13 Mayıs 2011 Cuma

Seçimlerden sonra bizi ne bekliyor?


12 Haziran seçimleri giderek yaklaşıyor.
Seçimler yaklaştıkça adayların heyecanı artsa da sonuçlar 3 aşağı 5 yukarı belli gibi.
Tabi ki sandıkta ne olacağı belli olmaz. Ancak biliminsanları seçimlerden 30 gün öncesinde yapılan alan araştırmalarının genel olarak sonucu gösterdiklerini, büyük, radikal ve beklenmeyen değişimler ortaya çıkması halinde bu durumun değişiklik gösterebileceğini belirtiyorlar.
Yani seçim sonuçları belli gibi ve iktidar partisinin tek başına anayasayı değiştirebilecek çoğunluğa ulaşıp/ulaşamayacağı ve MHP’nin baraj altında kalıp/kalmayacağı tartışmalarını yasadışı videoların medyaya servis edilmesinin gölgesinde tartışıyoruz.
Türkiye 13 Haziran sabahı nasıl olacak?
Bu soruya geniş bir perspektiften bakmak, anayasa tartışmaları ve Türkiye’nin demokratikleşmesi vb. açılardan yaklaşmak mümkün.
Soruna bir de çevre açısından bakalım ve varsayalım ki AKP’nin yeniden iktidar olması ihtimali CHP ve MHP’nin ki kadar olsun.
Yani Türkiye bir iktidar değişikliğine gebe olsun ya da koalisyonlara. Çevre açısından baktığımızda şu anda parlamentoda bulunan 3 parti ve BDP destekli Emek Demokrasi ve Özgürlük Blok’u, Türkiye’de çevre sorunları hakkında ne diyor?
İktidarda yer alan ve bir yandan 48 termik santrale lisans verilmesini, 6 adet nükleer santral yapılmasını 2000 kadar HES ile ülkemiz sularını özel şirketlere devrini pazarlayan hükümetin neleri yapacağını ve planladığını biliyoruz.
Zaten AKP’nin parti programı da bunu teyit ediyor: 
“Güneş, rüzgâr, jeotermal ve biomas gibi enerji türleri yanında yeni hidroelektrik santralleri ile yerli kömüre dayalı, yeni teknolojilerle donanımlı, verimi yüksek, çevreye zararı olmayacak termik santrallerin özel sektör tarafından kurulması desteklenecektir. Petrol ve doğalgaz aramalarına ağırlık verilecektir. Dışa bağımlı doğalgazın kullanıldığı enerji santrallerine alternatif veya ikame yatırım olarak, gerekli güvenlik ve çevre koruma önlemleri alınmak suretiyle, nükleer enerji santralleri kurulacaktır...”
CHP’nin 2011 Seçim Bildirgesine göz attığımızda “Sürdürülebilir Kalkınma” için başlığı altında, “Yerli kaynaklarımıza öncelik veren, çevreye duyarlı ve insan odaklı bir enerji politikası benimseyeceğiz. Ülkemizin sürdürülebilir gelişmesini olduğu kadar, yurttaşımızın esenliğini ve yaşam hakkını temel hedef alacağız. Güneş ve rüzgâr gibi yenilenebilir enerji kaynaklarını çevre dostu teknolojilerle kullanarak ve enerji verimliliğini arttırarak, dışa bağımlılığı azaltacağız.” denilmekte ve termik yakıtlar kabul edilmektedir. Aynı başlık altında devamla “Nükleer enerji konusuna evrensel sorumlulukla ve sadece günümüzü değil, gelecek kuşakları da düşünen bir duyarlılıkla yaklaşacağız. Ulusal bir strateji dahilinde, maliyetlerinin düşeceği ve işletme güvenliğinin artacağı beklenen yeni kuşak nükleer reaktörlere odaklı, teknoloji üretiminden atık yönetimine kadar her aşamada söz sahibi olacağımız bir nükleer politika izleyeceğiz. Nükleer teknolojide en yüksek güvenlik kıstaslarını gözeterek, yeni kuşak reaktörlere odaklanan, teknoloji transferini içeren çalışmaları gerçekleştireceğiz.” denilerek nükleer enerji benimsenmektedir.
MHP’nin 2011 Seçim Bildirgesine göz attığımızda da “Enerji dış bağımlılığının azaltılması, kaynak çeşitliliği sağlanarak kesintisiz ve yeterli bir şekilde üretilmesi, güvenli ve çevreye duyarlı bir arz sistemi içinde karşılanması, yerli enerji kaynaklarının verimli kullanılması, nükleer başta olmak üzere yeni enerji teknolojilerini üretecek yetkinliğe ulaşılması sağlanacaktır. Kamu enerji yatırımlarının plânlı ve istikrarlı bir şekilde gerçekleştirilmesi sağlanacak, yerli ve yabancı sermayenin bu alandaki yatırımları teşvik edilecektir. Enerji ihtiyacının karşılanması için yeni ve yenilenebilir enerji kaynakları ile su potansiyelinin değerlendirilmesi ve alternatif enerji kaynaklarından yararlanılmasını öngören yatırımlar ile bu alandaki araştırma ve geliştirme çalışmaları teşvik edilecektir. Nükleer enerji üretim teknolojisine sahip olmak öncelikli hedeflerimiz içinde olup, enerji arz güvenliğinin sağlanması için nükleer santraller kurulacaktır. “ ifadesi ile termik, nükleer ve fosil esaslı bir enerji temini temel alınmaktadır.
Meclis'te grubu bulunan BDP tarafından desteklenen Emek Demokrasi ve Özgürlük Blok’u ise seçim bildirgesinde “Ormanlık alanların ne sebep altında olursa olsun talanına, özelleştirilmesine, inşaat alanı olarak kullanılmasına izin verilmeyecek. Akarsuların, denizlerin, göllerin, yer altı sularının ve toprağın sanayi atıkları ile kirletilmesi kesinlikle engellenecek. Hasankeyf, Munzur, Allionai, gibi tarih ve kültür mirasları, Karadeniz’deki doğal güzellikler HES’lere kurban edilmeyecek, buralarda başlayan HES faaliyetlerine derhal son verilecek. Siyanürle altın arama uygulamasına son verilecek. Nükleer enerji ve fosil enerji kaynakları yerine; “Merkezi Enerji Konseyi”nce hazırlanacak; yeterli, yerli, çevreci, temiz, sürdürülebilir yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının sağlanmasını amaçlayan yeni bir; “Merkezi Enerji Strateji Planı” oluşturulacak. Ekolojik yapıyı ve toplum yararını gözeten bir politika izlenecek, özelleştirmelere son verilecek, enerjinin üretimi, iletimi ve dağıtımı merkezi olarak planlanacaktır” biçiminde termik, nükleer ve HES’lere açıkça karşı çıkılmaktadır.
Öte yandan tüm partilerin ortak diskuru çevrenin korunması olarak ifade edilmektedir.
“AKP enerji politikasının temelinde, ulusal çıkarlarımızı koruyarak enerji arzının güvenliğini ve devamlılığını sağlamak, rekabete dayalı bir enerji piyasası oluşturmak ve duyarlı olduğumuz çevreyi ve insan sağlığını korumak bulunmaktadır.” denilirken, “CHP, çevresel ve ekolojik riskleri en aza indirmek, sürdürülebilir kalkınmaya katkıda bulunmak ve insani gelişim ve sosyal adaleti geliştirmek amacıyla yeşil ekonomi modelini benimsemektedir. CHP, “ne olursa olsun kalkınma” değil, doğayla barışık sürdürülebilir kalkınma anlayışını savunur" ifadesi kullanılmaktadır.
Şunu söylemek olanaklıdır.
Partiler bir yandan çevreci bir söylem tutturmuş gibi görünseler de parti programlar ve seçim beyannameleri çelişkilerle dolu ve açıkça termik santraller, nükleer enerji ve fosil temelli yakıtlarla bir enerji arzı partilerin ortak kabulü olarak ortaya çıkmaktadır.
AKP’nin yerine diğerlerinin iktidarı da çevre tahribatları açısından bir farklılık içermemektedir.
Şu an itibariyle Kütahya’da Siyanür liçi dolu baraj çökmek üzeredir.
Bartın’da, Gerze’de, Çan’da, Bayramiç’te, İskenderun Körfezi’nde termik santraller için ayağa kalkmış olanlar, Akkuyu ve Sinop’un yanında sayısı altıya çıkan Hopa ve İğneada nükleer santral yapılmaması için mücadele yürütenler, ülkenin dört bir yanında ama özellikle Karadeniz’de HES’ler aracılığı ile suyun ticarileştirilmesine, derelerin ve dolayısıyla yaşam alanlarının yok edilmesine karşı ayaklananların bu mücadeleleri ortaklaştırmasının zamanı gelmiş ve geçmektedir.
Çünkü iktidar değişse bile çevre tahribatının süreceği ve yaşam alanlarımıza dönük tehdidin büyüyeceği açıktır. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder