3 Mayıs 2011 Salı

İmam-cemaat ilişkisi


Başbakan’ın, 30 milyar dolar teklif geldiğini söylediği Kanal İstanbul projesini açıkladığı günden beri Türkiye seçimleri bile unuttu ve bu proje tartışılıyor.
Usame Bin Ladin’in ölümü bile gazetelerde bu projenin önüne geçememiş durumda.
Projenin içeriği ve İstanbul için anlamını tartışmayı başka bir yazıya bırakarak, Recep Altepe’nin Başbakan’ın bu projesinden haberdar olduğu kantine ulaştığımı belirtmeliyim.
Sanırım, Başbakan Recep Altepe’ye Büyükşehir Belediye Başkanları ile yaptığı toplantıda bu projeden söz etmiş. Recep Altepe’nin de aklına Bursa için bir çılgın proje yapma fikri gelmiş olmalı.
Yoksa Uluabat Gölü’nü Marmara Denizi’ne bağlamak gibi bir hayalin peşinden neden koşsun değil mi?
Üstelik bunun yapılacağı bölge Büyükşehir Belediye sınırları içinde bile değilken.
Ama biliyoruz ki Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı’nın uzunca bir zamandır istediği ve merkezi hükümetten talep ettiği gerçekleşirse-ki seçimlerden sonra gerçekleşme olasılığı yüksek- Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin sınırları genişleyecek ve Altepe çılgın projesi için zemin kazanmış olacak.
Ancak buna karşın Uluabat’ı Marmara’ya bağlamak isteyenlerin projelerini gerçekleştirmeleri zor.
Neden mi?
Uluabat Gölü’nün ortalama derinliği 1-2 metre seviyesinde, Uluabat Gölü doğal bir marina olamaz, yatlar açılan kanaldan geçse bile gölde yüzemeyecektir. Nil nehri düzgün bir derinlik seviyesine sahiptir ve derinliği 8 metreden daha fazladır. En geniş bölgesi 25 km, en dar kesimi 40 metre civarındadır.
Uluabat Gölü’nün 1900’lü yılların başında derinliği tekne işleyebilecek düzeyde olmasına karşın son yüzyılda Susurluk Havzası'ndaki kötü toprak kullanımı, aşırı erozyon, tarım topraklarının amaç dışı kullanımı gibi nedenlerle ortaya çıkan sediment taşınması ile dolduğundan, böyle devam eder ve önlem alınmazsa Göl 80 yıl içinde tamamen dolarak bataklığa dönüşecektir.
Ayrıca sadece Uluabat Köyü’ne gidip bakmakla tüm "Susurluk Havza Sistemi" kavranamaz. Ülkemizdeki 25 havzadan biri olan Havza karmaşık birçok durumu bünyesinde barındırmaktadır. 
Örneğin, sediment taşınımı nedeniyle Mustafakemalpaşa Çayı’nın göle girdiği delta ile Göl’ün en büyük adasıyla birleşmek üzeredir. Çınarcık Barajı’nın Uluabat Gölü’ne su vermeye başlamıştır ve bu nedenle bir taşkın vb. olmamıştır.
Uluabat Gölü’ne gelen su fazla değildir, tam tersine yıllara göre Göl’e giren su miktarı azalmıştır. Göl havzasındaki her bir kuşun böceğin, balığın o suyun her bir damlasına ihtiyacı vardır ve Göl üç milyon yıldır olduğu gibi kendi su bütçesini kendisinin ayarlayabilir.
Hem Uluabat Gölü hem de Kanal yapılması düşünülen Kocaçay Deltası Koruma Alanı olarak ilan edilmiştir. Her iki bölgede hem Ramsar hem de Bern ve Paris Sözleşmeleri ile korunmaktadır. Dolayısıyla buralarda yapılacak her faaliyet için ülkemiz yasaları yanında bu sözleşmelere de uyulması şarttır.
Uluabat Gölü ve Kocaçay Deltası ile Manyas Gölü Palearktik Doğu Kuş Göç Yolu üzerinde olması nedeniyle her yıl yüzlerce türden milyonlarca kuşa ev sahipliği yapmaktadır.  Uluabat Gölü, Avrupa, Ortadoğu ve Türkiye’deki en çok balık çeşitliliğine sahip göllerin başında gelmektedir.
Proje ile Uluabat çıkış ayağını genişletip, derinleştirmenin Susurluk Havzası sistemi içinde Kocadere’ye bağlanan Simav Çayı ile Nilüfer Çayı’ndan ve en önemlisi Göl’den daha fazla su çekecek olması nedeniyle Havzanın su rejimini bozulacağı açıktır.  
Başbakan’ın İstanbul için önerdiğinin benzerini öneren Altepe için halk arasında çok kullanılan imam-cemaat ilişkisini özetleyen atasözünden başka bir şey gelmiyor insanın aklına ister istemez. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder