ULUDAĞA DAİR
Yedi
yıldır Uludağ’la göz göze bakışıp dururuz.
Ne
o kımıldanır yerinden,
ne de ben,
lakin
birbirimizi yakından tanırız.
Gerçekten
yaşayan her şey gibi gülmesini ve kızmasını bilir.
Bazan,
hele kışın,hele geceleri,
hele rüzgar kıbleden estiği zaman,
karlı
senaberlikleri,yaylaları, donmuş gölleriyle
uykusunun içinde şöyle bir kıpırdanır.
Ve
orda, en yukarda, en tepede oturan keşiş,
uzun sakalı darmadağın
ve
etekleri savrularak
rüzgarın önünde haykıra haykıra iner
ovaya
Sonra,
bazan,
hele Mayısta şafak vakitleri,
masmavi, uçsuz bucaksız,koskocaman,
hür ve bahtiyar
yepyeni bir dünya gibi yükselir.
Sonra
bazan, gün olur.
Gazoz şişelerindeki resimlerine benzer.
Ve
ben anlarım ki, görmediğim otelinde
kayakçı bayanlar kanyak
içerek
kayakçı baylarla dalga
geçmekteler.
Ve
gün olur,
şalvarı
sarı pırpıt bezinden , kara kaşlı dağlılarından biri
Mukaddes
Mülkiyetin mihrabında kesip komşusunu
misafir
gelir bize,
71’inci koğuşta on beş
yıl yatmaya
Nazım
HİKMET
1. GİRİŞ
Ege denizinin tanrıları,yüce dağları Tanrı Dağı
(OLYMPOS) olarak adlandırmışlardır. Bilinen yedi büyük Tanrı Dağı’ndan birisi
de mitolojik adıyla OLYMPOS MYSIUS olan Bursa’daki ULUDAĞ’dır.
Bir başka görüşe göre ise hep parlayan anlamına
gelen OLYMPOS, Anadolu mitolojisinin ana tanrıçası Kybele’nin kocasının adıdır.
Mısırlılar buraya MISMOS, Romalılar ise COLOYERS adını vermişlerdir. Bursa’nın
ve Uludağ’ın tarihi çok eskilere dayanır. Bursa kenti tarihte bir Bithynia
kenti olarak sahne alır. Kurucusu Kral Prusias’tır. Bursa’nın adı buradan
gelmektedir. İsmin Prusias’tan, Prusa ve Bursa’ya dönüşmüş olduğu kabul edilmektedir. Bu bilgiler
tarihçi Strabon tarafından da teyit edilmektedir.
Homeros Bursa bölgesinden,MYSIA olarak söz eder.
Bizans döneminde, eski bir helenistik
geleneğe dayalı olarak yüksek dağların Tanrının evi olduğu inancı sürdürülmüştür. Bu inanış nedeniyle Uludağ’ın
yüksek tepelerine manastırlar inşaa edilmiştir, manastır,keşiş ve rahiplerin bu
bölgede yurtlanmayı seçmesi nedeniyle dağa KEŞİŞ DAĞI yada RUHBAN DAĞI adı
verilmiştir. Osmanlı Başkenti Britanya Büyükelçiliği Kilisesi rahibi Robert WALSH,
Keşiş dağını şu sözlerle betimlemektedir.
“ Ama kentte
daima,gören herkesin gözünde hoş bir yer
olmasını sağlayan bir sürü özgün cazibe
ve özellikle Türklere hoş gelen, kendine özgü bazı nitelikler vardır. Görkemli
bir dağın eteğinde kuruludur,ardındaki ulu bir ormanın kucağına yaslanır ve
önündeki tatlı bir eğim üzerinde doğanın en zengin parçası vardır. Orman
görünümünden yukarıya doğru yükselen yüce dağın dimdik,gün ışığıyla parıldayan
ve aşağıdaki koyu renkli ve sık yapraklı ağaçlarla tam bir kontrast
oluşturan ebedi karlarla kaplı tepeleri
göze çarpar. Sıcak geçen dokuz ay boyunca, donmuş yüzeyler üzerine düşen yaz
ışıkları bin şelaleyle dağın yamaçlarından düşen, hiç tükenmez saf ve berrak su akıntılarını aşağıya indirir. Hızla akıp
giden bu çağlayanların bazıları kentin içinden akar ve kızgın bir atmosfer
altında,termometre 35o deyken,her caddeden, kıvrılarak akan buz gibi
bir su dereciği geçer. Su,caddelerden sonra da camilerin, pazarların,
dükkanların ve evlerin içinden geçer; öyle ki, kentteki her büyücek binanın
ortasında, canlı suyun atlayıp çağlayacağı ve yanında üç öğün yemeğin yeneceği mermer bir havuz vardır.
Kente böylesi bir serinlik ve zindelik veren sular daha sonra aşağıdaki
düzlüklerde akarsular, çaylar oluşturur ve daha ötesi hep sıcaktan kavrulan,
kıraç topraklarla çevrili bu gözde yere inanılmaz bir yeşillik ve bereket
verir. Peygamberin müritlerine burasını sevdiren yalnızca tavsiye değildir. Hep
soğuk suyla abdest alma olanağının yanı sıra, bundan daha da değerli başka bazı
şeyler vardır. Buz gibi kar sularının arasında, güçlü bir akıntı ile fışkıran,
kaynama derecesinde sıcak su çıkar topraktan. Bu sular, üzerinde dünyanın en soylu hamamlarını oluşturan ulu
kubbelerin yükseldiği mermer havuzlarda toplanır.”
XVII. Yüzyıl gezgini Evliya Çelebi
ünlü Seyahatname’sinde
“Süleyman
Peygamber taht üzerinde havada uçarken Rühban Dağı’nın en yüksek tepesinde
durur. Dört çevresine bakarak veziri Asaf’a :’Şu geniş ovada bir büyük şehir
olsaydı ne güzel olurdu.’ buyurur…..Süleyman
Bursa’nın garbında bir konak mesafede ‘Edincik’ adlı büyük bir şehir
yaptırıp Belkis’a orasını taht yapar…. Süleyman Peygamber,her sene Belkis ile
gelip bu Keşiş Dağı’nda da zevk u safa edermiş.”
Diyerek,Bursa’nın ve dağın tarihini Süleyman
Peygamber’e dek uzatır. Evliya Çelebi, Bursa’nın teferrüçgahları ve mesire yerlerini de bir bir
anlatmıştır. O kadar ki Bursalıların üç yüz altmış altı kadar seyrangah bulunması nedeniyle her
senede gün başına bir mesiremiz var diye övündüklerini anlatmaktadır. Çelebi,
Pınarbaşı Mesiresi için, yalçın kayalardan ab-ı hayat akar. Mutfaklarında kebab
pişirip yenilerek üzerine bu ab-ı hayattan içilse biraz sonra insan yine acıkır demekte ve Keşiş Dağı’nın
sularını öve öve bitirememektedir. Keşiş Dağı’nın eteğinde cümle Bursa’yı
gören,çimenzar,ferahfeza,güya toprağı yeşil kadife döşenmiştir. Burada eflake
ser çekmiş ulu çınarlar, kara ağaçlar, kestaneler, salkım söğütler,şimşir,
servi ağaçları vardır ki gölgelerinde iki bin kişi oturabilir diyerek
Mevlevihane Mesiresini anlatmaktadır. Çelebi, ayrıca ceviz ağaçlarıyla süslü
tenhaca bir köşedir,lakin gayet latif havası vardır diyerek Fıstıklı
Mesiresini; yerinde binadan eser yoktur,ama cana sefa verir,akarsuları ruha
gıdadır,ağaçları bülbüllerin aşiyangahıdır, betimlemesiyle Karanfil
Teferrücgahının güzelliğine tanıklık etmektedir. Sobran Mesiresi,Kadı Yayla
Mesiresi gibi günümüzde dahi Bursa’lılar tarafından kullanılan mesire
yerleriyle Keşiş Dağı’nın güzelliklerini
“laleli, sümbüllü ve reyhanlı,gül
ve gülistanlı dağlar içre geçtikçe
zerrin ve reyhanın güzel kokularını alırdık…Ağaçlık içinde üç gün sohbet edüp
keklik avı, balık avı tere yağları, kuru kebabları zevkini ettik…Keşiş Dağı’nda
Süleyman Han pınarından yukarısı çimenzardır. Fakat çiçekleri yoktur,çıplak
dağlardır. Oradan tam beş saatte Kule-i Cihan’a vardık. Burası Keşiş Dağı’nın
ta tepesidir. Aşağıda bulutların şehir üzerinden geçtiği görülür. Bursa’dan
tamam iki günde buraya çıkılır,ama gayet müşküldür. Kıble tarafında Kütahya
Şehri,şark tarafında Söğüt Dağları görünür. Garb tarafından deniz aşırı Rumeli
tarafında Gelibolu Dağları görünür. Bulutsuz havada, güneşin ziyası İstanbul
Kalesi üzerine vurdukta Yedikuleleri, Sultanahmet Camiinin altı adet
minareleri,Ayasofya görünür. ”
sözleriyle anlatmıştır.
2.HUKUKSAL
SÜREÇ
Uludağ, Türkiye henüz milli park kavramıyla
tanışmamışken, tarihsel ve doğal güzellikleri nedeniyle duyarlı Bursa’lıların
1960 yılında kurdukları “Uludağ’ı Sevenler Cemiyeti” girişimleriyle 20.09.1961
gün ve 6119-5 sayılı Bakanlık oluruyla 6831 sayılı Orman Yasası’nın 25.
Maddesine dayanılarak MİLLİ PARK olarak ilan edilmiştir. 16 Mart 1976 tarihinde
ise Uludağ Milli Park Müdürlüğü kurulmuş ve halen Uludağ bu müdürlük aracılığı
ile yönetilmektedir. Milli Park ilanında, parkın yüzölçümü 11 bin 338 HA’dır.
Bursa’lılar o tarihteki koşullarda, günlerce süren gösteriler yapmışlar, kentin
ana caddelerine ULUDAĞ’I KORUMAK İSTİYORUZ, ULUDAĞ MİLLİ PARK OLMALIDIR. diye
yazılar yazmışlar, Uludağ’ı korumak için çaba göstermişlerdir.
Uludağ 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni İmar Planı,
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nca 5 Mayıs 1983’te onaylanmıştır. Bu planın
ardından oluşan bölge, Türkiye’nin idari yapısında tanımı olmayan bir durumu
ortaya çıkarmıştır. Bu bölge, ne mahalle, ne köy, ne kasaba, ne de ilçe
statüsündedir. Söz konusu 1/25.000 ölçekli planın ardından Milli Parklar
Yasası’na göre hazırlanan 1/1.000 ölçekli planlar Bayındırlık ve İskan
Bakanlığı tarafından onaylanmıştır.
1/1.000 Ölçekli Uludağ Kayak Merkezi 1. Ve 2.
Gelişim Bölgeleri İmar Planı 21 Ekim 1985’te, 1990 ve 1994 yıllarında tekrar
tekrar revize edilerek, bu günkü 1.
Gelişim Bölgesi adı verilen ucubeye ulaşılmıştır. O kadar ki devlet burada
ortaya çıkan değişimlerle ve gelişmelerle başa çıkamamış, pragmatik bir düşünce
ile bölgedeki işletmecilerden “ilave inşaat yapmayacağız” içeriğinde
noter kanalı ile taahhütnameler bile almıştır. Bu taahhütnameler, Türkiye
Cumhuriyeti tarihine geçen önemli bir kara mizah örneği olarak önümüzde
durmaktadır. Kara mizahın en güzel örnekleri arasına giren bu taahhütnameler
söz konusu iken devlet kendi eliyle 1. Gelişim Bölgesi’ne onlarca misafirhane
yaparak, Uludağ konusundaki tavrını netleştirmiştir. Üstüne üstlük bu
misafirhaneler, Uludağ’a gözlemevi,rasat evi, eğitim merkezi adı altında yapılmıştır.
Uludağ 1. Gelişim Bölgesi’nde yer alan ve giderek
büyüyen sorunlarla mücadele edilmeksizin, Uludağ’ın başına Uludağ 2.Gelişim
Bölgesi derdi açılmıştır. İlk olarak 21 Ekim 1985’te 1/1.000 ölçekli Uludağ
Kayak Merkezi 1.ve 2. Gelişim Bölgeleri İmar Planı uygulamasıyla karşımıza çıkan bölge, 1 Temmuz
1986 tarih ve 1792 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla Turizm Merkezi olarak ilan edilmiştir. Turizm
Bakanlığı açıklamasına göre
“merkezden
planlama çalışmaları sonucunda Turizm kullanımına ayrılan 300’er yatak
kapasiteli 12 parsel 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu ve bu kanunun 8.
Maddesine istinaden çıkartılan ’Kamu Arazisinin Turizm Yatırımlarına Tahsisi
Hakkındaki Yönetmelik’ kapsamında 24 Mayıs 1991 tarihinden itibaren 7 kez ilan
edilmiş ve bu ilanlar sonucu 11 firmaya tahsis işlemleri gerçekleştirilmiştir.
Bu firmalardan
7’si ön izin koşullarını yerine getirmiş ve kesin tahsis işlemleri yapılmıştır.
Diğer 4 firmaya ise Haziran 1997 tarihinden itibaren ön izinler verilmiştir.
Müteşebbisler tarafından proje geliştirme çalışmalarına devam edilmektedir.
Söz konusu
ilanlar Resmi Gazete’de ve günlük gazeteler aracılığıyla kamuya duyurulmuş ve
hazırlanan şartnameler ilgili belediye başkanlıklarına gönderilerek bilgi
aktarımı sağlanmıştır.”
Denilmektedir. Şu andaki fiili durum ise şöyle
özetlenebilir. 7 Adet kesin tahsis yapılan parsellerden 3’ünde inşaatlar
başlamış, bir numaralı parseldeki inşaatın kabası bitmiştir. Bu bölgede inşaat
yapılacak 4 parselin Kırkpınarlar Su Kaynakları ve su toplama havzasının
üzerine yapılacağı ve bu kaynakların
kirleneceğini ileri sürerek Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından açılan dava
da halen sürmektedir.
Bu arada Uludağ Milli Parkı sınırı, 6 Haziran 1996
tarih ve 22658 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan bir karar ile 11338 HA olan
Milli Park alanı 12732 HA’a çıkarılmış ve Teşvikiye Köyü(Alaçam) üst kotları da
koruma altına alınmıştır. Uludağ Milli Parkı’nın sınırlarının genişletilmesi,
Bursa’lıları sevindirmiş ancak bu sevinç, 11 Ocak 1998 tarih ve 23227 sayılı
Resmi Gazete’de yayımlanan “BURSA ULUDAĞ KIŞ SPORLARI TURİZM MERKEZİ” ilanı
kararıyla kursaklarında kalmıştır. Turizm Merkezi olarak ilan edilen alan 6744
HA’dır. Yani bu karar ile Uludağ Milli Parkı’nın %52’si Turizm Merkezi ilan edilerek
imara açılmıştır.
Bursa Barosu, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği
(TMMOB) Bursa İli Koordinasyon Kurulu ve bağlı Odalar, Prof. Dr. Cevdet ATAY,
Levent GENCELLİ gibi yurttaşların da müdahil olması ile söz konusu kararın
yürütmesinin durdurulması ve Bakanlar Kurulu kararının iptali yönünde dava
açmışlardır. 22 Nisan 1998 tarih ve 1998/1455 esas nolu kararla Danıştay
YÜRÜTMEYİ DURDURMA kararı vermiştir.
Söz konusu
karar yapılacak keşif ve bilirkişi incelemesi sonuçlanıncaya dek verilmiştir.
Yapılan keşif ve bilirkişilik sonuçlanmış ve mahkemeye iletilmiştir. Yüksek
Mahkeme (DANIŞTAY) Bursa Uludağ Kış
Sporları Turizm Merkezi ilanı kararını İPTAL
etmiştir.
3.ULUDAĞ’IN
COĞRAFİ, DOĞAL VE TEKNİK ÖZELLİKLERİ
3.1.Uludağ’ın
Coğrafi Yeri ve Özellikleri
Uludağ,Marmara Bölgesi sınırları içerisinde yer
almaktadır. Mustafa Kemal Paşa ilçesi yakınlarında yükselmeye başlayarak boydan
boya tüm Güney Marmarayı geçen ve İnegöl ilçesi sınırlarında sonlanan geniş bir
alana yayılmıştır. Milli Parkı ve otelleri de içine alan Uludağ ve yakın
çevresi 4429000m-4452000m kuzey enlemleri ile
664000m-704000m doğu boylamları arasında uzanmaktadır. Batı Anadolu
Bölgesi’nin 2543 m. yüksekliğindeki Uludağ Tepe en yüksek tepesine sahiptir.
Diğer yükseltiler, Zirve Tepe (2468 m.), Kuşaklıkaya Tepesi (2232 m.),
Çobankaya Tepesi (1750 m.) ve Bakacak Tepe (1743 m.)dir. Sarıalan (1621 m.),
Kirazlıyayla (1505 m.) ve Kadıyayla( 1235 m.) gibi yaylaları ile Nilüfer
Çayı’nın kolları olan Dombay çukuru Deresi, Softadere, Derinçay Dere gibi
suları mevcuttur.
|
Şekil.1.Uludağ Ve Yakın
Çevresinin Coğrafik Konumu
Uludağ, 1. Zamanın(paleozoik) siluriyen ve orta
devoniyen ile 2. Zamanın Mezezoik(tebeşir) ve Eosen devirlerinde oluşmuştur.
Ana bölüm orta devoniyende bundan 310 milyon yıl önce Hersinyen kıvrımları
sırasında oluşmuştur. Ancak neojen dönemdeki epirojenik hareketler sonucunda bu
günkü yükseltisine erişmiştir. Üzerinde yer alan değişik yaş ve yükseltideki
aşınma düzlükleri jeolojik olarak 1. Zamanda geçirdiği jeomorfolojik evrimin
kanıtıdır. Jeolojik yapısı genellikle iç püskürük granit kayaçlarından oluşmuştur. Bunların
içinde ana kütlenin çekirdeğini oluşturan ve orta bölümleri de geniş alanlar
halinde yüzeyleyen eliptik büyük bir
granodiorit plutonu yer almaktadır. Ayrıca kütlenin yüksek kesimlerinde taş
halkalar, taş kümeleri ve girland taraçaları gibi çeşitli periglasiyal biçimler
yaygındır. Dik yamaçlar, sarp kayalıklar, derin ve oylumlu vadiler, yüksek
yaylalar, dağ gölleri, çağlayanlar Uludağ’ın jeolojik yapısına ilginçlik katan
özellikleridir. Uludağ’ın dar bir sırt halinde uzanan ve üzerinde çeşitli
karstik çukurların da yer aldığı zirvesine, dik bir duvar gibi yükselen bir
diklikten çıkılır. Dirençli mermerlerden oluşan bu dikliğin kuzey yamaçları
buzul çağına değin 9 sirk tarafından kemirilmiştir. Bu sirk çukurlarında göller
yer alır.
Bir granit
Batoliti olan Uludağ,bu günkü görünümünü Post Midsoen Tentonik hareketlerle
kazanmıştır. Yurdumuzdaki ilk don stürüktür toprakları yani ilk buzul devri
izleri Philippson tarafından Uludağ’da saptanmıştır. Uludağ’ın kuzeye bakan
yamaçlarında buzullar tarafından şekillendirilmiş oluşumlar ve ilginç görünümlü
kaya kitleleri vardır.(Yılanlıkaya, Devetaşı, Cennetkaya, Çobankaya gibi)
Uludağ’ın Milli Park sınırları içinde kalan yüksek
kesimlerinde buzul gölleri mevcuttur. Buzulların Uludağ’ın yüksek kesimlerinde
gelişmesi ve buzul aşındırması sonucu oluşan teknelerin sularla dolması sonucu
oluşmuşlardır.(Karagöl, Aynalıgöl, Kilimligöl, Buzlugöl)
Uludağ’ın tek yolu Bursa’dan Çongara köyü civarından
geçerek Hüseyinalan Köyü’ne oradan Kirazlıyayla’ya ve Kızlar Pınarı’na kadar giden (Bu yola Sanatoryum Caddesi
denilmektedir.) ve oradan bu günkü
oteller bölgesine gelmeden Sarıalan mesire yerine döner. Sarıalan yerine oteller bölgesine
yönelindiğinde bölgeyi boylamasına geçerek ring yolu ile geriye dönen yola,
toprak şoseden Volfram Madeni Tesisleri ve Çobankaya ile Bakacak’tan gelen yol
bağlanır.
3.2.Su
Kaynakları
Bursa’nın su kaynağı Uludağ’ın kendisidir. Daha
doğru bir ifade ile Bursa kenti ve ovasının bu kadar verimli olması, Uludağ’a
ve ondan doğan su kaynaklarına bağlıdır. 1997 yılı Bursa Su ve Kanalizasyon
İdaresi(BUSKİ) verilerine göre
Doğancı
Barajı 89.0 Milyon m3
Pınar
Kaynaklı Sular 5.5 Milyon m3
Yeraltı
Suları 16.0 Milyon m3
olmak üzere toplam 110.5 milyon m3 su kullanılmaktadır. Bu mevcudun tamamı Uludağ
kaynaklı olup,kentteki halkın kullanım suyundan, tarımsal amaçlı sulamaya,
endüstriyel kullanıma dek tüm alanlarda Uludağ kaynaklı sular kullanılmaktadır.
Doğancı Barajı rezervleri kenti beslemekte kim zaman yetersiz kalmaktadır. Bu
amaçla Doğancı üzerine bir rezervuar baraj inşaatına başlanmıştır. Bu aynı
zamanda bir başka gerçeğe de işaret etmektedir. Doğancı ile Uludağ’dan
tuttuğumuz su bıraktığımız sudan daha azdır. Ayrıca pınar kaynaklı suları yılda
23 milyon m3 düzeyine çıkarmak
olanaklıdır. BUSKİ tarafından pınar kaynaklı sulara yönelik olarak planlar
yapılmış,bazı noktalardaki çalışmalar kullanıma sunulma düzeyine gelmiştir.
BUSKİ 2040 ‘lı yıllar için önüne koyduğu hedefi 2020 düzeyine çekmiştir. Uludağ
pınar kaynaklarından doğal cazibe ile gelen sulardan 140.000 kişinin
yaralanması ve beslenmesi olanaklıdır.
Kaldı ki diğer bir kaynak olan yer altı suları da yılda 60 milyon m3
su verir düzeye çekilebilecek durumdadır. BUSKİ bu konudaki projelerini
oluşturmuş ve gerekli arıtma,pompaj istasyonlarının ihaleleri
gerçekleştirilmiştir. Şimdi, 11 Ocak 1998 tarihli Bakanlar Kurulu kararı
ile Uludağ’ın %52 ‘lik bölümü Turizme ve
dolayısıyla imara açılırken bu su kaynakları ne derece düşünülmüştür? Öte
yandan bu kaynakların içerisinde en büyüklerinden birisi olan ve şu anda kentte
yaşayanlardan yaklaşık 10.000 kişinin kullandığı su olan KIRKPINARLAR su
kaynağı ve su toplama havzası üzerine
Uludağ 2. Gelişim Bölgesi adlı bir ucube yapılmaktadır. Toplam 12
parselden oluşan bu bölgenin tamamı Kırkpınarlar su toplama havzası ve su
kaynakları üzerinde yer almaktadır. Bu cinayettir. Bursa Büyükşehir Belediyesi
söz konusu inşaatlarla ilgili olarak yargıya baş vurarak kararın iptalini
istemiştir. Buna karşın bölgedeki otel inşaatları sürmektedir. Otelciler
inşaatları önümüzdeki sezona yetiştirebilmek amacıyla bütün güçlerini seferber etmişlerdir.
3.3.Uludağ’ın
Orman Dokusu
Botanikçi MAYR’ın orman zonlarını çeşitli
yüksekliklerde karakterize etmesi ve 45 dakikalık bir araç yolculuğu ile bu
zonların görülebilmesi açısından Uludağ, dünya ormancılık literatüründe
bilimsel ve görsel açıdan özel bir önem taşımaktadır.
12762 HA’lık toplam milli park alanının 9104 Ha’lık
kısmı yani %80,3’ü orman alanıdır. Bunu %16,6 ve 2109 Ha ile kayalık alanlar,
%3 ve 32,5HA ile orman içi açıklık alan ve %0,1 ve 30 HA ile su ile kaplı
alanlar izlemektedir. Uludağ’ın ovadan zirvesine doğru değişen yüksekliklerde farklılıkları gözle izlenebilen zengin bir
bitki örtüsü ve orman kuşaklarına sahip olduğunu belirtmiştik. Bu dağılım
turistik açıdan oldukça önemlidir.
Deniz seviyesinden 250 m. yüksekliğe kadar defne,
zeytin ve kızılağaçtan oluşan sert yapraklı orman kuşağı (LAURETUM),
250 - 750 m. yükseklikler arasında Meşe, Karaağaç,
Kestane, Ceviz, Çınar, ve Fındık ağaçlarının yer aldığı sıcak altı orman
kuşağı(CASTANETUM),
750 - 1.000 metreler arasında Kayın ve Karaçam ağaçlarının egemen olduğu serin üstü
yapraklı orman kuşağı(FAGATUM),
1.000 - 2.000 m. yükseklikler arasında Göknar,
Karaçam, Ardıç, Titrek Kavak ağaçlarından oluşan ibreli orman kuşağı(ABİETUM),
2.000 metrenin üzerinde ise Bodur Ardıç, Ayı Üzümü,
Katır Tırnağı, Kekik, Sığır Kuyruğu ve Aslan pençesi gibi türlerin yer aldığı
Alpin Bitkiler Kuşağı(ALPINETUM), yer almaktadır.
3.4. Uludağ
Florası
Uludağ, gerek alpin türlerini,gerekse Türkiye ve
yalnızca Uludağ’a özgü endemik bitki türlerini içeren zengin bir bitki örtüsüne
sahiptir. Bu endemikler genel olarak Zirvetepe - Kuşaklıkaya gibi yüksek ve
kayalık alanlarda yaygın olarak yer almaktadır. Uludağ’ın tümünde 104 adet
endemik tür saptanabilmiştir. Bunların 28 adedi de bu söz konusu bölgede yer
almaktadır. Alpin bölge adı verilen bölgede ise bu sayı 54’e yükselmektedir.
Bu, dağın tümünün endemik türler açısından ne kadar zengin olduğunu
göstermektedir. Sadece Uludağ’da yetişen, Uludağ’a özgü, Festuca punctoria gibi bir türün bölgede geniş topluluklar halinde
görülmesi bile Uludağ’ın floristik açıdan zenginliğini ortaya koymaya
yeterlidir. Ayrıca Türkiye endemiği olan Festuca
cyllenica ’nın ve Acantholimon
ulinicum, Astragalus sibthorpianus, Platago holosteum, Patrata Juniperus,
communis, Vaccinium myrtillus, Nardus stricta gibi türlerin egemen
olduğu topluluklarda Uludağ’da geniş
alanlara yayılım göstermektedir. Alpin zonun tipik topluluklarından olan ve
yastık biçiminde olan Acantholimon
ulicinum topluluğunun beraberinde Festuca
punctoria toplulukları da yer almaktadır.
Aynı alanlarda Erodium
sibthorpianum, Arabis drabiformis, Galius olypicum, Astragalus sibthorpianus,
A.hirsutus, A. asciocalyx, Asyneuma rigidum, Centaura drabifolia, Alopecerus
lanates, Mantiola montana, Scorzonera pigmaca, Olymposciadium caespitosum,
Linum olympicum, Papaver polisum, Paronyehta amani, Stachus tmolea
gibi endemik türlerle birlikte Veronica
caespitosa, Euphrasia salisburgensis, Minuartia juniperina, Scorzonera cadmae,
Corex kitaibeliana, Silena falcata, Cruciata Taurica, Onobrychis montana
gibi tipik alpin türlerde söz konusudur.
Daha alt bölgelerde ve subalpin bölgelerde Festuca cyllenica, platago atrata,
P.holosteum, Juniperus commonis, Vaccinium myrtillus ile daha sulak ve
nemli bölgelerde Nardis Stricta ile Acrostis canina toplulukları rahatlıkla
ve yaygın olarak izlenebilmektedir.
Ruderal topluluklar olan Rumex
olympicum, Verbascum olympicum ve Achillea
multida gibi topluluklara da özellikle oteller bölgesinde sık
rastlanmaktadır. Bununla birlikte, Gentiana
lutea türü sadece Tutyeli ve tepesi
civarında yaşar ve ekonomik değeri olan bu türü de Uludağ barındırmaktadır.
Kuşaklıkaya, Şahinkaya, Tutyeli ve Zirvetepe’nin
çevresi endemik ve nadide türler açısından
oldukça zengindir. Aubretia
olympica, Erodium sibthorpianus,
Gypsophila olympica, Astragalus sibthorpianus, Mathiola montana, Olymposciadium
caespitosum, linum olympicum, Papaver polisum, Paronychia amani, Stachus
tmolea, Hieraceum bormuelleri gibi
endemik türler Kuşaklıkaya tepesinin güney yamaçlarında ve bu
noktalardan Zirvetepe’ye değin yayılış
göstermektedirler. Hoş kokulu bir tür olan Ziziphora
clinopodioides gibi türlerde Zirvetepe’nin
güney yamaçlarında sıkça rastlanılan türlerdendir.
Bölgenin diğer bir özelliği ve ilginçliği de bitki
türlerinin dağılımına ilişkin olanıdır. Alpin alanlar ile Juniperus communis, Vaccinium myrtillus gibi çalı karakterli
türlerle, Nardus stricta, Trifolium
repens, agrostis canina gibi nemli alan çayırlarının yer aldığı subalpin
bölgede, hatta kayalık alanlarda bile
dağılım açısından farklılıklar göstermektedir.
3.5.Uludağ
Faunası
Olağanüstü doğa güzelliklerine ve floraya sahip olan Uludağ’da, elverişli doğa koşulları
nedeniyle, sayıları giderek azalsa da Ayı, Kurt, Çakal, Tilki, Geyik, Karaca,
Tavşan, Sansar, Yaban Domuzu, Keklik, Yabani Güvercin, Akbaba, Kartal, Çaylak,
Bülbül, Çalıkuşu ve Üveyik gibi çeşitli türde canlılar yaşamakta ve insanoğlu
izin verdiği ve onları rahatsız etmediği takdirde kendi ekolojik koşulları
içerisinde rahatça çoğalmaktadırlar. Uludağ’da bir zamanlar bol olduğu bilinen Dağ
Keçisi, Geyik ve Karacaların soyu, düzensiz avlanma ve doğanın giderek artan
hızla tahrip olması nedeniyle tükenmiştir. Uludağ’ın derelerinde oteller
bölgesinden kaynaklanan kirlilik,Volfram madeninden geçmişte kaynaklanan
kirlilik nedeniyle kırmızı benekli Alabalık nesli oldukça azalmış olmasına
karşın hala bulunabilmektedir.
1962 yılında Bursa - Uludağ karayolu üzerinde 80
HA’lık bir alanda kurulan “YEŞİL TARLA
GEYİK ÜRETME İSTASYONU”nda Geyik ve Karaca üretme çalışmaları yapılmaktadır.
Uludağ’ın diğer özel sakinleri ise “SAKALLI AKBABA (GYPATEUS BARBATUS)” ve
Uludağ’a özgü bir tür olarak yılda ancak 4-5 gün izlenebilen “APOLLON KELEBEĞİ
(PARNASSIUS APOLLO I)” sayılabilir. Ayrıca çeşitli dönemlerde iki çift KAYA KARTALI da bölgede gözlenmiştir.
3.6.Uludağ ve
Çevresinin Toprak Yapısı
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün 1995 yılında
yayınlanan 1938 Eski Amerikan sınıflandırma sisteminin Büyük grupları düzeyinde
yapılmış 1/100000 ölçekli Bursa İli Arazi Varlığı haritası ve raporu
incelendiğinde de görülebileceği gibi Uludağ ve yakın çevresinin tamamına yakın
bir bölümünde Kireçsiz Kahverengi Orman Toprakları; Mürseller, Kirazlı ve Kızıl
köyleri çevresinde ise küçük yayılım
alanları ile kahverengi orman toprakları yer almaktadır. Orman sınırının bittiği
kesimlerde (Alpin kuşakta) çeşitli anamateryaller üzerinde bozuk drenaj, soğuk
iklim koşullarında gleyleşme ve az olarakta kalsifikasyon işlemleri ile oluşmuş Yüksek Dağ Çayır
Toprakları lokal olarak yayılım göstermektedir. Ayrıca Paşaçayı Tepe, Zirve Tepe,
Uludağ Tepe ve Çavuşdüzü Tepesini bağlayan hat boyunca (yaklaşık olarak 2000 m
ve üzerinde) doğal toprağı olmayan çıplak kayalık ve taşlık alanlara da
rastlanmaktadır.
Kireçsiz kahverengi topraklar ABC horizonlu bir
profile sahiptirler. Söz konusu toprakların oluştukları alanlarda yıllık
ortalama yağış 700-800 mm, doğal bitki örtüleri orman ağaç ve ağaçcıklarıdır.
Orman ağaçlarının seyrek olduğu yerlerde maki ve çalı formasyonları yer
almaktadır. Bu toprakların üzerinde oluştukları anakayalar andezit, dazit,
granit, marn, konglomera, kum, kil ve çakıl depoları olup içerisinde kireç
içermeyen asit karakterli kayalar çoğunluğu oluşturmaktadır.
Bu toprakların en önemli sorunları üzerinde
oluştukları topoğrafyalarının dik, sarp veya aşırı dalgalı olması nedeniyle
meydana gelen şiddetli erozyona bağlı toprak sığlığıdır. Bu özellikleri
nedeniyle Uludağ ve yakın çevresi topraklarının tamamının arazi kullanma
yeteneği sınıfı “VIIes” olarak belirlenmiştir (KHGM, 1995).Bu yetenek sınıfına
ait araziler kesinlikle orman örtüsü altında bulundurulması gereken ve ve diğer
kullanımlara uygun olmayan toprakları kapsamaktadır. Bu nedenle Uludağ ve yakın
çevresindeki toprakların erozyonla yok olup gitmemesi için en azından şimdiki
durumlarını koruyacak ve geliştirecek kullanımların uygulanması, yürürlüğe
konması zorunludur. Uludağın Kuzeye bakan eteklerinde yeralan Bursa Şehrinin
geleceği için, İzmir’de, Bartın’da, Senirkent’te Karabük’te yaşanan sel
felaketlerininin, heyelanların olmaması, doğal su kaynaklarının kurumaması ve
kirlenmemesi için bu durumun ne kadar önemli olduğu rahatlıkla anlaşılabilir.
3.7.Uludağ’ın
İklimsel ve Meteorolojik Özellikleri
Uludağ’ın iklim ve meteorolojik özelliklerini ortaya
koyabilmek için kuzey yamaçlardaki bilgileri ele almakta yarar vardır.
Zirvetepe(1920m), Sarıalan(1620m), Kirazlıyayla(1500m), Yeşilkonak(1025m) gibi
noktalarda bulunan meteoroloji istasyonu verilerini değerlendirmek ve bu verileri Bursa
Meteoroloji İstasyonu(100m) verileri ile karşılaştırmak
gereklidir.
Bu istasyonların verilerine göre yıllık yağış
kentten (713mm), Zirvetepe’ye (1545mm) kadar artmakta iken sıcaklık ise tersine
14,4 0C’den 4,4 0C’ye düşmektedir. Ortalama kar yağışlı
günler kent içinde 8 gün iken, Sarıalan’da 66 gün, Zirvetepe’de 63 gündür. Kar
yağışlı günler Zirvetepe ile Sarıalan’da aşağı yukarı eşit iken karla örtülü
günlerde farklılıklar vardır. Karla kaplı günler Sarıalan’da 134 gün iken
Zirvede 178 gündür.
4.Turizm Açısından
Uludağ ve Beklentiler
Uludağ Ülkemizdeki en önemli kış sporları ve Turizm
merkezlerinden birisidir. Kayak pistleri genel olarak 15 Aralık - 15 Nisan
tarihleri arasında hizmet vermekte,10 adet telesiyej, 5 adet teleski olmak
üzere 15 adet mekanik tesis mevcuttur.
Bölge’de Turizm İl Müdürlüğü’nün 1998 yılı Mart ayı
sonu itibariyle bildirdiği verilere göre Uludağ’da turizm işletme belgeli
konaklama tesisi sayısı 15 olup 1036
odada 2234 adet yatak bulunmaktadır. Ayrıca Resmi kuruluşlara ait 14 kuruluşun
misafirhanelerinde de 2000 civarında yatak olduğu bilinmektedir. Yani toplam
olarak 29 adet tesiste 4300 civarında
yatak yer almaktadır.
Tesisin Yeri
|
Sayısı
|
Oda Sayısı
|
Yatak Sayısı
|
İl Merkezi
|
23
|
1753
|
3515
|
İlçeler
|
6
|
237
|
489
|
Uludağ
|
15
|
1036
|
2234
|
|
|
|
|
TOPLAM
|
44
|
3026
|
6238
|
Tablo.1.Turizm
İşletme Belgeli Konaklama Sektörü Oda/Yatak Sayısı
Tesisin Yeri
|
Sayısı
|
Oda Sayısı
|
Yatak Sayısı
|
İl Merkezi
|
3
|
144
|
269
|
İlçeler
|
4
|
315
|
824
|
Uludağ
|
7
|
1021
|
2161
|
|
|
|
|
TOPLAM
|
14
|
1480
|
3281
|
Tablo.2.Yatırımda
Bulunan Tesislerin Oda/Yatak Sayısı
Tablo.2.’den de görüleceği gibi 2.Gelişim Bölgesi
olarak adlandırılan bölgede yapılmakta olan 7 adet tesis de eklendiğinde
Uludağ’daki tesis sayısı 36’ya yatak sayısı ise 6500’e ulaşacaktır. O halde
bunca tesis,oda ve yatak sayısına göre
Uludağ’da konaklayan,geceleyen turist sayılarına bakmakta ve bu sayılar
ile fiziki varlığı karşılaştırmakta yarar vardır.
|
Oda Doluluk
|
Yerli
|
Yabancı
|
Toplam
|
Yıllar
|
Oranı(%)
|
Turist
|
Turist
|
Turist Sayısı
|
1989
|
50
|
37952
|
7170
|
45122
|
1990
|
51
|
45867
|
954
|
46821
|
1991
|
47
|
42073
|
497
|
42570
|
1992
|
55
|
47776
|
2184
|
49960
|
1993
|
50
|
44708
|
516
|
45224
|
1994
|
14
|
12879
|
107
|
12986
|
1995
|
46
|
23299
|
1128
|
24428
|
1996
|
35
|
17013
|
864
|
17877
|
Tablo.3.Yıllara
Göre Uludağ’da Konaklayan Turist Sayısı
|
Yerli
|
Yabancı
|
Toplam
|
Yıllar
|
Turist
|
Turist
|
Turist Sayısı
|
1989
|
138368
|
12703
|
151071
|
1990
|
149433
|
3444
|
152877
|
1991
|
164787
|
1641
|
166428
|
1992
|
139981
|
5792
|
145773
|
1993
|
87723
|
1803
|
89526
|
1994
|
95791
|
204
|
95995
|
1995
|
48181
|
1869
|
50050
|
1996
|
52528
|
1488
|
54016
|
Tablo.4.Yıllara
Göre Uludağ’da Geceleyen Turist Sayısı
Görüldüğü gibi 1980’li yılların sonunda % 50’ler
düzeyinde olan doluluk oranı 1996’da % 35’lere düşerken, 45.122 kişilik
konaklama kişi sayısı yıllar içinde giderek azalan bir trend izlemiş ve 1996
yılında 17.877’ye kadar düşmüştür. Öte yandan geceleme sayısı 1989’daki değer
olan 151.071 kişiden 1996 tarihinde 54.016 kişiye kadar düşmüştür. Bir diğer
nokta ise gerek konaklama ve doluluk oranı üzerine ve gerekse geceleme
açısından yerli turistlerin ezici bir
üstünlükleri vardır.1989’da 7170 olan yabancı
turist sayısı 1993’de 107 kişiye düşmüştür. 1996’da ise bu sayı 864 kişidir.
Her iki veri grubunda ortaya çıkan trendler aşağıda yer alan grafiklerle daha
da çarpıcı hale gelmektedir.
Grafik.1.Uludağ’daki
Tesislerin Doluluk Oranı
Grafik.2.Uludağ’daki
Tesislerin Konaklama ve Geceleme Sayıları
Turizm faaliyetleri sürekli gerileme gösterirken
Bölgeye ek olarak 7 adet tesisin yapılmakta olması ve daha da 5 tesisin
yapılmak istenmesi anlaşılmaz bir durumdur. Varolan tesislerdeki doluluk oranı
düşerken yeni tesisler yapılmasının başkaca bir amacı olduğunu düşünmek
gerekmektedir.
Kış sporlarına ilişkin mekanik tesislerin ve
pistlerin durumuna bir göz atacak olursak vehamet daha da artacaktır. Toplamda
15 mekanik tesisin bulunduğu bölgede tesislerin yıllık,aylık ve günlük
bakımları ve periyodik denetimleri yapılmamaktadır. Söz konusu tesislerde her
sene kazalar olmakta, insanlar ölmektedir. Pistlerin ise standartlara uygun
olmayışı,işaretlenmemiş olması nedeniyle her yıl yüzlerce kişi kaza geçirmekte
kırıklar,travmalar vb. yaralanmalar olmaktadır. Ayrıca mekanik tesislerin tek
elden işletilmiyor oluşu da sporcu yada kayakçıların çıkışlar için ayrı ayrı
ödemeler yapması sonucunu doğurmakta ve maliyeti arttırıcı bir unsur haline
gelmektedir. Hem mekanik tesislerin ve pistlerin yeterli olmayışı hem de
konaklama ve kayak yapmak için ödenen
bedellerin yurtdışı fiyatlarla karşılaştırıldığında bile pahalı olması gibi
nedenlerle Uludağ kış turizmi açısından, arpalık olarak adlandırılan kamu
kurumu misafirhaneleri olmasa yok sayılabilir bir noktadadır.
Konuya birde kayak sporu açısından yaklaşmak
gereklidir. Çünkü Uludağ’da yapılan kayak ile kayak sporu arasında önemli farklılıklar vardır. Bunu ortaya
koyarak turizmin neden gelişmediğini saptamakta olanaklı hale gelmektedir.
Uludağ’ın ülkemizin kayak sporunda ayrıcalıklı bir
yeri vardır. 17.yüzyılda Uludağ köylüleri şehre ayaklarına takılan ve İVİK adı verilen bir tür kayakla inerler ve
çıkışta kayaklarını sırtlarına bağlayarak geri dönerlerdi. Bu nedenle o zamanki
dağ köylülerine şehirde yaşayan insanlar İVİKÇİ derlerdi.
Türkiye’nin ilk kayak kulübü de Bursa’da
kurulmuştur. Saim ALTIOK tarafından 1932 yılında kurulan BURSA DAĞCILIK ve KIŞ
SPORLARI KULÜBÜ’nün Kayak Federasyonu’ndan bile önce kurulmuş olmasına
dikkatleri çekmek gereklidir. Cumhuriyet döneminde Halkevleri eliyle tüm ülkede
kayak sporunun yaygınlaştırılması ve benimsetilmesi yönündeki çabalarda Uludağ, ülkemizdeki diğer kayak
alanlarının(Elmadağ, Erciyes, Sarıkamış, Palandöken) oluşumuna öncü olmuş ve
katkı koymuştur.
Eskiden kayak yapmak için Uludağ’a çıkanlar, yoğun
kar yağışı ve ulaşımın güçleşmesi nedeniyle ancak Karabelen’e kadar
çıkabilmekte, oradaki Jandarma Karakolu’nda ısınıp yemek yemekteydiler.
Kirazlıyayla’da yapılan sığınak binasında, Uludağ’ın ilk kayak şehitleri de
verilmiştir. Prof. Dr. Fuat Külünk ve Ankara Demirspor kayakçısı Şevket Bey
sobadan çıkan gazla zehirlenerek ölmüşlerdir.
1. Gelişim Bölgesi’nde yapılan ilk yapı 1933’te
yapılan Büyük Otel’dir. Bu günkü Kayakevi ise 1935 yılında açılmıştır.
Türkiye’nin ilk kez katıldığı 1936 Kış Olimpiyatları için Milli Takım Kampı
burada açılmıştır. Aradan geçen uzun yıllar, bu sporu geliştirmemiş aksine
geriletmiştir. 1997 yılında Kayseri’de gerçekleştirilen Kulüpler arası yarışa
Bursa’dan yalnızca DSİ Nilüferspor Kulübü katılabilmiştir.
3289 Sayılı yasa, Beden Terbiyesi ve Spor Genel
Müdürlüğü ’nün örgütlenme ve çalışma
esaslarını düzenlemektedir. Yasaya göre yapılması gereken çalışmaların hiç
birisi yapılmamıştır. Bu noktada kayak sporu açısından Uludağ’daki kayak sporu
alt yapısına bakmak gereklidir. 5880 m2 üzerinde kurulu ve Beden
Terbiyesi ve Spor Genel Müdürlüğü ’nün
malı olan 19 oda ve 120 yataklı 85 kişiye yemek hizmeti verecek biçimde
üretilen bir KAYAKEVİ vardır. Yine işletmesi Beden Terbiyesi ve Spor Genel Müdürlüğü tarafından
yapılan FATİNTEPE SIĞINAK binası 1982
yılında yanmış, 1987’de yeniden yapılarak sporcuların kullanımına açılmıştır.
60 yataklı bu tesisin sadece 8 odasında duş ve tuvalet bulunmaktadır. 1.
Gelişim Bölgesi ile burası arasında 510 metre uzunlukta, 50 sandalyeli
olarak 1961’de yapılan 1. Gelişim Bölgesi Telesiyeji bulunmaktadır. Bu tesis ilk satılan tesis
olmuştur. Yap-İşlet-Devret yöntemi ile 10 yıllığına Uludağ Turizm A.Ş.’ ne
verilmiştir.
İkinci mekanik tesis ise Mandıra bölgesi ile
Kuşaklıkaya arasında yer alan 1440 metrelik 130 sandalyeli 2. Gelişim Bölgesi
Telesiyejidir. Bu tesis de 1990 yılında gerçekleşen bir helikopter kazası ile
üç sezon kapalı kalmış 1994 yılında tekrar açılabilmiştir. İşte Uludağ’daki
kayak sporunun alt yapısı bu kadardır ve komiktir. Sporcu sayılarına
baktığımızda ortaya çıkan sonuç ise dramatik ve trajik bir komedya niteliği
taşımaktadır.
Kayak
|
Kadın
|
Erkek
|
Toplam
|
Sezonları
|
Kayakçı
|
Kayakçı
|
Kayakçı
|
1984-85
|
36
|
92
|
128
|
1985-86
|
38
|
100
|
138
|
1986-87
|
42
|
105
|
147
|
1987-88
|
44
|
111
|
155
|
1988-89
|
46
|
118
|
164
|
1989-90
|
53
|
163
|
216
|
|
|
|
|
1994-95
|
22
|
62
|
84
|
1995-96
|
35
|
75
|
110
|
Tablo.5.Lisanslı
Kayakçıların Kayak Sezonlarına Göre Sayıları
1984 Yılında 128 olan kayak sporcusu sayısı 10 yıl
sonra 1996’da 110’a düşmüştür. Aynı dönemde ise Bursa kentinin nüfusu yaklaşık
iki kat artmıştır. Bu durum hem tesislerdeki yetersizliği ve hem de bu konuda
yetkisi bulunan kurumların çalışmadığını açık bir biçimde ortaya koymaktadır.
Bursa’da DSİ Nilüferspor, Ormanspor, Karayolları Yolspor, TEK, PTT gibi
kulüplerle sürdürülen kayak sporu, bu gün sadece DSİ Nilüferspor ve Karayolları
Yolspor Kulüplerince devam ettirilmekte iken 1987 yılında kurulan Bursa Kayak
Kulübü ise 1932’de kurulan kurum dışı
ilk kulübü saymazsak, Bursa’da kurulan ilk kurum dışı kulüp olma özelliği
taşımaktadır. Trajedi buradadır, ülkemizin en önemli kayak merkezinde yalnızca
bir adet kulüp vardır.
Öte yandan Uludağ, büyük yerleşim yerlerine
yakınlığı,kamp ve günübirlik kullanım alanlarının çokluğu nedeniyle, Bursa ve
çevresinde yer alan illerin rekreasyonel
isteklerine de yanıt vermektedir. Uludağ Milli Parkı’na giriş yapan
günlük ziyaretçi sayısı 35.000 lere ulaşmakta olup, yıllık ziyaretçi sayısı
ortalama 1.000.000 kişi civarındadır. Uludağ Milli Parkı içinde sadece
günübirlik ve kamp yapma faaliyetlerine ayrılan Günübirlik Kullanım ve Kamp
alanları mevcut olup, bu alanları aşağıda sıralanmıştır.
Karabelen
Günübirlik Kullanım Alanı,
Uludağ Milli
Parkı’na giriş yapılan alanın adı Karabelen’dir. Sadece günübirlik
ziyaretçilere hizmet vermek amacıyla kurulmuştur. Ziyaretçilerin
gereksinimlerini karşılamak üzere tuvaletler,çeşmeler ve piknik yerleri vardır.
Kirazlıyayla
Günübirlik Kullanım Alanı,
Uludağ Milli Parkı girişine 6 km. uzaklıkta Kirazlı köyünün üst kısımlarında yer alan bu alan da günübirlik ziyaretçiler için tasarlanmış olup,tuvalet, çeşme ve piknik yerleri ile bir tane kır gazinosundan oluşan rekreatif alan vardır. Ayrıca burada Uludağ Üniversitesi’ne ait bir konaklama tesisi ile T.C. Maliye Bakanlığı’na ait Eğitim ve Dinlenme tesisi vardır.
Sarıalan Kamp
ve Günübirlik Kullanım Alanı,
Karayolu ile Uludağ Milli Parkı girişinden 11 km
uzaklıkta bulunan Sarıalan Kamp ve Günübirlik Kullanım Alanı’na teleferik ile de
ulaşılabilmektedir. 300 Çadırlık kamp yeri bulunan bölgede 25 kamp barakası, 4
adet Bungalow tipi kamp birimi vardır. Kamp yapanların gereksinimlerini
karşılamak üzere içinde duşları,tuvalet ve çamaşırhaneleri bulunan bir sıhhi
tesiste bölgede yer almaktadır. Ayrıca 2 adet kır gazinosu, 9 adet satış
dükkanı, çocuklar için oyun parkları, günü birlik kullanıma yönelik tuvalet ve
çeşmeleri bulunan bölgede, yaz aylarında Sarıalan - Çobankaya arasında çalışan
bir telesiyej de bulunmaktadır.
Çobankaya Kamp
ve Günübirlik Kullanım Alanı,
Çobankaya Kamp
ve Günübirlik kullanım Alanı da Uludağ Milli Parkı girişinden 15 km.
uzaklıkta yer almaktadır.200 Adet çadırlı kamp alanı vardır. 1 Adet sıhhi tesis
kompleksi ile 1 adet satış büfesi, mescidi, çeşmeleri ve piknik üniteleri de
alanda hizmete hazır durumdadır.
Son yıllarda ülkemizde de gelişmeye başlayan
alternatif turizm hareketleri Uludağ açısından önemli bir çıkış noktası
oluşturacağı gibi, bu türdeki turizm faaliyetlerinin doğaya verdikleri zarar
diğer türlerden daha az olmaktadır. Bu türdeki faaliyetlerden en çok
bilinenleri Dağcılık,Trekking ve Hiking olarak bir grupta incelenebilir.
Uludağ 2543 m. Yüksekliği ile Batı Anadolu’nun en
yüksek noktasıdır. Marmara Denizi’nin güneyinde ve denize yakın ve açık oluşu
nedeniyle suyun buharlaşmasından oluşan
bulutlar Uludağ’da yoğunlaşır. Bu
Uludağ’ın havası üzerinde doğrudan etkiye sahiptir. Bu nedenle Uludağ’da bir
gün içerisinde dört mevsimi birden yaşamak olanaklıdır. Yani yazın kışı andıran
bir gün yaşanabileceği gibi, kışında yazdan kalma bir gün yaşamak olanaklıdır.
Uludağ yüksek olmayışı nedeniyle geçmişten beri bu tür faaliyetleri yapanlar
tarafından hep küçümsenmiştir. Ancak her ne kadar yükseltisi az da olsa ani
hava değişimlerinin yarattığı etki nedeniyle Türkiye’de ciddiye alınası gereken
dağlar arasında yer almaktadır. Nitekim basına sık sık yansıyan mahsur kalma,
kaybolma olaylarının büyük çoğunluğu bu türdeki hava değişimlerinin sonucunda
ortaya çıkmaktadır. Uludağ ile ilgili bir diğer özellikte şehir rakımı ile dağ
arasında yer alan yükseklik farkının çok kısa bir mesafede artması olarak
özetlenebilir. Bu durum zaman zaman aklimatizasyon sorunlarına yol
açabilmektedir. Diğer bir özellik ise havanın kararsız bir yapıda olması
nedeniyle yaz/kış ayrımı olmaksızın aniden bastıran sis ve buna bağlı yaşanan
sorunlardır. Sisi yaratan nedenlerin başında ise gece ile gündüz arasındaki sıcaklık
farklarıdır. Gündüzleri 25 0C olabilen sıcaklık geceleri -50C’ye
kadar düşebilmektedir. Kışın yapılacak etkinliklerde de Uludağ’daki kar
kalınlığının 4-5 metre civarına ulaşabildiği ve uzun süreli yağışlar
olabileceği dikkat edilmesi gereken bir olgudur.
Tüm tehlikelerine karşın eşsiz doğası,floristik ve
yabanıl yaşamı ile Uludağ öteden beri bu türdeki turizm faaliyetleri için
önemli bir merkez olma işlevi taşımıştır. Bu çalışmalar geliştirilerek Turizme
yönelik çabalar yoğunlaştırılabilir.
Alternatif turizm faaliyetleri açısından diğer bir
alan ise yabanıl hayvanların ve bitki örtüsünün ilginçliği nedeniyle bölgeye
gelebilecek izleme ve fotoğraflama meraklılarıdır. Özellikle Apollon Kelebeği
yılın bir kaç gününde ve sadece Uludağ’da izlenebilmektedir. Yabancı ve zengin
turistler bu güzellikleri izlemek için milyarlarca lira harcamakta, yabancı
ülkelerde bu canlıların fotoğraflarını çekebilmek için yüksek bedeller ödeyerek
izin almak zorunda kalmaktadırlar. Bununla ilgili olarak hazırlanabilecek bir
proje ile yüksek ve “temiz” turizm
girdisi sağlamak olanaklıdır.
Son iki yıldır ise Uludağ otelcilerinin yapay kar
ile kayak sezonunu uzatma çabalarını izlemekteyiz. Alınan son haberler,
önümüzdeki sezonun yapay karla daha uzun olacağını göstermektedir. Bu tam
anlamıyla bir vodvil niteliği taşımaktadır ki gülelim mi? Ağlayalım mı?
Sorun kar miktarını ve kar kalma süresini artırmak
değildir. Uludağ pistlerinin bakımı yapılmamakta, pistler uluslar arası
normlara uygun olarak işaretlenmediği için
her sene üzücü bir çok kaza olmaktadır. Öte yandan pistlerin iyi
düzenlenmemiş ve otellerin pistlerin doğal uzantı hattına yapılmış olması, 4-5 km.
uzunluğa ulaşabilecekken pistler 1-2 km uzunlukla sınırlanmıştır.
Diğer taraftan Bursa, son yıllarda adını “Kongre
Kenti” olarak duyurmaya başlamış bazı önemli ve büyük kongreler Bursa’da ve
Uludağ’da düzenlenmiştir. En son
Uluslararası Diş Hekimliği Kongresi’ne de ev sahipliği yapan Bursa, bu konuda
yapılabilecek çalışmalarla Türkiye boyutlarını aşan bir kongreler kenti
olabilecektir. Bu yolla yapılacak tanıtım için ise Uludağ Milli Parkı’nı bu
günkünden daha iyi korumak ve geliştirmek zorunluluğu söz konusudur.