25 Şubat 2013 Pazartesi

Vizyondakiler...


Geçmiş yazılarıma şöyle bir göz gezdirdim.
Tek bir filmi saymazsak (AVATAR) filmlerle ilgili bir şey yazmamışım.
Aslına bakarsanız 2 yıldır da sinemaya gitmemişim.
Evde televizyondan film izlemeyi de hep sevmedim.
Film sinemada izlenir diyenlerdenim yani.
Kızım Heval Fidel’in büyümesi ve izin vermesiyle(???) birlikte geçtiğimiz ay 4 filmi birden izledik.
İlk film: Gergedan Mevsimi (Fasle Kargadan),
Bahman Gobadi'nin yazıp yönettiği, başrollerinde Monica Bellucci, Behruz Vüsuki, Yılmaz Erdoğan, Caner Cindoruk, Beren Saat, Belçim Bilgin, Arash Labaf ve Ali Pourtash gibi oyuncuların yer aldığı film, "Sürgündeki İran'lı yönetmenin yeniden doğuşu" olarak da adlandırılmıştı. Filmi çok beğenmedim. Genel de filmleri zor beğendiğimi söylemem gerek. Belki de film benim istediğim gibi bitmediği içindir.
İkinci film: Cem Yılmaz (CM101MMXI)Fundamentals,
Çok güldük çok eğlendik. Cem Yılmaz’ın zekice ve dikkatle hazırladığı senaryo aslında bir Cem Yılmaz stand-up gösterisiydi ve tiyatro sahnesi yerine sinemada izlemiş olduk. Ancak beni de izleyen herkesi de kahkahadan öldürüyordu.
Üçüncü film: Hükümet Kadın,
Sermiyan Midyat'ın yazıp yönettiği film, Midyat'ta yaşayan, 8 çocuk annesi ve okuma yazması olmayan Xate’nin,  1950’li yıllarda Midyat Belediye Başkanı olmasını anlatıyor.  Bu film ile ilgili yazılacak ve söylenecek çok şey var.  Bu filmi de beğendim dersem kendime haksızlık etmiş olurum. Konu muhteşem ancak anlatılma biçimi ve içeriği bana biraz yavan geldi. Oyunculuklar güzeldi. Midyat çok özel bir yer ve bu güzel ve özel yerin hakkının verilmediğini düşündüm filmde.. Midyat’ın o çok kültürlü çok zengin yaşamı hele o dönemdeki eksik kalmış.. Midyat ile ilgili bir yazı yazmıştım.  (Düşler Tarlasından, Mayın Tarlasına Düşen Toptu Ülkemin Tüm Çocukları)http://mehmetkartal.org/?p=96  benim anladığım Midyat belki de böyle olduğu içindir. Söylenecek tek bir şey var. Demet Akbağ iyi oyunculukla ve özellikle bölgedeki çocuk gelinliğe vurgu yapmış tabi oraya su getirme mücadelesini yürütürken de o kızlarla yer altından tünelleri kazarak…
Gelelim dördüncü filme: Kelebeğin Rüyası,
Yılmaz Erdoğan'ın yönetmenliğini yaptığı senaryosunu yazdığı ve de oynadığı film son yıllarda izlediğim en güzel filmdi. Oyuncu kadrosunda Erdoğan'ın yanı sıra Mert Fırat, Kıvanç Tatlıtuğ, Belçim Bilgin, Taner Birsel, Ahmet Mümtaz Taylan gibi genç-usta pek çok isim de yer almış. Ancak ben en çok MERT FIRAT’ı beğendim, muhteşem bir oyunculuk sergilemiş.
Zonguldak'ta yaşayan, iki genç şairin yeni yeni modernleşen bu madenci kentinde memuriyet hayatlarını sürdürürken, bir yandan da sanatla, edebiyatla ve en çok da şiirle sürdükleri yaşamları o yılların vebası olan veremin, iki genç şairin insanın da sağlığını mahvetmesini anlatır. Film bunun üzerine gider ama benim açımdan en az filmin güzelliği kadar, bölgede geçirdiğim o güzel yazların, orada yaşayan maden emekçilerinin zor ve çile dolu yaşamlarını, madene inmenin ne demek olduğunu( bende 450 metreye /hem de aynı ocakta KARADON Ocağı/ inmiştim.) olağanüstü anlatmış bu film.
Mimar Sinan demişti ya;
Çıraklık dönemim de: Şehzade Camii’ni
Kalfalık dönemim de: Süleymaniye Camii’ni
Ustalık dönemim de ise: Selimiye Camii’ni yaptım diye….
 Hani şöyle desem Yılmaz Erdoğan için;
Vizontele ve Vizontele Tuuba iyi çıraklık dönemi eserleri ise
Organize İşler ve Neşeli Hayat kalfalığını anlatır.
Ama Kelebeğin Rüyası tam bir ustalık eseridir. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder