10 Ağustos 2002 Cumartesi

ULUDAĞ RAPORU

ULUDAĞA DAİR

Yedi yıldır Uludağ’la göz göze bakışıp dururuz.
Ne o kımıldanır yerinden,
                         ne de ben,
lakin birbirimizi yakından tanırız.
Gerçekten yaşayan her şey gibi gülmesini ve kızmasını bilir.
Bazan,
        hele kışın,hele geceleri,
                      hele rüzgar kıbleden estiği zaman,
karlı senaberlikleri,yaylaları, donmuş gölleriyle
                       uykusunun içinde şöyle bir kıpırdanır.
Ve orda, en yukarda, en tepede oturan keşiş,
                         uzun sakalı darmadağın
                                          ve etekleri savrularak
        rüzgarın önünde haykıra haykıra iner ovaya
Sonra, bazan,
             hele Mayısta şafak vakitleri,
             masmavi, uçsuz bucaksız,koskocaman,
                                          hür ve bahtiyar
                                          yepyeni bir dünya gibi yükselir.
Sonra bazan, gün olur.
        Gazoz şişelerindeki resimlerine benzer.
Ve ben anlarım ki, görmediğim otelinde
                         kayakçı bayanlar kanyak içerek
                         kayakçı baylarla dalga geçmekteler.

Ve gün olur,
şalvarı sarı pırpıt bezinden , kara kaşlı dağlılarından biri
Mukaddes Mülkiyetin mihrabında kesip komşusunu
                                          misafir gelir bize,
                         71’inci koğuşta on beş yıl yatmaya


                                                           Nazım HİKMET





1. GİRİŞ
Ege denizinin tanrıları,yüce dağları Tanrı Dağı (OLYMPOS) olarak adlandırmışlardır. Bilinen yedi büyük Tanrı Dağı’ndan birisi de mitolojik adıyla OLYMPOS MYSIUS olan Bursa’daki ULUDAĞ’dır.
Bir başka görüşe göre ise hep parlayan anlamına gelen OLYMPOS, Anadolu mitolojisinin ana tanrıçası Kybele’nin kocasının adıdır. Mısırlılar buraya MISMOS, Romalılar ise COLOYERS adını vermişlerdir. Bursa’nın ve Uludağ’ın tarihi çok eskilere dayanır. Bursa kenti tarihte bir Bithynia kenti olarak sahne alır. Kurucusu Kral Prusias’tır. Bursa’nın adı buradan gelmektedir. İsmin Prusias’tan, Prusa ve Bursa’ya dönüşmüş  olduğu kabul edilmektedir. Bu bilgiler tarihçi Strabon tarafından da teyit edilmektedir.


Homeros Bursa bölgesinden,MYSIA olarak söz eder. Bizans döneminde, eski  bir helenistik geleneğe dayalı olarak yüksek dağların Tanrının evi olduğu inancı  sürdürülmüştür. Bu inanış nedeniyle Uludağ’ın yüksek tepelerine manastırlar inşaa edilmiştir, manastır,keşiş ve rahiplerin bu bölgede yurtlanmayı seçmesi nedeniyle dağa KEŞİŞ DAĞI yada RUHBAN DAĞI adı verilmiştir. Osmanlı Başkenti Britanya Büyükelçiliği Kilisesi rahibi Robert WALSH, Keşiş dağını şu sözlerle betimlemektedir.
“ Ama kentte daima,gören herkesin  gözünde hoş bir yer olmasını sağlayan bir  sürü özgün cazibe ve özellikle Türklere hoş gelen, kendine özgü bazı nitelikler vardır. Görkemli bir dağın eteğinde kuruludur,ardındaki ulu bir ormanın kucağına yaslanır ve önündeki tatlı bir eğim üzerinde doğanın en zengin parçası vardır. Orman görünümünden yukarıya doğru yükselen yüce dağın dimdik,gün ışığıyla parıldayan ve aşağıdaki koyu renkli ve sık yapraklı ağaçlarla tam bir kontrast oluşturan  ebedi karlarla kaplı tepeleri göze çarpar. Sıcak geçen dokuz ay boyunca, donmuş yüzeyler üzerine düşen yaz ışıkları bin şelaleyle dağın yamaçlarından düşen, hiç tükenmez saf ve berrak  su akıntılarını aşağıya indirir. Hızla akıp giden bu çağlayanların bazıları kentin içinden akar ve kızgın bir atmosfer altında,termometre 35o deyken,her caddeden, kıvrılarak akan buz gibi bir su dereciği geçer. Su,caddelerden sonra da camilerin, pazarların, dükkanların ve evlerin içinden geçer; öyle ki, kentteki her büyücek binanın ortasında, canlı suyun atlayıp çağlayacağı ve yanında üç öğün  yemeğin yeneceği mermer bir havuz vardır. Kente böylesi bir serinlik ve zindelik veren sular daha sonra aşağıdaki düzlüklerde akarsular, çaylar oluşturur ve daha ötesi hep sıcaktan kavrulan, kıraç topraklarla çevrili bu gözde yere inanılmaz bir yeşillik ve bereket verir. Peygamberin müritlerine burasını sevdiren yalnızca tavsiye değildir. Hep soğuk suyla abdest alma olanağının yanı sıra, bundan daha da değerli başka bazı şeyler vardır. Buz gibi kar sularının arasında, güçlü bir akıntı ile fışkıran, kaynama derecesinde sıcak su çıkar topraktan. Bu sular, üzerinde  dünyanın en soylu hamamlarını oluşturan ulu kubbelerin yükseldiği mermer havuzlarda toplanır.”

XVII. Yüzyıl gezgini Evliya Çelebi ünlü Seyahatname’sinde

“Süleyman Peygamber taht üzerinde havada uçarken Rühban Dağı’nın en yüksek tepesinde durur. Dört çevresine bakarak veziri Asaf’a :’Şu geniş ovada bir büyük şehir olsaydı ne güzel olurdu.’ buyurur…..Süleyman  Bursa’nın garbında bir konak mesafede ‘Edincik’ adlı büyük bir şehir yaptırıp Belkis’a orasını taht yapar…. Süleyman Peygamber,her sene Belkis ile gelip bu Keşiş Dağı’nda da zevk u safa edermiş.”

Diyerek,Bursa’nın ve dağın tarihini Süleyman Peygamber’e dek uzatır. Evliya Çelebi, Bursa’nın teferrüçgahları ve mesire yerlerini de bir bir anlatmıştır. O kadar ki Bursalıların üç yüz altmış altı  kadar seyrangah bulunması nedeniyle her senede gün başına bir mesiremiz var diye övündüklerini anlatmaktadır. Çelebi, Pınarbaşı Mesiresi için, yalçın kayalardan ab-ı hayat akar. Mutfaklarında kebab pişirip yenilerek üzerine bu ab-ı hayattan içilse biraz sonra  insan yine acıkır demekte ve Keşiş Dağı’nın sularını öve öve bitirememektedir. Keşiş Dağı’nın eteğinde cümle Bursa’yı gören,çimenzar,ferahfeza,güya toprağı yeşil kadife döşenmiştir. Burada eflake ser çekmiş ulu çınarlar, kara ağaçlar, kestaneler, salkım söğütler,şimşir, servi ağaçları vardır ki gölgelerinde iki bin kişi oturabilir diyerek Mevlevihane Mesiresini anlatmaktadır. Çelebi, ayrıca ceviz ağaçlarıyla süslü tenhaca bir köşedir,lakin gayet latif havası vardır diyerek Fıstıklı Mesiresini; yerinde binadan eser yoktur,ama cana sefa verir,akarsuları ruha gıdadır,ağaçları bülbüllerin aşiyangahıdır, betimlemesiyle Karanfil Teferrücgahının güzelliğine tanıklık etmektedir. Sobran Mesiresi,Kadı Yayla Mesiresi gibi günümüzde dahi Bursa’lılar tarafından kullanılan mesire yerleriyle Keşiş Dağı’nın güzelliklerini


“laleli, sümbüllü ve reyhanlı,gül ve gülistanlı dağlar içre  geçtikçe zerrin ve reyhanın güzel kokularını alırdık…Ağaçlık içinde üç gün sohbet edüp keklik avı, balık avı tere yağları, kuru kebabları zevkini ettik…Keşiş Dağı’nda Süleyman Han pınarından yukarısı çimenzardır. Fakat çiçekleri yoktur,çıplak dağlardır. Oradan tam beş saatte Kule-i Cihan’a vardık. Burası Keşiş Dağı’nın ta tepesidir. Aşağıda bulutların şehir üzerinden geçtiği görülür. Bursa’dan tamam iki günde buraya çıkılır,ama gayet müşküldür. Kıble tarafında Kütahya Şehri,şark tarafında Söğüt Dağları görünür. Garb tarafından deniz aşırı Rumeli tarafında Gelibolu Dağları görünür. Bulutsuz havada, güneşin ziyası İstanbul Kalesi üzerine vurdukta Yedikuleleri, Sultanahmet Camiinin altı adet minareleri,Ayasofya görünür. ”

sözleriyle anlatmıştır.

2.HUKUKSAL SÜREÇ

Uludağ, Türkiye henüz milli park kavramıyla tanışmamışken, tarihsel ve doğal güzellikleri nedeniyle duyarlı Bursa’lıların 1960 yılında kurdukları “Uludağ’ı Sevenler Cemiyeti” girişimleriyle 20.09.1961 gün ve 6119-5 sayılı Bakanlık oluruyla 6831 sayılı Orman Yasası’nın 25. Maddesine dayanılarak MİLLİ PARK olarak ilan edilmiştir. 16 Mart 1976 tarihinde ise Uludağ Milli Park Müdürlüğü kurulmuş ve halen Uludağ bu müdürlük aracılığı ile yönetilmektedir. Milli Park ilanında, parkın yüzölçümü 11 bin 338 HA’dır. Bursa’lılar o tarihteki koşullarda, günlerce süren gösteriler yapmışlar, kentin ana caddelerine ULUDAĞ’I KORUMAK İSTİYORUZ, ULUDAĞ MİLLİ PARK OLMALIDIR. diye yazılar yazmışlar, Uludağ’ı korumak için çaba göstermişlerdir.
Uludağ 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni İmar Planı, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nca 5 Mayıs 1983’te onaylanmıştır. Bu planın ardından oluşan bölge, Türkiye’nin idari yapısında tanımı olmayan bir durumu ortaya çıkarmıştır. Bu bölge, ne mahalle, ne köy, ne kasaba, ne de ilçe statüsündedir. Söz konusu 1/25.000 ölçekli planın ardından Milli Parklar Yasası’na göre hazırlanan 1/1.000 ölçekli planlar Bayındırlık ve İskan Bakanlığı tarafından onaylanmıştır.
1/1.000 Ölçekli Uludağ Kayak Merkezi 1. Ve 2. Gelişim Bölgeleri İmar Planı 21 Ekim 1985’te, 1990 ve 1994 yıllarında tekrar tekrar revize edilerek, bu günkü  1. Gelişim Bölgesi adı verilen ucubeye ulaşılmıştır. O kadar ki devlet burada ortaya çıkan değişimlerle ve gelişmelerle başa çıkamamış, pragmatik bir düşünce ile bölgedeki işletmecilerden “ilave inşaat yapmayacağız” içeriğinde noter kanalı ile taahhütnameler bile almıştır. Bu taahhütnameler, Türkiye Cumhuriyeti tarihine geçen önemli bir kara mizah örneği olarak önümüzde durmaktadır. Kara mizahın en güzel örnekleri arasına giren bu taahhütnameler söz konusu iken devlet kendi eliyle 1. Gelişim Bölgesi’ne onlarca misafirhane yaparak, Uludağ konusundaki tavrını netleştirmiştir. Üstüne üstlük bu misafirhaneler, Uludağ’a gözlemevi,rasat evi, eğitim merkezi adı altında yapılmıştır.

Uludağ 1. Gelişim Bölgesi’nde yer alan ve giderek büyüyen sorunlarla mücadele edilmeksizin, Uludağ’ın başına Uludağ 2.Gelişim Bölgesi derdi açılmıştır. İlk olarak 21 Ekim 1985’te 1/1.000 ölçekli Uludağ Kayak Merkezi 1.ve 2. Gelişim Bölgeleri İmar Planı  uygulamasıyla karşımıza çıkan bölge, 1 Temmuz 1986 tarih ve 1792 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla  Turizm Merkezi olarak ilan edilmiştir. Turizm Bakanlığı açıklamasına göre
“merkezden planlama çalışmaları sonucunda Turizm kullanımına ayrılan 300’er yatak kapasiteli 12 parsel 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu ve bu kanunun 8. Maddesine istinaden çıkartılan ’Kamu Arazisinin Turizm Yatırımlarına Tahsisi Hakkındaki Yönetmelik’ kapsamında 24 Mayıs 1991 tarihinden itibaren 7 kez ilan edilmiş ve bu ilanlar sonucu 11 firmaya tahsis işlemleri gerçekleştirilmiştir.
Bu firmalardan 7’si ön izin koşullarını yerine getirmiş ve kesin tahsis işlemleri yapılmıştır. Diğer 4 firmaya ise Haziran 1997 tarihinden itibaren ön izinler verilmiştir. Müteşebbisler tarafından proje geliştirme çalışmalarına devam edilmektedir.
Söz konusu ilanlar Resmi Gazete’de ve günlük gazeteler aracılığıyla kamuya duyurulmuş ve hazırlanan şartnameler ilgili belediye başkanlıklarına gönderilerek bilgi aktarımı sağlanmıştır.”

Denilmektedir. Şu andaki fiili durum ise şöyle özetlenebilir. 7 Adet kesin tahsis yapılan parsellerden 3’ünde inşaatlar başlamış, bir numaralı parseldeki inşaatın kabası bitmiştir. Bu bölgede inşaat yapılacak 4 parselin Kırkpınarlar Su Kaynakları ve su toplama havzasının üzerine  yapılacağı ve bu kaynakların kirleneceğini ileri sürerek Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından açılan dava da halen sürmektedir.

Bu arada Uludağ Milli Parkı sınırı, 6 Haziran 1996 tarih ve 22658 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan bir karar ile 11338 HA olan Milli Park alanı 12732 HA’a çıkarılmış ve Teşvikiye Köyü(Alaçam) üst kotları da koruma altına alınmıştır. Uludağ Milli Parkı’nın sınırlarının genişletilmesi, Bursa’lıları sevindirmiş ancak bu sevinç, 11 Ocak 1998 tarih ve 23227 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “BURSA ULUDAĞ KIŞ SPORLARI TURİZM MERKEZİ” ilanı kararıyla kursaklarında kalmıştır. Turizm Merkezi olarak ilan edilen alan 6744 HA’dır. Yani bu karar ile Uludağ Milli Parkı’nın %52’si Turizm Merkezi ilan edilerek imara açılmıştır.

Bursa Barosu, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Bursa İli Koordinasyon Kurulu ve bağlı Odalar, Prof. Dr. Cevdet ATAY, Levent GENCELLİ gibi yurttaşların da müdahil olması ile söz konusu kararın yürütmesinin durdurulması ve Bakanlar Kurulu kararının iptali yönünde dava açmışlardır. 22 Nisan 1998 tarih ve 1998/1455 esas nolu kararla Danıştay YÜRÜTMEYİ DURDURMA kararı vermiştir.

 Söz konusu karar yapılacak keşif ve bilirkişi incelemesi sonuçlanıncaya dek verilmiştir. Yapılan keşif ve bilirkişilik sonuçlanmış ve mahkemeye iletilmiştir. Yüksek Mahkeme (DANIŞTAY)  Bursa Uludağ Kış Sporları Turizm Merkezi ilanı kararını İPTAL etmiştir.


3.ULUDAĞ’IN COĞRAFİ, DOĞAL VE TEKNİK ÖZELLİKLERİ

3.1.Uludağ’ın Coğrafi Yeri ve Özellikleri

Uludağ,Marmara Bölgesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Mustafa Kemal Paşa ilçesi yakınlarında yükselmeye başlayarak boydan boya tüm Güney Marmarayı geçen ve İnegöl ilçesi sınırlarında sonlanan geniş bir alana yayılmıştır. Milli Parkı ve otelleri de içine alan Uludağ ve yakın çevresi 4429000m-4452000m kuzey enlemleri ile  664000m-704000m doğu boylamları arasında uzanmaktadır. Batı Anadolu Bölgesi’nin 2543 m. yüksekliğindeki Uludağ Tepe en yüksek tepesine sahiptir. Diğer yükseltiler, Zirve Tepe (2468 m.), Kuşaklıkaya Tepesi (2232 m.), Çobankaya Tepesi (1750 m.) ve Bakacak Tepe (1743 m.)dir. Sarıalan (1621 m.), Kirazlıyayla (1505 m.) ve Kadıyayla( 1235 m.) gibi yaylaları ile Nilüfer Çayı’nın kolları olan Dombay çukuru Deresi, Softadere, Derinçay Dere gibi suları mevcuttur.

Şekil.1.Uludağ Ve Yakın Çevresinin Coğrafik Konumu

Uludağ, 1. Zamanın(paleozoik) siluriyen ve orta devoniyen ile 2. Zamanın Mezezoik(tebeşir) ve Eosen devirlerinde oluşmuştur. Ana bölüm orta devoniyende bundan 310 milyon yıl önce Hersinyen kıvrımları sırasında oluşmuştur. Ancak neojen dönemdeki epirojenik hareketler sonucunda bu günkü yükseltisine erişmiştir. Üzerinde yer alan değişik yaş ve yükseltideki aşınma düzlükleri jeolojik olarak 1. Zamanda geçirdiği jeomorfolojik evrimin kanıtıdır. Jeolojik yapısı genellikle iç püskürük  granit kayaçlarından oluşmuştur. Bunların içinde ana kütlenin çekirdeğini oluşturan ve orta bölümleri de geniş alanlar halinde yüzeyleyen  eliptik büyük bir granodiorit plutonu yer almaktadır. Ayrıca kütlenin yüksek kesimlerinde taş halkalar, taş kümeleri ve girland taraçaları gibi çeşitli periglasiyal biçimler yaygındır. Dik yamaçlar, sarp kayalıklar, derin ve oylumlu vadiler, yüksek yaylalar, dağ gölleri, çağlayanlar Uludağ’ın jeolojik yapısına ilginçlik katan özellikleridir. Uludağ’ın dar bir sırt halinde uzanan ve üzerinde çeşitli karstik çukurların da yer aldığı zirvesine, dik bir duvar gibi yükselen bir diklikten çıkılır. Dirençli mermerlerden oluşan bu dikliğin kuzey yamaçları buzul çağına değin 9 sirk tarafından kemirilmiştir. Bu sirk çukurlarında göller yer alır.
 Bir granit Batoliti olan Uludağ,bu günkü görünümünü Post Midsoen Tentonik hareketlerle kazanmıştır. Yurdumuzdaki ilk don stürüktür toprakları yani ilk buzul devri izleri Philippson tarafından Uludağ’da saptanmıştır. Uludağ’ın kuzeye bakan yamaçlarında buzullar tarafından şekillendirilmiş oluşumlar ve ilginç görünümlü kaya kitleleri vardır.(Yılanlıkaya, Devetaşı, Cennetkaya, Çobankaya gibi)

Uludağ’ın Milli Park sınırları içinde kalan yüksek kesimlerinde buzul gölleri mevcuttur. Buzulların Uludağ’ın yüksek kesimlerinde gelişmesi ve buzul aşındırması sonucu oluşan teknelerin sularla dolması sonucu oluşmuşlardır.(Karagöl, Aynalıgöl, Kilimligöl, Buzlugöl)


Uludağ’ın tek yolu Bursa’dan Çongara köyü civarından geçerek Hüseyinalan Köyü’ne oradan Kirazlıyayla’ya ve Kızlar Pınarı’na  kadar giden (Bu yola Sanatoryum Caddesi denilmektedir.)  ve oradan bu günkü oteller bölgesine gelmeden Sarıalan mesire yerine  döner. Sarıalan yerine oteller bölgesine yönelindiğinde bölgeyi boylamasına geçerek ring yolu ile geriye dönen yola, toprak şoseden Volfram Madeni Tesisleri ve Çobankaya ile Bakacak’tan gelen yol bağlanır. 

3.2.Su Kaynakları

Bursa’nın su kaynağı Uludağ’ın kendisidir. Daha doğru bir ifade ile Bursa kenti ve ovasının bu kadar verimli olması, Uludağ’a ve ondan doğan su kaynaklarına bağlıdır. 1997 yılı Bursa Su ve Kanalizasyon İdaresi(BUSKİ) verilerine göre
                    Doğancı Barajı                89.0 Milyon m3
                    Pınar Kaynaklı Sular         5.5 Milyon m3
                    Yeraltı Suları                   16.0 Milyon m3
olmak üzere toplam 110.5 milyon m3  su kullanılmaktadır. Bu mevcudun tamamı Uludağ kaynaklı olup,kentteki halkın kullanım suyundan, tarımsal amaçlı sulamaya, endüstriyel kullanıma dek tüm alanlarda Uludağ kaynaklı sular kullanılmaktadır. Doğancı Barajı rezervleri kenti beslemekte kim zaman yetersiz kalmaktadır. Bu amaçla Doğancı üzerine bir rezervuar baraj inşaatına başlanmıştır. Bu aynı zamanda bir başka gerçeğe de işaret etmektedir. Doğancı ile Uludağ’dan tuttuğumuz su bıraktığımız sudan daha azdır. Ayrıca pınar kaynaklı suları yılda 23 milyon m3  düzeyine çıkarmak olanaklıdır. BUSKİ tarafından pınar kaynaklı sulara yönelik olarak planlar yapılmış,bazı noktalardaki çalışmalar kullanıma sunulma düzeyine gelmiştir. BUSKİ 2040 ‘lı yıllar için önüne koyduğu hedefi 2020 düzeyine çekmiştir. Uludağ pınar kaynaklarından doğal cazibe ile gelen sulardan 140.000 kişinin yaralanması ve beslenmesi olanaklıdır.

Kaldı ki diğer bir kaynak olan  yer altı suları da yılda 60 milyon m3 su verir düzeye çekilebilecek durumdadır. BUSKİ bu konudaki projelerini oluşturmuş ve gerekli arıtma,pompaj istasyonlarının ihaleleri gerçekleştirilmiştir. Şimdi, 11 Ocak 1998 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile  Uludağ’ın %52 ‘lik bölümü Turizme ve dolayısıyla imara açılırken bu su kaynakları ne derece düşünülmüştür? Öte yandan bu kaynakların içerisinde en büyüklerinden birisi olan ve şu anda kentte yaşayanlardan yaklaşık 10.000 kişinin kullandığı su olan KIRKPINARLAR su kaynağı ve su toplama havzası üzerine  Uludağ 2. Gelişim Bölgesi adlı bir ucube yapılmaktadır. Toplam 12 parselden oluşan bu bölgenin tamamı Kırkpınarlar su toplama havzası ve su kaynakları üzerinde yer almaktadır. Bu cinayettir. Bursa Büyükşehir Belediyesi söz konusu inşaatlarla ilgili olarak yargıya baş vurarak kararın iptalini istemiştir. Buna karşın bölgedeki otel inşaatları sürmektedir. Otelciler inşaatları önümüzdeki sezona yetiştirebilmek amacıyla  bütün güçlerini seferber etmişlerdir.
 
3.3.Uludağ’ın Orman Dokusu

Botanikçi MAYR’ın orman zonlarını çeşitli yüksekliklerde karakterize etmesi ve 45 dakikalık bir araç yolculuğu ile bu zonların görülebilmesi açısından Uludağ, dünya ormancılık literatüründe bilimsel ve görsel açıdan özel bir önem taşımaktadır.
12762 HA’lık toplam milli park alanının 9104 Ha’lık kısmı yani %80,3’ü orman alanıdır. Bunu %16,6 ve 2109 Ha ile kayalık alanlar, %3 ve 32,5HA ile orman içi açıklık alan ve %0,1 ve 30 HA ile su ile kaplı alanlar izlemektedir. Uludağ’ın ovadan zirvesine doğru değişen yüksekliklerde  farklılıkları gözle izlenebilen zengin bir bitki örtüsü ve orman kuşaklarına sahip olduğunu belirtmiştik. Bu dağılım turistik açıdan oldukça önemlidir.
Deniz seviyesinden 250 m. yüksekliğe kadar defne, zeytin ve kızılağaçtan oluşan sert yapraklı orman kuşağı (LAURETUM),

250 - 750 m. yükseklikler arasında Meşe, Karaağaç, Kestane, Ceviz, Çınar, ve Fındık ağaçlarının yer aldığı sıcak altı orman kuşağı(CASTANETUM),

750 - 1.000 metreler arasında Kayın ve  Karaçam ağaçlarının egemen olduğu serin üstü yapraklı orman kuşağı(FAGATUM),

1.000 - 2.000 m. yükseklikler arasında Göknar, Karaçam, Ardıç, Titrek Kavak ağaçlarından oluşan ibreli orman kuşağı(ABİETUM),

2.000 metrenin üzerinde ise Bodur Ardıç, Ayı Üzümü, Katır Tırnağı, Kekik, Sığır Kuyruğu ve Aslan pençesi gibi türlerin yer aldığı Alpin Bitkiler Kuşağı(ALPINETUM), yer almaktadır.  

3.4. Uludağ Florası

Uludağ, gerek alpin türlerini,gerekse Türkiye ve yalnızca Uludağ’a özgü endemik bitki türlerini içeren zengin bir bitki örtüsüne sahiptir. Bu endemikler genel olarak Zirvetepe - Kuşaklıkaya gibi yüksek ve kayalık alanlarda yaygın olarak yer almaktadır. Uludağ’ın tümünde 104 adet endemik tür saptanabilmiştir. Bunların 28 adedi de bu söz konusu bölgede yer almaktadır. Alpin bölge adı verilen bölgede ise bu sayı 54’e yükselmektedir. Bu, dağın tümünün endemik türler açısından ne kadar zengin olduğunu göstermektedir. Sadece Uludağ’da yetişen, Uludağ’a özgü, Festuca punctoria gibi bir türün bölgede geniş topluluklar halinde görülmesi bile Uludağ’ın floristik açıdan zenginliğini ortaya koymaya yeterlidir. Ayrıca Türkiye endemiği olan Festuca cyllenica ’nın ve Acantholimon ulinicum, Astragalus sibthorpianus, Platago holosteum, Patrata Juniperus, communis, Vaccinium myrtillus, Nardus stricta gibi türlerin egemen olduğu  topluluklarda Uludağ’da geniş alanlara yayılım göstermektedir. Alpin zonun tipik topluluklarından olan ve yastık biçiminde olan Acantholimon ulicinum topluluğunun beraberinde Festuca punctoria toplulukları da yer almaktadır.

Aynı alanlarda Erodium sibthorpianum, Arabis drabiformis, Galius olypicum, Astragalus sibthorpianus, A.hirsutus, A. asciocalyx, Asyneuma rigidum, Centaura drabifolia, Alopecerus lanates, Mantiola montana, Scorzonera pigmaca, Olymposciadium caespitosum, Linum olympicum, Papaver polisum, Paronyehta amani, Stachus tmolea gibi  endemik türlerle birlikte  Veronica caespitosa, Euphrasia salisburgensis, Minuartia juniperina, Scorzonera cadmae, Corex kitaibeliana, Silena falcata, Cruciata Taurica, Onobrychis montana gibi tipik alpin türlerde söz konusudur.

Daha alt bölgelerde ve subalpin bölgelerde Festuca cyllenica, platago atrata, P.holosteum, Juniperus commonis, Vaccinium myrtillus ile daha sulak ve nemli bölgelerde Nardis Stricta ile Acrostis canina toplulukları rahatlıkla ve yaygın olarak  izlenebilmektedir. Ruderal topluluklar olan Rumex olympicum, Verbascum olympicum ve Achillea multida gibi topluluklara da özellikle oteller bölgesinde sık rastlanmaktadır. Bununla birlikte, Gentiana lutea türü  sadece Tutyeli ve tepesi civarında yaşar ve ekonomik değeri olan bu türü de Uludağ barındırmaktadır.

Kuşaklıkaya, Şahinkaya, Tutyeli ve Zirvetepe’nin çevresi endemik ve nadide türler açısından  oldukça zengindir. Aubretia olympica, Erodium  sibthorpianus, Gypsophila olympica, Astragalus sibthorpianus, Mathiola montana, Olymposciadium caespitosum, linum olympicum, Papaver polisum, Paronychia amani, Stachus tmolea, Hieraceum bormuelleri gibi  endemik türler Kuşaklıkaya tepesinin güney yamaçlarında ve bu noktalardan Zirvetepe’ye değin  yayılış göstermektedirler. Hoş kokulu bir tür olan Ziziphora clinopodioides gibi türlerde Zirvetepe’nin  güney yamaçlarında sıkça rastlanılan türlerdendir.

Bölgenin diğer bir özelliği ve ilginçliği de bitki türlerinin dağılımına ilişkin olanıdır. Alpin alanlar ile Juniperus communis, Vaccinium myrtillus gibi çalı karakterli türlerle, Nardus stricta, Trifolium repens, agrostis canina gibi nemli alan çayırlarının yer aldığı subalpin bölgede, hatta kayalık alanlarda bile  dağılım açısından farklılıklar göstermektedir.

3.5.Uludağ Faunası

Olağanüstü doğa güzelliklerine ve floraya sahip  olan Uludağ’da, elverişli doğa koşulları nedeniyle, sayıları giderek azalsa da Ayı, Kurt, Çakal, Tilki, Geyik, Karaca, Tavşan, Sansar, Yaban Domuzu, Keklik, Yabani Güvercin, Akbaba, Kartal, Çaylak, Bülbül, Çalıkuşu ve Üveyik gibi çeşitli türde canlılar yaşamakta ve insanoğlu izin verdiği ve onları rahatsız etmediği takdirde kendi ekolojik koşulları içerisinde rahatça çoğalmaktadırlar. Uludağ’da bir zamanlar bol olduğu bilinen Dağ Keçisi, Geyik ve Karacaların soyu, düzensiz avlanma ve doğanın giderek artan hızla tahrip olması nedeniyle tükenmiştir. Uludağ’ın derelerinde oteller bölgesinden kaynaklanan kirlilik,Volfram madeninden geçmişte kaynaklanan kirlilik nedeniyle kırmızı benekli Alabalık nesli oldukça azalmış olmasına karşın hala bulunabilmektedir.


1962 yılında Bursa - Uludağ karayolu üzerinde 80 HA’lık  bir alanda kurulan “YEŞİL TARLA GEYİK ÜRETME İSTASYONU”nda Geyik ve Karaca üretme çalışmaları yapılmaktadır. Uludağ’ın diğer özel sakinleri ise “SAKALLI AKBABA (GYPATEUS BARBATUS)” ve Uludağ’a özgü bir tür olarak yılda ancak 4-5 gün izlenebilen “APOLLON KELEBEĞİ (PARNASSIUS APOLLO I)” sayılabilir. Ayrıca çeşitli dönemlerde  iki çift KAYA KARTALI da  bölgede gözlenmiştir.

3.6.Uludağ ve Çevresinin Toprak Yapısı

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün 1995 yılında yayınlanan 1938 Eski Amerikan sınıflandırma sisteminin Büyük grupları düzeyinde yapılmış 1/100000 ölçekli Bursa İli Arazi Varlığı haritası ve raporu incelendiğinde de görülebileceği gibi Uludağ ve yakın çevresinin tamamına yakın bir bölümünde Kireçsiz Kahverengi Orman Toprakları; Mürseller, Kirazlı ve Kızıl köyleri  çevresinde ise küçük yayılım alanları ile kahverengi orman toprakları yer almaktadır. Orman sınırının bittiği kesimlerde (Alpin kuşakta) çeşitli anamateryaller üzerinde bozuk drenaj, soğuk iklim koşullarında gleyleşme ve az olarakta kalsifikasyon  işlemleri ile oluşmuş Yüksek Dağ Çayır Toprakları lokal olarak yayılım göstermektedir. Ayrıca Paşaçayı Tepe, Zirve Tepe, Uludağ Tepe ve Çavuşdüzü Tepesini bağlayan hat boyunca (yaklaşık olarak 2000 m ve üzerinde) doğal toprağı olmayan çıplak kayalık ve taşlık alanlara da rastlanmaktadır.
Kireçsiz kahverengi topraklar ABC horizonlu bir profile sahiptirler. Söz konusu toprakların oluştukları alanlarda yıllık ortalama yağış 700-800 mm, doğal bitki örtüleri orman ağaç ve ağaçcıklarıdır. Orman ağaçlarının seyrek olduğu yerlerde maki ve çalı formasyonları yer almaktadır. Bu toprakların üzerinde oluştukları anakayalar andezit, dazit, granit, marn, konglomera, kum, kil ve çakıl depoları olup içerisinde kireç içermeyen asit karakterli kayalar çoğunluğu oluşturmaktadır.
Bu toprakların en önemli sorunları üzerinde oluştukları topoğrafyalarının dik, sarp veya aşırı dalgalı olması nedeniyle meydana gelen şiddetli erozyona bağlı toprak sığlığıdır. Bu özellikleri nedeniyle Uludağ ve yakın çevresi topraklarının tamamının arazi kullanma yeteneği sınıfı “VIIes” olarak belirlenmiştir (KHGM, 1995).Bu yetenek sınıfına ait araziler kesinlikle orman örtüsü altında bulundurulması gereken ve ve diğer kullanımlara uygun olmayan toprakları kapsamaktadır. Bu nedenle Uludağ ve yakın çevresindeki toprakların erozyonla yok olup gitmemesi için en azından şimdiki durumlarını koruyacak ve geliştirecek kullanımların uygulanması, yürürlüğe konması zorunludur. Uludağın Kuzeye bakan eteklerinde yeralan Bursa Şehrinin geleceği için, İzmir’de, Bartın’da, Senirkent’te Karabük’te yaşanan sel felaketlerininin, heyelanların olmaması, doğal su kaynaklarının kurumaması ve kirlenmemesi için bu durumun ne kadar önemli olduğu rahatlıkla anlaşılabilir.

3.7.Uludağ’ın İklimsel ve Meteorolojik Özellikleri

Uludağ’ın iklim ve meteorolojik özelliklerini ortaya koyabilmek için kuzey yamaçlardaki bilgileri ele almakta yarar vardır. Zirvetepe(1920m), Sarıalan(1620m), Kirazlıyayla(1500m), Yeşilkonak(1025m) gibi noktalarda bulunan meteoroloji istasyonu verilerini  değerlendirmek ve bu verileri Bursa Meteoroloji İstasyonu(100m) verileri ile karşılaştırmak

 gereklidir.

Bu istasyonların verilerine göre yıllık yağış kentten (713mm), Zirvetepe’ye (1545mm) kadar artmakta iken sıcaklık ise tersine 14,4 0C’den 4,4 0C’ye düşmektedir. Ortalama kar yağışlı günler kent içinde 8 gün iken, Sarıalan’da 66 gün, Zirvetepe’de 63 gündür. Kar yağışlı günler Zirvetepe ile Sarıalan’da aşağı yukarı eşit iken karla örtülü günlerde farklılıklar vardır. Karla kaplı günler Sarıalan’da 134 gün iken Zirvede 178 gündür.




4.Turizm Açısından Uludağ ve Beklentiler

Uludağ Ülkemizdeki en önemli kış sporları ve Turizm merkezlerinden birisidir. Kayak pistleri genel olarak 15 Aralık - 15 Nisan tarihleri arasında hizmet vermekte,10 adet telesiyej, 5 adet teleski olmak üzere 15 adet mekanik tesis mevcuttur.

Bölge’de Turizm İl Müdürlüğü’nün 1998 yılı Mart ayı sonu itibariyle bildirdiği verilere göre Uludağ’da turizm işletme belgeli konaklama tesisi sayısı  15 olup 1036 odada 2234 adet yatak bulunmaktadır. Ayrıca Resmi kuruluşlara ait 14 kuruluşun misafirhanelerinde de 2000 civarında yatak olduğu bilinmektedir. Yani toplam olarak 29 adet tesiste  4300 civarında yatak yer almaktadır.

Tesisin Yeri
Sayısı
Oda Sayısı
Yatak Sayısı
İl Merkezi
23
1753
3515
İlçeler
6
237
489
Uludağ
15
1036
2234




TOPLAM
44
3026
6238
Tablo.1.Turizm İşletme Belgeli Konaklama Sektörü Oda/Yatak Sayısı


Tesisin Yeri
Sayısı
Oda Sayısı
Yatak Sayısı
İl Merkezi
3
144
269
İlçeler
4
315
824
Uludağ
7
1021
2161




TOPLAM
14
1480
3281
Tablo.2.Yatırımda Bulunan Tesislerin Oda/Yatak Sayısı

Tablo.2.’den de görüleceği gibi 2.Gelişim Bölgesi olarak adlandırılan bölgede yapılmakta olan 7 adet tesis de eklendiğinde Uludağ’daki tesis sayısı 36’ya yatak sayısı ise 6500’e ulaşacaktır. O halde bunca tesis,oda ve yatak sayısına göre  Uludağ’da konaklayan,geceleyen turist sayılarına bakmakta ve bu sayılar ile fiziki varlığı karşılaştırmakta yarar vardır.




Oda Doluluk
Yerli
Yabancı
Toplam
Yıllar
Oranı(%)
Turist
Turist
Turist Sayısı
1989
50
37952
7170
45122
1990
51
45867
954
46821
1991
47
42073
497
42570
1992
55
47776
2184
49960
1993 
50
44708
516
45224
1994
14
12879
107
12986
1995
46
23299
1128
24428
1996
35
17013
864
17877
Tablo.3.Yıllara Göre Uludağ’da Konaklayan Turist Sayısı



Yerli
Yabancı
Toplam
Yıllar
Turist
Turist
Turist Sayısı
1989
138368
12703
151071
1990
149433
3444
152877
1991
164787
1641
166428
1992
139981
5792
145773
1993
87723
1803
89526
1994
95791
204
95995
1995
48181
1869
50050
1996
52528
1488
54016
Tablo.4.Yıllara Göre Uludağ’da Geceleyen Turist Sayısı

Görüldüğü gibi 1980’li yılların sonunda % 50’ler düzeyinde olan doluluk oranı 1996’da % 35’lere düşerken, 45.122 kişilik konaklama kişi sayısı yıllar içinde giderek azalan bir trend izlemiş ve 1996 yılında 17.877’ye kadar düşmüştür. Öte yandan geceleme sayısı 1989’daki değer olan 151.071 kişiden 1996 tarihinde 54.016 kişiye kadar düşmüştür. Bir diğer nokta ise gerek konaklama ve doluluk oranı üzerine ve gerekse geceleme açısından  yerli turistlerin ezici bir üstünlükleri vardır.1989’da  7170 olan yabancı turist sayısı 1993’de 107 kişiye düşmüştür. 1996’da ise bu sayı 864 kişidir. Her iki veri grubunda ortaya çıkan trendler aşağıda yer alan grafiklerle daha da çarpıcı hale gelmektedir.

                 Grafik.1.Uludağ’daki Tesislerin Doluluk Oranı

              Grafik.2.Uludağ’daki Tesislerin Konaklama ve Geceleme Sayıları

Turizm faaliyetleri sürekli gerileme gösterirken Bölgeye ek olarak 7 adet tesisin yapılmakta olması ve daha da 5 tesisin yapılmak istenmesi anlaşılmaz bir durumdur. Varolan tesislerdeki doluluk oranı düşerken yeni tesisler yapılmasının başkaca bir amacı olduğunu düşünmek gerekmektedir.

Kış sporlarına ilişkin mekanik tesislerin ve pistlerin durumuna bir göz atacak olursak vehamet daha da artacaktır. Toplamda 15 mekanik tesisin bulunduğu bölgede tesislerin yıllık,aylık ve günlük bakımları ve periyodik denetimleri yapılmamaktadır. Söz konusu tesislerde her sene kazalar olmakta, insanlar ölmektedir. Pistlerin ise standartlara uygun olmayışı,işaretlenmemiş olması nedeniyle her yıl yüzlerce kişi kaza geçirmekte kırıklar,travmalar vb. yaralanmalar olmaktadır. Ayrıca mekanik tesislerin tek elden işletilmiyor oluşu da sporcu yada kayakçıların çıkışlar için ayrı ayrı ödemeler yapması sonucunu doğurmakta ve maliyeti arttırıcı bir unsur haline gelmektedir. Hem mekanik tesislerin ve pistlerin yeterli olmayışı hem de konaklama  ve kayak yapmak için ödenen bedellerin yurtdışı fiyatlarla karşılaştırıldığında bile pahalı olması gibi nedenlerle Uludağ kış turizmi açısından, arpalık olarak adlandırılan kamu kurumu misafirhaneleri olmasa yok sayılabilir bir noktadadır.

Konuya birde kayak sporu açısından yaklaşmak gereklidir. Çünkü Uludağ’da yapılan kayak ile kayak sporu arasında  önemli farklılıklar vardır. Bunu ortaya koyarak turizmin neden gelişmediğini saptamakta olanaklı hale gelmektedir.

Uludağ’ın ülkemizin kayak sporunda ayrıcalıklı bir yeri vardır. 17.yüzyılda Uludağ köylüleri şehre ayaklarına takılan ve İVİK  adı verilen bir tür kayakla inerler ve çıkışta kayaklarını sırtlarına bağlayarak geri dönerlerdi. Bu nedenle o zamanki dağ köylülerine şehirde yaşayan insanlar İVİKÇİ derlerdi.

Türkiye’nin ilk kayak kulübü de Bursa’da kurulmuştur. Saim ALTIOK tarafından 1932 yılında kurulan BURSA DAĞCILIK ve KIŞ SPORLARI KULÜBÜ’nün Kayak Federasyonu’ndan bile önce kurulmuş olmasına dikkatleri çekmek gereklidir. Cumhuriyet döneminde Halkevleri eliyle tüm ülkede kayak sporunun yaygınlaştırılması ve benimsetilmesi yönündeki  çabalarda Uludağ, ülkemizdeki diğer kayak alanlarının(Elmadağ, Erciyes, Sarıkamış, Palandöken) oluşumuna öncü olmuş ve katkı koymuştur.

Eskiden kayak yapmak için Uludağ’a çıkanlar, yoğun kar yağışı ve ulaşımın güçleşmesi nedeniyle ancak Karabelen’e kadar çıkabilmekte, oradaki Jandarma Karakolu’nda ısınıp yemek yemekteydiler. Kirazlıyayla’da yapılan sığınak binasında, Uludağ’ın ilk kayak şehitleri de verilmiştir. Prof. Dr. Fuat Külünk ve Ankara Demirspor kayakçısı Şevket Bey sobadan çıkan gazla zehirlenerek ölmüşlerdir.

1. Gelişim Bölgesi’nde yapılan ilk yapı 1933’te yapılan Büyük Otel’dir. Bu günkü Kayakevi ise 1935 yılında açılmıştır. Türkiye’nin ilk kez katıldığı 1936 Kış Olimpiyatları için Milli Takım Kampı burada açılmıştır. Aradan geçen uzun yıllar, bu sporu geliştirmemiş aksine geriletmiştir. 1997 yılında Kayseri’de gerçekleştirilen Kulüpler arası yarışa Bursa’dan yalnızca DSİ Nilüferspor Kulübü katılabilmiştir.

3289 Sayılı yasa, Beden Terbiyesi ve Spor Genel Müdürlüğü ’nün  örgütlenme ve çalışma esaslarını düzenlemektedir. Yasaya göre yapılması gereken çalışmaların hiç birisi yapılmamıştır. Bu noktada kayak sporu açısından Uludağ’daki kayak sporu alt yapısına bakmak gereklidir. 5880 m2 üzerinde kurulu ve Beden Terbiyesi  ve Spor Genel Müdürlüğü ’nün malı olan 19 oda ve 120 yataklı 85 kişiye yemek hizmeti verecek biçimde üretilen bir KAYAKEVİ vardır. Yine işletmesi Beden Terbiyesi  ve Spor Genel Müdürlüğü tarafından yapılan  FATİNTEPE SIĞINAK binası 1982 yılında yanmış, 1987’de yeniden yapılarak sporcuların kullanımına açılmıştır. 60 yataklı bu tesisin sadece 8 odasında duş ve tuvalet bulunmaktadır. 1. Gelişim Bölgesi ile burası arasında 510 metre uzunlukta, 50 sandalyeli olarak  1961’de yapılan  1. Gelişim Bölgesi Telesiyeji  bulunmaktadır. Bu tesis ilk satılan tesis olmuştur. Yap-İşlet-Devret yöntemi ile 10 yıllığına Uludağ Turizm A.Ş.’ ne verilmiştir.

İkinci mekanik tesis ise Mandıra bölgesi ile Kuşaklıkaya arasında yer alan 1440 metrelik 130 sandalyeli 2. Gelişim Bölgesi Telesiyejidir. Bu tesis de 1990 yılında gerçekleşen bir helikopter kazası ile üç sezon kapalı kalmış 1994 yılında tekrar açılabilmiştir. İşte Uludağ’daki kayak sporunun alt yapısı bu kadardır ve komiktir. Sporcu sayılarına baktığımızda ortaya çıkan sonuç ise dramatik ve trajik bir komedya niteliği taşımaktadır.

Kayak
Kadın
Erkek
Toplam
Sezonları
Kayakçı
Kayakçı
Kayakçı
1984-85
36
92
128
1985-86
38
100
138
1986-87
42
105
147
1987-88
44
111
155
1988-89
46
118
164
1989-90
53
163
216




1994-95
22
62
84
1995-96
35
75
110
Tablo.5.Lisanslı Kayakçıların Kayak Sezonlarına Göre Sayıları

1984 Yılında 128 olan kayak sporcusu sayısı 10 yıl sonra 1996’da 110’a düşmüştür. Aynı dönemde ise Bursa kentinin nüfusu yaklaşık iki kat artmıştır. Bu durum hem tesislerdeki yetersizliği ve hem de bu konuda yetkisi bulunan kurumların çalışmadığını açık bir biçimde ortaya koymaktadır. Bursa’da DSİ Nilüferspor, Ormanspor, Karayolları Yolspor, TEK, PTT gibi kulüplerle sürdürülen kayak sporu, bu gün sadece DSİ Nilüferspor ve Karayolları Yolspor Kulüplerince devam ettirilmekte iken 1987 yılında kurulan Bursa Kayak Kulübü  ise 1932’de kurulan kurum dışı ilk kulübü saymazsak, Bursa’da kurulan ilk kurum dışı kulüp olma özelliği taşımaktadır. Trajedi buradadır, ülkemizin en önemli kayak merkezinde yalnızca bir adet kulüp vardır.

Öte yandan Uludağ, büyük yerleşim yerlerine yakınlığı,kamp ve günübirlik kullanım alanlarının çokluğu nedeniyle, Bursa ve çevresinde yer alan illerin rekreasyonel  isteklerine de yanıt vermektedir. Uludağ Milli Parkı’na giriş yapan günlük ziyaretçi sayısı 35.000 lere ulaşmakta olup, yıllık ziyaretçi sayısı ortalama 1.000.000 kişi civarındadır. Uludağ Milli Parkı içinde sadece günübirlik ve kamp yapma faaliyetlerine ayrılan Günübirlik Kullanım ve Kamp alanları mevcut olup, bu alanları aşağıda sıralanmıştır.


Karabelen Günübirlik Kullanım Alanı,

 Uludağ Milli Parkı’na giriş yapılan alanın adı Karabelen’dir. Sadece günübirlik ziyaretçilere hizmet vermek amacıyla kurulmuştur. Ziyaretçilerin gereksinimlerini karşılamak üzere tuvaletler,çeşmeler ve piknik yerleri vardır.


Kirazlıyayla Günübirlik Kullanım Alanı,


Uludağ Milli Parkı girişine 6 km. uzaklıkta Kirazlı köyünün üst kısımlarında yer alan bu alan da günübirlik ziyaretçiler için tasarlanmış olup,tuvalet, çeşme ve piknik yerleri ile bir tane kır gazinosundan oluşan rekreatif alan vardır. Ayrıca burada Uludağ Üniversitesi’ne ait bir konaklama tesisi ile T.C. Maliye Bakanlığı’na ait Eğitim ve Dinlenme tesisi vardır.


Sarıalan Kamp ve Günübirlik Kullanım Alanı,

Karayolu ile Uludağ Milli Parkı girişinden 11 km uzaklıkta bulunan Sarıalan Kamp ve Günübirlik Kullanım Alanı’na teleferik ile de ulaşılabilmektedir. 300 Çadırlık kamp yeri bulunan bölgede 25 kamp barakası, 4 adet Bungalow tipi kamp birimi vardır. Kamp yapanların gereksinimlerini karşılamak üzere içinde duşları,tuvalet ve çamaşırhaneleri bulunan bir sıhhi tesiste bölgede yer almaktadır. Ayrıca 2 adet kır gazinosu, 9 adet satış dükkanı, çocuklar için oyun parkları, günü birlik kullanıma yönelik tuvalet ve çeşmeleri bulunan bölgede, yaz aylarında Sarıalan - Çobankaya arasında çalışan bir telesiyej de bulunmaktadır.

Çobankaya Kamp ve Günübirlik Kullanım Alanı,

Çobankaya Kamp  ve Günübirlik kullanım Alanı da Uludağ Milli Parkı girişinden 15 km. uzaklıkta yer almaktadır.200 Adet çadırlı kamp alanı vardır. 1 Adet sıhhi tesis kompleksi ile 1 adet satış büfesi, mescidi, çeşmeleri ve piknik üniteleri de alanda hizmete hazır durumdadır.


Son yıllarda ülkemizde de gelişmeye başlayan alternatif turizm hareketleri Uludağ açısından önemli bir çıkış noktası oluşturacağı gibi, bu türdeki turizm faaliyetlerinin doğaya verdikleri zarar diğer türlerden daha az olmaktadır. Bu türdeki faaliyetlerden en çok bilinenleri Dağcılık,Trekking ve Hiking olarak bir grupta incelenebilir.

Uludağ 2543 m. Yüksekliği ile Batı Anadolu’nun en yüksek noktasıdır. Marmara Denizi’nin güneyinde ve denize yakın ve açık oluşu nedeniyle  suyun buharlaşmasından oluşan bulutlar  Uludağ’da yoğunlaşır. Bu Uludağ’ın havası üzerinde doğrudan etkiye sahiptir. Bu nedenle Uludağ’da bir gün içerisinde dört mevsimi birden yaşamak olanaklıdır. Yani yazın kışı andıran bir gün yaşanabileceği gibi, kışında yazdan kalma bir gün yaşamak olanaklıdır. Uludağ yüksek olmayışı nedeniyle geçmişten beri bu tür faaliyetleri yapanlar tarafından hep küçümsenmiştir. Ancak her ne kadar yükseltisi az da olsa ani hava değişimlerinin yarattığı etki nedeniyle Türkiye’de ciddiye alınası gereken dağlar arasında yer almaktadır. Nitekim basına sık sık yansıyan mahsur kalma, kaybolma olaylarının büyük çoğunluğu bu türdeki hava değişimlerinin sonucunda ortaya çıkmaktadır. Uludağ ile ilgili bir diğer özellikte şehir rakımı ile dağ arasında yer alan yükseklik farkının çok kısa bir mesafede artması olarak özetlenebilir. Bu durum zaman zaman aklimatizasyon sorunlarına yol açabilmektedir. Diğer bir özellik ise havanın kararsız bir yapıda olması nedeniyle yaz/kış ayrımı olmaksızın aniden bastıran sis ve buna bağlı yaşanan sorunlardır. Sisi yaratan nedenlerin başında ise  gece ile gündüz arasındaki sıcaklık farklarıdır. Gündüzleri 25 0C olabilen sıcaklık geceleri -50C’ye kadar düşebilmektedir. Kışın yapılacak etkinliklerde de Uludağ’daki kar kalınlığının 4-5 metre civarına ulaşabildiği ve uzun süreli yağışlar olabileceği dikkat edilmesi gereken bir olgudur.

Tüm tehlikelerine karşın eşsiz doğası,floristik ve yabanıl yaşamı ile Uludağ öteden beri bu türdeki turizm faaliyetleri için önemli bir merkez olma işlevi taşımıştır. Bu çalışmalar geliştirilerek Turizme yönelik çabalar yoğunlaştırılabilir.

Alternatif turizm faaliyetleri açısından diğer bir alan ise yabanıl hayvanların ve bitki örtüsünün ilginçliği nedeniyle bölgeye gelebilecek izleme ve fotoğraflama meraklılarıdır. Özellikle Apollon Kelebeği yılın bir kaç gününde ve sadece Uludağ’da izlenebilmektedir. Yabancı ve zengin turistler bu güzellikleri izlemek için milyarlarca lira harcamakta, yabancı ülkelerde bu canlıların fotoğraflarını çekebilmek için yüksek bedeller ödeyerek izin almak zorunda kalmaktadırlar. Bununla ilgili olarak hazırlanabilecek bir proje ile yüksek  ve “temiz” turizm girdisi sağlamak olanaklıdır.

Son iki yıldır ise Uludağ otelcilerinin yapay kar ile kayak sezonunu uzatma çabalarını izlemekteyiz. Alınan son haberler, önümüzdeki sezonun yapay karla daha uzun olacağını göstermektedir. Bu tam anlamıyla bir vodvil niteliği taşımaktadır ki gülelim mi? Ağlayalım mı?

Sorun kar miktarını ve kar kalma süresini artırmak değildir. Uludağ pistlerinin bakımı yapılmamakta, pistler uluslar arası normlara uygun olarak işaretlenmediği için  her sene üzücü bir çok kaza olmaktadır. Öte yandan pistlerin iyi düzenlenmemiş ve otellerin pistlerin doğal uzantı hattına yapılmış olması, 4-5 km. uzunluğa  ulaşabilecekken  pistler 1-2 km uzunlukla sınırlanmıştır.

Diğer taraftan Bursa, son yıllarda adını “Kongre Kenti” olarak duyurmaya başlamış bazı önemli ve büyük kongreler Bursa’da ve Uludağ’da düzenlenmiştir.  En son Uluslararası Diş Hekimliği Kongresi’ne de ev sahipliği yapan Bursa, bu konuda yapılabilecek çalışmalarla Türkiye boyutlarını aşan bir kongreler kenti olabilecektir. Bu yolla yapılacak tanıtım için ise Uludağ Milli Parkı’nı bu günkünden daha iyi korumak ve geliştirmek zorunluluğu söz konusudur.