2 Ocak 2012 Pazartesi

Dünyamız için Önemli Tehdit


NASA’ya ne kadar güvenilir bilemem ama NASA’nın verilerine göre, küresel deniz suyu seviyesinde son 100 yıl içinde 17 cm yükselme saptandı. 50 milyon yıldır bu kadar kısa bir sürede, bu denli büyük bir sıcaklık artışına rastlanmazken, 1981-2001 yılları arasındaki dönem, dünya tarihindeki ‘en sıcak 20 yıl’ olarak kayıtlara geçti. 2010 yılı yazında; Rusya, Avrupa ve Asya’da sıcak hava dalgası yaşandı. Rusya’da 15 bin kişi kuraklık ve yangınlar nedeniyle hayatını kaybetti. Aynı yıl Pakistan’da sel nedeniyle bin 600 kişi hayatını kaybetti ve milyonlarca insan göç etmek zorunda kaldı. 2010 yılının ilk yarısında Çin’in Yunnan bölgesinde yaşanan kuraklık nedeniyle tarımsal üretim büyük ölçüde düştü, içme suyu sıkıntısı yaşandı. Küresel iklim değişikliği ve buna bağlı olarak iklimsel aşırılıklar, kuraklık, sel, gıda yetersizliği, biyolojik çeşitliliğin azalması, türlerin yok olmasını, kitlesel göçler ve sosyal patlamaların ortaya çıkmasına neden oluyor. Ülkeler arasındaki pazarlıklar bir yana, iklim değişikliği tüm hızıyla sürüyor. 2010 yılında karbondioksit salınımı rekor düzeye ulaştı. “Nature Climate Change” dergisinde yer alan uluslararası bir araştırmanın sonuçlarına göre, 2008 ve 2009 yıllarında yaşanan küresel malî kriz, karbondioksit emisyonunun azalmasına sebep olmuşken, bu oran 2010 yılında yüzde 5,9 dolayında artış gösterdi. Araştırmacılara göre 2010 yılında havaya 10 milyar tondan fazla karbondioksit salındı. Bir diğer yandan 2011 yılı da çok masum geçmedi. Bu sene için beklentiler düşük ama iklim krizi, yarattığı ekonomik ve ekolojik olumsuz etkiler ile önümüzde çok net bir sorun olarak duruyor.

İklim değişikliğinde geri dönüşü olmayan nokta olan 2 derecelik sıcaklık artışının önüne geçilmesi için gelişmiş ülkeler için zorunlu ve gelişmekte olan ülkeler için gönüllü sera gazı salım azaltım hedefleri, azaltım ve uyum alanında finansal kaynakların yönetimi, düşük karbon ekonomisine geçişte en önemli ayaklardan biri olan teknoloji transferi gibi kritik başlıklar tüm dünyada en az ekonomik kriz kadar önem taşıyor. Daha da önemlisi,  Kyoto Protokolü’nün süresinin uzatılması veya  yeni bir yapı ile ilerlenmesi konusunda önemli tartışmalara da yapılmaktadır. Bilim dünyasının elindeki veriler tehlikeli sinyalini çok açık bir şekilde ortaya koyuyor. Küresel sıcaklıktaki 2oClik artış, iklim değişikliğinin etkilerinin geri dönüşü olmayan bir noktaya geleceğine işaret ediyor. Bu artışın altında kalmak için gereken karbon dioksit miktarının 350 ppm olması gerekirken bugün 391 ppm düzeyine gelmiş durumdayız. İklim dostu ve düşük karbonlu bir gelecekte çözüme odaklı ilerlenmesi gerekiyorsa süreçte hükümetlerin yanı sıra, özel sektörün ve yerel yönetimlerin ve sivil girişimlerin katkısına büyük bir ihtiyaç var. Şimdiden söylenebilir ki, iklim müzakerelerinde sıklıkla tıkanan süreçlerinde yerel yönetimlerin, özel sektörün geliştirdiği ve yönlendirdiği çözüme yönelik yaklaşımların büyük bir etkisi oluyor. Özel sektör ve yerel yönetimler gibi gençler, çiftçiler, yerel topluluklar, ticaret örgütleri, araştırma kurumları ve kadın çalışmaları yürüten sivil toplum temsilcileri de süreci gözlemci kuruluş olarak takip ediyor. Sürecin şeffaflığını ve bilgi akışındaki verimliliği de gözlemci kuruluşların temsilcileri sağlıyor. Geleceğimiz tehdit altında bu çok açık ve eğer bu topraklarda ve gezegende sağlıklı ve mutlu yaşamak istiyorsak küresel iklim değişikliğine karşı aklımızı çalıştırmayı planlamalıyız.