16 Ekim 2012 Salı

İSTER İNAN İSTER İNANMA BİR RANDEVUM VAR ???? 21.12.2012


Tarih sanırım 2008 yaz aylarıydı. Yakın bir arkadaşım okuduğu, ilginç bir kitabı bana tavsiye etmişti. Kitabın Adı MARDUK’LA RANDEVU idi ve Burak Eldem tarafından yazılmıştı. Eve gider gitmez merakla okumaya başladım. Size kitabı anlatmayacağım dileyen okur..

Ancak anlatılanlara göre güneş sistemi Pluton ile bitmiyormuş.. Modern astronomlar 1930'lardan beri "gezegen x" kod adıyla bir gök cismi arıyorlarmış.  Ancak yerini henüz saptayamadıkları dev bir gök cismi, kuyrukluyıldızlara benzeyen eliptik yörüngesiyle belli bir zamanda dünyamızın yakınından geçiyormuş. Ve Sümerler ona "geçiş gezegeni" anlamında Nİ.Bİ.RU demişler. Babiller ise bu gök cismini güçlü tanrıları MARDUK adıyla onurlandırmışlar. Son yörünge geçişini milattan önce 1649 yılında yapan bu dev gök cismi, Thera yanardağının patlamasını da içeren bir dizi doğal afete yol açmış; aralarında "Mısır’dan Çıkışında bulunduğu mitlere esin kaynağı oluşturmuş; Yakındoğu başta olmak üzere dünyanın birçok yerinde siyasi ve sosyal dengeleri altüstü etmiş.
Kısaca hatırlarsak, şu meşhur Maya takvimi ve kıyamet öyküsü Mayaların iki takvimiyle alakalı: Tzolk'in (260 günlük) ve Haab'ın (365 günlük). Kısaca anlatmak gerekirse bu iki takvim dönem dönem birbiriyle kesişiyormuş ve kesişmesi de Mayalar için pek önemli ve kutsal bir gün olarak kabul edilmiş. Ama ilginç ki takvim orada bitiyormuş? Mayaların 11 haneli sayıları da kapsayan zaman birimleri var, (1 Alautun = 23.040.000.000 gün ediyor örneğin) 2012'de neden dursunlar ki; demek ki çok kötü bir şey olacak ki durmuşlar diye yorumlayanlar var.
Zecharia Sitchin; Sümer, Akad ve Asur tabletlerinden elde ettiği bulgulara dayanıp ortaya attığı şu müthiş soru: İnsanı, maymunlar üzerinde genetik mühendislik “oynamaları” yaparak uzaylılar mı yarattılar?
Ve de, gene gelecekler mi? Yoksa, uzaylı muzaylı yok da, gelecek olan bir gezegen mi? Ve çekim alanının etkisiyle buraları duman edecek, belki de hayatı söndürecek olan “zararlı” bir gökcismi mi? Kutsal metinlerde hep “kıyamet” olarak geçen, bu mu? “Hazret-i İsa’nın ikinci gelişinden” kasıt da bu olmasın sakın…. Mitolojilerin ve dinlerin bilinen en eski köklerinde, göklerde ve yeryüzünde yaşanan gerçek doğal olayların bulunduğu düşüncesi değil mi zaten….
Bütün bunlara kesin bir kanıtta, bir yanıt da bulunamadı. Ancak, ABD ve NASA’nın bile görmezden gelemeyecekleri bir sürü soru işareti de karşımızda kapı gibi duruyor. Hatta her ikisi de bu konuda olmaz böyle şey diye açıklama yapma ihtiyacı duydular ve gazetelerde NASA son noktayı koydu diye manşetler bile attı.
İnsanlık elinden geldiğince tarihi yazdı ve yazmaya devam da ediyor. Ancak ne kadar uğraşırsak uğraşalım, “her şeyin başladığı” döneme, yani Eski Ahit’in “Başlangıçta Tanrı gökleri ve yeri yarattı” dediği noktaya dek geri gidebilen bir kronoloji oluşturmak bugün için olanaksız görünüyor.
Aslına bakılırsa somut verilerle evrenin sırrını çözmeye ve insanın bu gezegen üzerindeki varoluşuna açıklama getirmeye çalışan bilimsel yöntemleri savunanlar da var.  Bütün sorulara tepeden inme yanıtlar sunan ve sorgulama değil “biat” isteyen tektanrıcı inanç sistemini kayıtsız şartsız benimseyenler de…. Sorun tabi ki burada değil insanlar isterse bilimin yolundan gitsinler isterlerse de biat etsinler..


21 Aralık 2012’de MARDUK gelecek ve insanoğlunun yarattığı her şeyi alt üst edecek mi? En azından Maya takvimi böyle diyor. Çok az bir zaman kaldı bekleyip görelim bakalım randevuya gelen olacak mı??? 

10 Ekim 2012 Çarşamba

3 de yetmez 5 olsun, ama bakanlara da nolsun??


Başbakan epeyce bir süredir, hemen hemen katıldığı her toplantıda 'en az 3 çocuk yapın' diyor.
Hatta Dünya Kadınlar Günü’nde de bu söylemi sürdürdüğü gibi Balkan ülkeleri turunda da başka ülkelerin işlerine de karışıp onlara da 3 çocuk tavsiyesinde bulunmuştu. Ben de 3 çocuk sahibiyim ama başbakan istedi diye olmadı BİLİNSİN… Neyse derdim şu Türkiye Büyük Millet Meclisi kayıtlarına baktım.
ACABA BAKANLAR KENDİ BAŞBAKANLARINI DİNLEMİŞ Mİ DİYE?

Elde ettiğim sonuçlar ilginç; 26 kişilik kabineden 8 kişiyi saymazsak geriye kalan 18 bakanın çocuk sayısı 3 ve üzerinde hatta çocuk sayısı konusunda İçişleri Bakanı ve Sağlık Bakanı (bakın bu ilginç değil mi?) işi abartmış durumdalar. İkisinin de 6 çocuğu var. Allah bağışlasın… Ancak ilginç olan o sekiz kişi ve daha da ilginci o sekiz kişiden tek kadın olan bakanın 2 çocuğu var.
İyi de kardeşim sen niye bu insanların çocuklarına taktın demezler mi? Derler elbet hepsine ve çocuklarına uzun ve mutlu bir ömür dilerim.
Şimdi biliyorsunuz AKP kongresi yeni yapıldı ve Başbakan parti yapısında ciddi düzenlemeler gerçekleştirdi. Merakımı mazur görsün. Sorum şu acaba yeni kabine listesinde bu az sayıda çocuk sahibi olan milletvekilleri diskalifiye edilecek mi? Yani Başbakan siz az çocuk yapmışsınız biraz dinlenin ve sayıyı 3’e çıkarın der mi acaba????? Hele o hiç çocuğu olmayan Maliye Bakanı nasıl olur da para işlerini halledebilir ki… Hem zaten kürtajı da yasaklayınca bu iş mis gibin olur. 
Yoksa başka çözümler mi bulur bilemem.. Hatta dememiş miydi? "Eşim dört çocuğumun bezlerini yıkayarak büyüttü. Bezleri kaynatıp, yıkayıp kullandı, çocuklarımızı büyüttü. Eskiler çok çile çekti. Şimdikilerin işi kolay artık çamaşır makinesi var. Bir de bu zorluklara rağmen misafirini, komşusunu ağırladılar. 'Neden misafir geliyor' demediler. Artık şartlar çok kolay. Beş çocuk bile yapabilirsiniz. Erkeklerin de artık işi çok kolaylaştı." Diye…..
Başbakan’ın söylediklerinin bilimsel olmasının veya doğru ya da yanlış olmasının bir önemi yok O söyleyince gündeme şak diye oturuyor zaten. Türkiye’de ortalama aile başına çocuk sayısı yüzde 2,1’lerde. Bu arada Vladimir Putin “bedava konut+12.000 dolar para paketi” ile Rusya’da 7 ayda 123.000 çocuğun doğumuna ön ayak olmuştu. Hatta gazeteler, Putin “Rusları yatak odasına çekti” diye haber geçmişlerdi. Acaba bakanlara da bir paket çıkar mı?
Ayrıca şunu da söylemek gerek Hükümet hafta başında açıkladığı zamları yapmak yerine 3 çocuk için 3 ay su-elektrik-gaz-vb. bedava demiş olsaydı belki biz de Rusya’yı sollardık değil mi?

4 Ekim 2012 Perşembe

Akredite olmayı unutmayın ama uslu olursanız

AKREDİTASYON sözcüğü Fransızca kökenli ve yetki verilmiş, resmen tanınmış kabul edilmiş anlamına geliyor.
Ve daha da önemlisi akredite edenlerin bağımsız, tarafsız ve bilirkişi niteliğinde olması gerekiyor ki AKREDİTASYON olabilsin.
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı, kendi ülkesinde bir üniversitenin (Ankara Üniversitesi) Akademik Yıl Açılışına katılıyor. Tabii ekinde bir sürü bakan ve hatta bakamayan da var. Açılışta yaptığı konuşmalar ayrı bir yazı konusu olur onu bir kenara bırakalım; üstelik savaş varken onu yazmak gerekirken niye bunu yazıyorum ki.
Bu arada içerde başka bir şey dışarda başka bir şey oluyor.  Ne mi oluyor?
1. Öncelikle akredite edilen öğrenciler salona alınıyor.  Ülkemiz buna alıştı zaten AKP kongresine de bazı gazeteler benzeri biçimde AKREDİTE edilmediği için alınmamış mıydı? Bu şu demek yine devletin koymuş olduğu kurallara göre sınavına girmiş ve kazanarak üniversiteye kaydını yaptırmış, belki 1-2-3-4 ve daha çok yıldır o üniversitenin öğrencisi olan gençlerin listesini birisi veya birileri –her kimse- önüne almış ve bu gençleri AKREDİTE etmiş.
Vay vay vay… Diğerleri giremez…
2. Bu gençler koronun verdiği konseri, üniversitenin tanıtım filmini ve Başbakanın konuşmasını izleme yeterliliğine sahip değillermiş demek ki. Bu aynı zamanda geçmişi 1946’lara kadar dayanan bir Üniversite’nin doğru öğrenci yetiştiremediğini Üniversite yönetiminin ve özellikle de Rektör’ün kabul ettiği anlamına da gelmektedir. Hatta Rektör açılış konuşmasına üniversitelerde çifte standardın olmaması gerektiğini söylemiş. Ne diyelim koskoca Profesör yanlış yapacak değil ya üstelik salonda olduğuna göre AKREDİTE de edilmiş olmalı değil mi?
3. Konuşmasında Başbakan demiş ki:
"Üniversitelerde daima farklı görüşler, farklı düşünceler olabilir. Bu gayet doğaldır. Ama farklılık adına toplumun ve ülkenin gerçeklerinden de kopulmaması, sağduyunun muhafaza edilmesi büyük önem taşıyor. Ankara Üniversitesi'ni işte bu farklılık ve aykırılıkla sağduyu arasındaki dengeyi kurabilmiş eğitim kurumlarımızdan biri olarak görüyorum. İnanıyorum ki, önümüzdeki dönemde de burada ülkemiz için, milletimiz için hayırlı hizmetler, bu anlayış doğrultusunda çok daha fazla üretilmeye devam edecektir."
Yani Sayın Başbakan pat diye sorunu çözmüş. Tabi başka bir sorun da AKREDİTE öğrencilerden hiç birisi çıkıp da EY BAŞBAKAN dışarda arkadaşlarımız var onlar içeri alınmadılar, sen farklı görüş ve düşünceler olabilir derken Takiyye mi yapıyorsun dememiş AKREDİTE edilince böyle oluyor galiba??
4. Bu arada toplantıya Ankara Üniversitesi Öğrenci Konseyi Başkanı da katılmış ve AKREDİTE olduğu için Başbakan’a teşekkür etmiş ve 2071’i hedef olarak göstermiş. Ne diyelim Allah razı olsun kendisinden. Merak ettim bu konsey nasıl oluşmuş ve nasıl seçim yapılmış belli değil ayrıca bu link dışında (http://iso.ankara.edu.tr/index.php?bil=bil_icerik&icerik_id=142 ) başka bilgi bulana da aşk olsun..
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Ankara Üniversitesi'nde düzenlenen 2012-2013 akademik yıl açılış törenine katılmasını protesto eden öğrenciler alternatif açılış düzenlemişler.Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrencileri, çeşitli akademisyen ve Eğitim-Sen'in katılımıyla düzenlenen alternatif açılışın başlığı ise;
 "İfade Özgürlüğü ve Üniversiteler"
Açılışta, bilimin temel koşulunun ifade özgürlüğü, ifade özgürlüğünün temelinde de demokrasinin yattığı tabi ki salonun içinden duyulmadı. Pekâlâ, bunun yerine ne oldu tabi ki AKREDİTE olamayanlara her zaman olan şey =
BİBER GAZI- GÖZALTI- POLİS JOBU ve DAYAK……
EH SİZDE AKREDİTE OLUN USLU ÇOCUK OLUN NE DİYE BAŞBAKANI KIZIDIRYORSUNUZ Kİ?????

3 Ekim 2012 Çarşamba

Kimine bitçe peki nereye bütçe???


Bütçe açığı olduğunu ileri süren hükümet zam kararlarını art arda açıkladı diyor gazeteler:
Akaryakıt
İçki
Tapu Harçları
Otomobil
Elektrik
Doğalgaz
Bu zamlar elbette ilk önce ekmeğin fiyatını yükseltecek. Ancak bu kadarla kalmaz süt ve süt ürünleri, et ve temel gıda ürünleri sıraya girecek. Ette ve sütte yüzde 15 gibi bir zam beklenirken, gıda ürünlerinde de yüzde 5 ile yüzde 15 arasında bir zam öngörülüyor. Bu durumda 75 kuruşluk ekmek 1 liradan, 1 liradan satılan ekmek 1.25 liraya satılmış olacak.
Öte yandan genel ve uluslararası duruma baktığımızda
Kişi Başına Yıllık Süt Tüketimi;
Avrupa Birliği ülkelerinde 83 litre
Amerika’da 100 litre
Türkiye’de ise 26 litre
Kişi Başına Yıllık Elektrik Enerjisi Tüketimi
Gelişmiş Ülkeler 8.900 kWh
Amerika 12.322 kWh
Türkiye 2.791 kWh
Türk-İş verilerini dikkate aldığımızda 2012 Mart ayında dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 871 YTL yoksulluk sınırı ise 2834 YTL olarak gözükmekte. TÜİK verilerine bakıldığında işsizlik oranı da 2012 yılı başından beri düzenli olarak iniş eğiliminde görülüyor. Bir evde iki kişi çalışsa iki asgari ücret bile yoksulluk sınırının altında bırakıyor insanları.
Demek ki Türkiye Cumhuriyeti topraklarında yaşayan insanlar açlar ve işsizlik de azalıyor. Yani bu şu durumu gözler önüne seriyor. İnsanlar düşük ücretle köle gibi çalıştırılıyor. İşte hükumetin kalkınma formülü, giderek Çin’e benziyoruz.
Bu açıdan;
Temel ekonomik kararların sermayenin kar beklentilerine, kendini düzenleyen piyasa mekanizmasının buyruklarına göre değil, toplumun ihtiyaçlarına göre saptandığı bir ekonomi olsa;
Ekonominin temel üretim ve yatırım kararlarında, şirket idareleri değil, halk temsilcilerinin ve emek örgütlerinin tavsiye ve kararları ile yönlenen demokratik planlama organları belirleyici olsa;
Herkes sırf bu ülkenin yurttaşı, doğal ve fiziksel kaynakların paydaşı olma kimliğiyle toplumsal refahtan pay alabilse ve bu anlamda herkese yurttaşlık geliri ödenmesi bir hak olarak kabul edilmiş olsa;
Kamu açıklarını kapatmanın yolu, KİT‘lerin tasfiyesi ile eğitim, sağlık ve diğer sosyal harcamaların özelleştirilmesi olmasa;
Tabi ki bunlar için de ülkeyi satmak yerine ülkede yaşayanların çıkarlarını düşünen bir hükümet olsa;
Yani sıradan 4 kişilik, kirada oturan ve karısı ya da kocası çalışmayan ve işçilik yapan ve de 2 çocuğunu okulda okutmak için çırpınan bir aile için büyük yıkım anlamına gelecek bu zamlar olmaz.
ve elbette bütçe açığı kapanır olur?????
Kur’an der ki: “2:75 - Şimdi bunların, size hemen inanacaklarını ümit mi ediyorsunuz? Hâlbuki bunlardan bir grup vardı ki, Allah'ın kelâmını işitirlerdi de sonra ona akılları yattığı halde bile bile onu tahrif ederlerdi.”

1 Ekim 2012 Pazartesi

Tüh Satalım Kurtulalımın RANT’a Dönüşümü


Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, kapatılan 170 askerlik şubesinden 114 tanesini okul yapılmak üzere Milli Eğitim Bakanlığına devrettiklerini ifade etti.
Yozgat’ta Askerlik Şubesinin açılış törenine katılan Milli Savunma Bakanı, yaptıkları kanun değişiklikleriyle vatandaşların bundan sonra ömründe bir defa askerlik şubesine geleceğini belirterek, "Yürürlüğe konulan Milli Savunma Bakanlığı bilgi sistemi projesiyle vatandaşlarımız askerlik şubesine gitmeden, kayıtlı oldukları askerlik şubesi dışında da askerlik şubelerinden on-line olarak istedikleri hizmeti alabilmektedir buyurdu. 
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AKP Meclis grubunda, Bakanlar Kurulu’nda kabul edilen tasarıya ilişkin bilgi vererek, 6 Temmuz 2009’dan itibaren Milli Savunma Bakanlığı Bilgi Sistemi’ni devreye aldıklarını belirtmiş.
Böylece yıllık 40 milyon TL tasarruf sağlanacağını, düzenlemeyle 1500 er ve erbaş kadrosunu da Genelkurmay Başkanlığı’na iade edeceklerini,  bundan da tasarruf sağlanacağını da söylemiş…
181 ilçedeki Askerlik Şubelerinin uygun olan binalarını da Milli Eğitim Bakanlığı’na devredeceklermiş. Şubelerin uygun olması halinde derslik, olmaması halinde kız ve öğrenci yurdu olarak kullanılmasını planlamaktalarmış. Ayrıca, temel eğitim, orta öğretim, hayat boyu eğitim, özel eğitim rehberlik hizmetleri ihtiyaçları yönüyle değerlendirilmesi, bunun mümkün olmaması halinde kız ve erkek öğrenci yurdu-pansiyonu veya milli eğitim müdürlüğü hizmet binası olarak kullanılabileceği, lojman, öğretmen evi, öğretmen lokali gibi amaçlarla kullanılmayacağı belirtilmekte..
Fikir çok güzel atıl duran KAMU KURUM ALANLARININ= (HALK) için kullanımını desteklerim. Ancak bu haberi duyduktan sonra BURSA için kısa bir araştırma yaptım. Bursa’da TSK’na ait yerler nereleri, nerede bu yerler, kapatılan askerlik şubesi var mı? Henüz net bir bilgi edinemedim. Ama bildiğim askerlik şubelerinin ve TSK’na ait yerleri gözden geçirdim. Şu dikkatimi çekti. TSK’na  yerler, özelde Bursa kenti için RANT oranı en yüksek noktalarda….
Aklıma düştü acaba bu durum tüm ülkede benzeri biçimde olmasın, olabilir diye düşündüm. Her şeyi paraya çevirmeyi hem çok iyi beceren hem de çok hızlı ve net yapan hükümet, acaba bu konuda da düşünmüş ve birilerine şu TSK’nın yerlerine bir bakın da onları da satalım demiş olabilir mi?
Olma ihtimalini olmama ihtimalinden fazla gördüğümü söyleyebilirim.  Tabi ki süreci izleyeceğiz. 2B arazileri, kentsel ve arkeolojik sitler, doğa koruma alanları derken sıra TSK’na ait alanlara da gelmiştir. Yazdıklarımı okuyanlar bu adam da çok senaryo yazıyor diyebilir. Ancak yeni senaryom şu bu adamlar, Ankara şart değil ama orada diyelim. Bir ofis tutmuşlar ve Türkiye Cumhuriyeti topraklarında;
1.     Nerelerde maden var
2.     Nerelerdeki alanları satabiliriz
3.     Nerelerin vasıflarını değiştirebiliriz
4.     Kentlerin nerelerini afet alanı ilan edebiliriz
5.     Kaç konut yaparsak TOKİ eliyle kaç para eder,
Ve daha birçok konu üzerinden ülkeyi satacak planlar yapıyor olmasınlar. Ne diyeyim mümkün mü????
Evet bence mümkün….
Her ne kadar AKP kongresi yapıldı bitti ama aslında bir adım daha atıp partinin adını da değiştirseler tam olurdu: AKDP Yani Adalet Kalkınma ve Dönüşüm Partisi yakışmaz mıydı? Ne dersiniz….