29 Mayıs 2013 Çarşamba

İstanbul İstanbul olalı...


Bu gün 29 Mayıs. Fatih'in İstanbul'u fethinin üzerinden tam 560 yıl geçmiş, yani yarım asır.
Fetih İstanbul’da kalmayıp ülkenin birçok yerinde kutlanacak. Hazreti Muhammed hadisinde “Konstantiniyye fethedilecektir. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan” demişti.
Bu gün İstanbul’da 3. köprünün temeli de atılacak. Bu günün böyle bir anlamı da oldu.
İstanbul’a 3'ncü köprü birçok tartışamaya neden olmuştu. Teknik olarak dünyanın ilk köprüsü olacağı da konuşuluyor. Hem araç trafiği hem de demir yolunun olacağı köprü umarım İstanbul’un sorunlarına çözüm olur.
Ama;
Fatih Sultan Mehmet tam yarım asır önce bu kenti alırken, kentin bu hale geleceğini düşünse peygamberin hadisine rağmen fetheder miydi bilmem. Anadolu’dan bakınca artık Sultan Ahmet Cami yerine, yüksek gökdelenler görünüyor. Kentin silueti kalmadı, bozuldu. İstanbul’un her yanı “lüks, nezih” konut projeleriyle dolduruldu. Başbakan diyor ki; onları tıraşlayacağız. İyi de tıraş dediğin şey saçlar, kıllar tekrar çıkacağı için yapılır. Tıraşlayacağın şeyler yeniden mi yükselecek…
Alkol için dünyada örnekleri var diyen Başbakan neden aynı örneklere kentler için bakmıyor?
Bütün bunlar olup biterken, fethin 560. yılı kutlanırken, İstanbul’a adı Fetih Köprüsü mü olur, Recep Tayyip Erdoğan Köprüsü mü olur yeni köprünün temelleri atılırken bir de Taksim’de Gezi Parkı ve içindeki ağaçlar yok ediliyor. Devlet zevatı bu gün açılışa gidecekmiş. Aynı kişiler ve tabi Başbakan acaba Taksim’e gidip orada ağaçların dibinde nöbet tutanları ziyaret etse ne olur. İyi olur ama ağaçlar bugünde polisin jopu ve “organik” biber gazıyla kesilecek. Yerine alışveriş merkezi yapılması planlanıyor diye tevatür de etrafta dolaşıyor.
İstanbul 2 No’lu Koruma Bölge Kurulu’nun reddettiği, Gezi Parkı'nın yerine yapılacak Topçu Kışlası Projesi Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu’nca geçtiğimiz şubatta onaylanmıştı. AVM olmayacağı iddia edilse de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Kışlanın bir bölümü müze olabilir, ortası yeşil alan. Diğer bölümünde de İstiklal Caddesi’nin devamı niteliğinde alışveriş merkezi. Üstü rezidans ve otel...” demişti.
Demek ki orasının ne olacağı belli.
Bu arada İstanbul Büyükşehir Belediyesi de Taksim Gezi Parkı'nda yapılan çalışmayla ilgili bir açıklama yapmış ve “çalışma sırasında ağaç kesimi yapılmıyor. Duvar yıkımı ve yol genişletme çalışması nedeniyle 5 adet ağaç sökülerek farklı bir yere taşınıyor” demiş. Peki oradaki insanların gördükleri ne? Madem 5 ağaç sökülecek bu kadar insan niye cayırtı koparıyor ve siz polisi onların üzerine salıp jop ve biber gazı ile müdahale ediyorsunuz. Neden Belediyeden birileri gelip işin doğrusunu anlatmıyor.
İşin doğrusu orası alışveriş merkezi olacak ve 3. köprünün temeli atılırken bu da hep olduğu gibi unutturulacak.
Marks’ın dediği gibi:
Kapitalizm gölgesini satamadığı ağacı keser.

4 Mayıs 2013 Cumartesi

Evet, galiba manyağız


Gazeteler önceki gün Sinop Nükleer Santralı'nı Japon Mitsubishi Heavy Industries ve Fransız Areva ortaklığının yapacağını yazmıştı.
Başbakan bugün Japonya Başbakanı ile Sinop’ta Akkuyu’da yapılması planlanan NÜKLEER SANTRAL anlaşmasını imzalayacakmış. Hatta bu haber Paris Borsasını zıplatmış. Pekala biz niye Paris Borsasını zıplatmaya uğraşıyoruz. Ki Japonlar, Fukuşima’dan sonra 50 reaktöründen 48’ini çalıştırmazken niye Japonya’dan nükleer santral satın almaya çalışıyoruz. Bilen var mı???
Yani Hükumetimiz santrali en çok kazanın olduğu ilk 5 ülkeden 2 tanesinin ortaklığına yaptırıyor. Diğeri ile de görüşmelerini sürdürüyor. Listeye dikkatlice bakıldığında görülecek İlk 5 ülkenin dışında kalanlar nükleer defterini çoktan kapatmış ülkeler. Ve kaza sayılarının 25 yıllık durumuna baktığımızda sayıların azalmasının en önemli nedeninin Dünya’nın büyük kısmının NÜKLEER’den vazgeçmesinden kaynaklı olduğu da görülüyor.
İşte tamda bu yüzden işi başka kimse yapmıyor ki iş onlara kalmış durumda. İlla bir Borsa zıplayacaksa Paris Borsası olmadı, Tokyo Borsası o da olmadı, Moskova Borsası zıplayacaktı zaten.
Aslına bakarsanız dünya atmosferinde radyasyon var zaten ve genel olarak bir insan, bir yılda hava ve topraktan da radyasyon alıyor. Ancak belli bir düzeyin üzerinde radyasyona maruz kalmak, kanın kimyasını değiştiriyor, bulantıya yol açıyor, kusma yapıyor, saçları döküyor, ishal yapıyor, kanama yapıyor tedavi uygulanmazsa, 2 ay içinde ölüm, iç kanama ile ise 1-2 haftada ölüm gerçekleşiyor.
Çernobil nükleer santralindeki kazadan sonra dünyayı dolaşan radyasyon bulutları Trakya’da ota, süte; Karadeniz’de çaya, fındığa, suya radyasyon bulaştı. Etkilerinin sonuçları tam olarak bilinmiyor.
Ama buna karşın bazı “uzmanlar” var ki : “Karadeniz’de kanserden ölenlerin sayısının artmasının Çernobil’le bir ilgisi yok. Bunlar nükleer karşıtlarının uydurması. Öyle olmasaydı bugün hükumet Mersin ve Sinop’ta nükleer santral kurmaya çalışmazdı. Türkiye’den kilometrelerce ötede meydana gelen bir nükleer kazanın ülkeyi nasıl etkilediğini görür, bu topraklarda nükleer santral kurulmasını istemezdi. Çernobil nükleer kazası Türkiye’yi etkilemiş, Türk Tabipler Birliği’nin dediği gibi Hopa’da ölümlerin yüzde 47’si kanserden olmuş olsaydı, hükümet Ruslarla, Fransızlarla nükleer santral pazarlığı yapmazdı. Manyak mıyız biz?
Çernobil’in radyasyon dolu bulutları yıllar önce ülkemiz topraklara uğramış olamaz. Öyle olsaydı, İtalya gibi yapar nükleer santralleri k defterini o zaman kapatırdık. Nükleer santrallerini kapatma kararı alan Belçika, İspanya, Almanya veya İsviçre’nin yolundan giderdik. Ya da Yunanistan, İrlanda, Norveç, Danimarka gibi bu işe hiç bulaşmazdık." diyorlar.


Öte yandan bir de ironi var ki pes dedirtiyor. Nükleer Santrali olmayan Türkiye, İstanbul İkitelli’de 1999’da meydana gelen olayla “dünyanın en önemli 20 radyoaktif kazası” listesine girmiş.
Daha santral olmadan, olunca ne olacak Allah bilir.