazalardır. Ayrıca bilgisayar teknolojileri ne denli gelişmiş olursa olsun bu sistemlere insan kumanda etmektedir.
Şu anlarda Japonya’da reaktörlerdeki nükleer yakıt çubuklarının aşırı derecede ısınarak radyasyon yaymasını önlemek için reaktöre denizden su boşaltılıyor. Son çare olarak  tıpkı Çernobil'deki gibi santralin üzerinin kum ve çimentoyla kapatılması için hazırlıklar sürdürülüyor. Uzmanlar Fukuşima’da Çernobil benzeri bir felaketin 48 saat içinde yaşanabileceğini ifade ediyorlar. Japonya, Fukuşima nükleer reaktöründeki vaka seviyesini 4'ten 5'e yükseltti. Bu seviyenin, Japon hükümeti  santraldeki durum ölçeğini 4’den 5’e yükseltti. Bu 1979’da Amerika’da   Three Mile Island'da meydana gelen nükleer kazanın ölçeği ile aynı düzey anlamına geliyor. Çernobil'deki patlamanın büyüklüğü de 7 olarak kabul ediliyor ve bu 7 düzeyi aynı zamanda Uluslararası Nükleer ve Radyolojik Durum Ölçeği'ne göre en yüksek seviye.
Tüm Dünya bu olayla birlikte nükleer enerjinin geleceğini tartışmaya başladı. Almanya nükleer santrallerinin bir kısmını kapattı. Eller gider mersine biz gideriz tersine kabilinden Putin, Medvedev ve Başbakan dışında nükleeri canından çok savunan kalmadı neredeyse. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Nükleer enerjide Rusya ile birlikte attığımız adım ki artık haftalar sayıyoruz, aylar diyemeyeceğim, bir an önce buna başlamak istiyoruz. Her şey tamam, kazma artık vurulacak ve 20 milyar dolarlık nükleer enerji yatırımına başlıyoruz" dedi.
Anlaşılan Türkiye nasıl ki nükleer reaktörü bulunmadan nükleer kaza listesine giren ülke oldu ise şimdi de başımızı büyük bir nükleer belaya sokuyoruz.
Şimdi çeşitli nükleer sorular soralım ve bunlara nükleer cevaplar verelim.
1. Türkiye nükleer santrali neden yapıyor?
Enerji Bakanlığı’na göre “Ülkemizde elektrik enerjisi arz ve talep projeksiyonlarına bağlı olarak, 2020 yılına kadar, nükleer enerji santrallerinin, elektrik enerjisi üretimi içerisindeki payının en az %5 seviyesine ulaşması hedeflenmektedir. Mayıs 2010'da Türkiye ile Rusya Federasyonu arasında Mersin-Akkuyu'da nükleer santral yapımına ilişkin hükümetler arası anlaşma imzalanmıştır.” Bakanlık bu hedefi tutturamayacak büyük ihtimalle.
2. Çalışmaya başlarsa ne kadar elektrik üretecek? Ürettiği Elektrik enerjisi Türkiye’nin kurulu gücünün ne kadarı ve bizim enerji sorunumuzu çözecek mi?
3. Rusya tarafından yapılması için anlaşma imzalanan Akkuyu Nükleer Santrali 1000 Mw gücünde olacak.
Türkiye’nin bugün itibariyle kurulu gücü 49.000 Mw yani bu santral ile Türkiye’nin enerjisinin %2’si üretilmiş olacak. Diğer bir ifade ile 50’de biri üretilecek yani ihmal edilecek kadar küçük bir miktarı.
4. Akkuyu’luların dediği olmazda Başbakanın dediği olur ve kazma vurulursa bu santral ne zaman çalışmaya başlayacak?
Başbakanın istediği olursa imalatına başlanılan tarihten 10 yıl sonra üretim başlayacak.
5. Ortaya çıkan nükleer çöp nasıl bertaraf edilecek?
Henüz belli değil. Ama nasılsa bir çözüm bulunur, sizin evinizde aygaz yok mu? O daha az mı tehlikeli.Tehlikeli diye yemek yapmaktan vazgeçiyor musunuz?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder